Gelişmiş Batı Medeniyeti diye de adlandırıyoruz başta ABD ve Avrupa Ülkelerinin bir çoğunu. Oysa bundan yüzyıllar önce, asırlara damga vuran bir İslam Medeniyetinden söz ediliyordu... Çağa damgasını vurmuş ve bu medeniyetin içinden çıkmış büyük İslam Alimleri vardı... El Biruni, İbn-i Sina, Farabi, Harezmi, Cabir Bin Hayyan, Sabit İbni Kurre, İbni Heysem, El Cezeri gibi, sonrasında da adını unutamayacağımız bir çok bilim adamı dünya bilimine azami derecede katkılar yapmışlardır.


''O zaman ki İslam Medeniyeti, Batı Medeniyetinden kat kat üstündür. 9. Yüzyılda Harizmi, (780-850) matematik, astronomi ve coğrafya alanlarında araştırmalar yapmıştır. Aritmetik ve cebir ile ilgili iki yapıtı matematiğin gelişimini büyük ölçüde etkilemiştir... Cebir ile ilgili yapıtı 12. Yüzyılda Latinceye çevrilmiştir. Farabi,(870-950)''Matematik, botanik, tıp, musiki, felsefe ve mantık alanında eserler yazmış büyük İslam alimidir.'' Farabi, ilimlerin sınıflandırılması ve mantık alanında kendine özgü yöntemler kullandı. İlimleri sırasıyla; dil, mantık, matematik, fizik ve metafizik, medeni ilimler şeklinde beş ana başlık altında sınıflandırdı. Farabi'nin yaptığı bu sınıflandırma, Aristo ile Kindi'nin yaptığı sınıflandırmalardan önemli farklılıklar göstermektedir. Fizik alanında da önemli çalışmalar yapan Farabi, sesin fiziki açıklamasını yapan ilk alimdir. Yaptığı deneyler sonucunda titreşimlerin dalga uzunluğuna göre azalıp çoğaldığını tespit etti. Tıp alanında da önemli çalışmalar yaptı. Özellikle insan bedenindeki tüm organların tanınması, hastalıkların çeşitlerinin bilinmesi, ilaçlarla ilgili detaylı bilgilere sahip olunması konularına öncelik verdi.''


İbn-i Sina( 980 - 1037 )
''Hastalıkları küçük mahluklar yayıyor diyerek mikropu keşfetmiştir. Doktorların sultanı unvanıyla tanınan Avrupa'daki ismiyle avicenna olan İbn-i Sina eserleri Avrupa'da 600 sene temel kitap olarak okutulan dahi doktordur. İbn'i Sina Hastalıkların ortaya çıkış ve yayılış nedenlerini araştırdı. Hastalık yayan küçük organizmalar, cıva ile tedavi Pastör'e ışık tutmuş, ilaç bilim ustasıdır. Dış belirtilere dayanarak teşhis koyma, botanik, fizik zooloji ve Jeolojiyle ilgilenmiştir.''


Müslüman âlim Cabir Bin Hayyan (721- 815)
''Ya da Batı'da bilinen adı ile Geber, bilim tarihçilerince modern kimyanın ve metalürjinin babası olarak gösterilir. Modern kimyanın temelini oluşturan kristalizasyon, damıtma gibi pek çok temel kimyasal süreci keşfetmiş, imbik ve retort gibi günümüz kimya laboratuvarlarında kullanılan 20'den fazla laboratuvar malzemesini geliştirmiştir.''


''Bunların yanında Bin Hayyan, sitrik asit, asetik asit, cıva, kükürt, tartarik asit, kral suyu gibi birçok önemli kimyasalın üretim metotlarını bulmuştur. Bin Hayyan o kadar etkili bir kimyacıydı ki, hem Doğu'da hem Batı'da takipçileri olan bir ekolün kurucusu oldu. Bin Hayyan'ın adını taşıyan 3 bin civarında eser mevcuttur; bunların büyük bir kısmı takipçileri tarafından onun adı kullanılarak yazılmıştır. Başta Bin Hayyan olmak üzere, Müslüman kimyacıların Batı'daki büyük etkisi, günümüzde modern kimyada kullanılan bazı terimlerin Arapça kökenli olmasına sebep olmuştur. Örneğin kimya (chemistry) kelimesi Arapça al-kimia'dan, alkol (alcohol) kelimesi Arapça al-kohl'den, alkaline kelimesi Arapça al-khali'den, natron kelimesi Arapça natrun'dan, imbik (alembic) kelimesi ise Arapça al-anbik'ten gelmekte...''


Ebu Abdullah Muhammed bin Musa El-Harezmi:
''Özbekistan'da doğdu. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Hayatı hakkında çok fazla bilgi bulunmamaktadır. Batı bilim dünyasında en sürekli, en derin etkiler bırakmış matematikçi olarak tanınmıştır.'' (MS 770-840)


''Tam adı Muhammed Bin Musa el-Harezmi olan bu büyük bilim adamı, Horasan'da (Özbekistan'ın Karizmi kentinde) doğmuştur. Hayatının büyük bir bölümü Bağdat'da (Beytü'l Hikme'de) matematik, astronomi ve coğrafya konularında çalışarak geçmiştir.''


''Cebirin kurucusu olan Harezmi'nin iki önemli matematik kitabı vardır; "Cebir" ve "Hint Hesabı" Harezm'de temel eğitimini alan Harezmi gençliğinin ilk yıllarında Bağdat'taki ileri bilim atmosferinin varlığını öğrenir.'' 


''İlmi konulara doyumsuz denilebilecek seviyedeki bir aşkla bağlı olan Harezmi ilmi konularda çalışma idealini gerçekleştirmek için Bağdat'a gelir ve yerleşir. Devrinde bilginleri himayesi ile meşhur olan Abbasi Halifesi Mem'un Harezmi de ki ilim kabiliyetten haberdar olunca onu kendisi tarafından Eski Mısır, Mezopotamya, Grek ve Eski Hint medeniyetlerine ait eserlerle zenginleştirilmiş Bağdat Saray Kütüphanesinin idaresinde görevlendirilir. Daha sonra da Bağdat Saray Kütüphanesindeki yabancı eserlerin tercümesini yapmak amacıyla kurulan bir tercüme akademisi olan Beyt'ül Hikme 'de görevlendirilir. Böylece Harezmi Bağdat'ta inceleme ve araştırma yapabilmek için gerekli bütün maddi manevi imkanlara kavuşur. Burada hayata ait bütün endişelerden uzak olarak matematik ve astronomi ile ilgili araştırmalarına başlar.'' 


''Bağdat bilim atmosferi içerisinde kısa zamanda üne kavuşan Harezmi Şam'da bulunan Kasiyun Rasathanesinde çalışan bilim heyetinde ve yerkürenin bir derecelik meridyen yayı uzunluğunu ölçmek için Sincar Ovasına giden bilim heyetinde bulunduğu gibi Hint matematiğini incelemek için Afganistan üzerinden Hindistan'a giden bilim heyetine başkanlık da etmiştir.''


''Harezmi'nin Latinceye çevrilen eserlerinden olan El-Kitab 'ul Muhtasar fi 'l Hesab 'il cebri ve 'l Mukabele adlı eserinde ikinci dereceden bir bilinmeyenli ve iki bilinmeyenli denklem sistemlerinin çözümlerini inceler.''


''El Harezmi matematiğin yanında astronomi ve coğrafya ilimlerinde de eserler vermiştir. Astronomik cetvellerle ilgili kitaplar yazmış ve bu eserler 12. yüzyılda da Latince' ye çevrilmiştir. Bunun yanısıra Ptolemy'nin coğrafya kitabını düzeltmelerle yeniden yazmış, 70 tane bilim adamıyla birlikte çalışarak 830 yılında bir dünya haritası çizmiştir. Dünyanın çevresini ve hacmini hesaplama çalışmalarında yer almıştır. Güneş saatleri, usturlaplar ve saatler üzerine yazılmış eserleri de vardır.''


''El Harizmi'nin en çok ilgi gören eserleri Kitabü'l muhtasar fi'l Cebr ve'l Mukabele ve Kitabü'l muhtasar fi Hisabü'l Hindi dir.''


''Harizmi, doğu bilim dünyasında cebir ilmine ilişkin ilk eser yazan kişidir. Bu bilim dalı daha önce az çok işlenmiş ve kısmen geometriden ayrı bir ilim dalı olmaya başlamıştı. Birinci dereceden denklemler çözülebiliyordu, hatta hesaplama metotlarıyla ikinci dereceden denklemlere çözüm bulunuyordu. Fakat henüz ikinci derece denklemlerin köklerini bulma yöntemi geliştirilmemişti. İşte El Harizmi'nin El Cebr ve'l Mukabele kitabı ikinci dereceden denklemlerin çözüm yolunu sistemli olarak işleyen ilk eser niteliğindedir ve 600 yıldan uzun bir süre (15. yüzyıla kadar) el üstünde tutulmasının nedeni de budur.


Harizmi'nin Denklem Grupları

El Harizmi, adı geçen eserinde denklemleri iki grupta toplamaktadır:

Birinci grupta, çözümleri derhal bulunabilen bizim bugünkü sembollerle ifade edersek
x2 = ax
x2 = n
ax = n
şeklindeki denklemlerdir.

Bunların çözüm kurallarını gösterdikten sonra El- Harizmi ikinci denklem grubuna geçer
x2 + ax = n
x2 +n = ax
ax + n = x2 
Ve bunların çözümünü bugün bildiğimiz metotla yapar.


Bu kitapta ayrıca, ikinci dereceden denklemlerin hangi durumlarda iki kökünün, hangi durumlarda çift kökünün olacağını ve hangi durumlarda denklemin reel kökü olamayacağını çok açık bir şekilde belirtmiştir. Bu kuralları bir öğretmen yeteneğiyle ortaya koyduktan sonra El Harizmi, bu kuralları geometrik olarak ispatlamıştır. 


Harizmi'nin bu eseri matematik tarihi bakımından çok önemli gelişmelere dayanak ve başlangıç olmuş 600 yıldan biraz daha fazla (15. yüzyıl sonuna kadar) matematik öğretimi için temel sayılmıştır. Eser, Endülüs medreseleri aracılığıyla Batı'ya geçmiştir. İlk Latince çevirisi 1183'de yapılmıştır. Roger Bacon, Fibonacci gibi bilim adamaları eseri hayranlıkla incelemişler ve kendi öğretilerinde bu eserden faydalanmışlardır. 1486 yılında Leipzig Üniversitesinde okutulmaya başlanmıştır. 1598 -1599 yıllarında hala cebir biliminde tek kaynak Harizmi'nin bu eseridir.


El Harizmi matematik, astronomi ve coğrafya ilimlerinde de eserler vermiştir. Astronomik cetvellerle ilgili kitaplar yazmış ve bu eserler 12. yüzyıl da Latince' ye çevrilmiştir. Bunun yanı sıra Ptolemy'nin coğrafya kitabını düzeltmelerle yeniden yazmış, 70 tane bilim adamıyla birlikte çalışarak 830 yılında bir dünya haritası çizmiştir. Dünyanın çevresini ve hacmini hesaplama çalışmalarında yer almıştır. Güneş saatleri, usturlaplar ve saatler üzerine yazılmış eserleri de vardır.''


Yukarıda kısaca öz geçmişlerini ve eserlerini verdiğimiz Müslüman Bilim Adamları sekizinci yüzyıl ve on ikinci yüzyıllar arasında dünyanın çağdaşlaşmasına ve gelişimine büyük katkılarda bulunmuşlardır. Bu çağlar İslam Dünyasında bilimin altın çağları olarak da adlandırılabilir... Tabi ki bu durum biz Müslümanlar için her zaman gurur kaynağı olmuştur ve bundan sonrada olacaktır. Ancaaak! Müslümanlardan sürekli şamar yiyen Batı Dünyası bu bilim adamlarının eserlerini Latinceye ve kendi dillerine çevirdikten sonra Rönesans ve Reformu da hayat geçirerek belli zaman diliminde Müslümanlar ile eşit seviyeyi yakalamış ve sonrasında da fersah fersah geçmiştir.


18. Yüzyıl sonunda Sanayi Devrimini bir türlü yakalayamayan Osmanlı bir yerde yıkılmaya mahkumdu ve öyle de oldu... Devasa büyüklükte ki toprak parçalarına egemen iken nerelerden nerelere gelindi... Tabi eğitim ve öğretimde de batıdan çok geride bir Osmanlı çağı yakalayamayacaktı...


Bizler Müslümanlar olarak okumuyoruz. Bu gerçeği kabul edelim. 117 yıldır Nobel Ödülleri veriliyor dünyada... Bu süre zarfında Nobel Ödülü alan Müslüman sayısı ancak iki elin parmakları kadar ya da biraz fazla olabiliyor... Kur'an bana ''OKU'' diyor ey Müslüman. Benim yapmam gerekenleri diğer dinlerden insanlar yapıyor, haliyle onlar ilim de teknikte, sanatta, toplumsal yaşamda bizleri fersah fersah geçiyorlar...


Dünya da kaç tane İslam Ülkesi varsa hepsi dahil, bilim de teknikte ilerleyemediğimiz müddetçe, ekonomik değer olarak bir bilgisayar, silah, bir araba, bir uçak, ''Ki bir çok İslam Ülkesi bunları yapmaktan yoksun.'' yapamadığımız müddetçe, gelişmiş batı, bizim ile kedinin fare ile oynadığı gibi oynamaya devam edecektir, bunu da böyle bilelim.


Bugün Orta Doğunun petrol ve dolar zengini ülkelerini, görebildiğim kadarı ile gelecekte büyük ekonomik sıkıntılar ve yokluklar bekliyor. Bir ön görüye göre ellerinde ki petrolünde yeryüzünde otuz kırk senelik rezervi kalmış. Yükte hafif, pahada ağır makine üretebilen doğru düzgün bir İslam Ülkesi var mı? Bu gün otuz kırk bin dolar şişirme milli gelirleri olsa da yarın teknoloji özürlü oldukları için bu gelirin sürat ile düşmesi de kuvvetle muhtemeldir... Ancak pahalı arabalara binmeyi ve zenginlikleri ile hava atmayı iyi beceriyorlar başında ki kralları ve onların yanlarında ki avaneleri... Tabi o servetleri bir zaman sonra gidecekleri ebedi mekanlarda ayaklarına dolaşmazsa eğer...


Söyledik yine söylüyoruz. Biz Müslüman Ülkeler batının eline bakmaya devam edersek, kendimiz bilim, teknik adına bir şey ortaya koymazsak daha çok tokat yer ve daha çok sürünürüz Batı Medeniyeti karşısında... Bırakalım geçmiş ile övünmeyi de gelecek için ne planlarımız var ona bakalım. Adamlar yüz yıl, yüzelli yıl sonrası için plan ve programlar yapıyor, biz de anı yaşamaya çalışıyoruz, fark da giderek açılıyor... Müslümanlar kendinize gelin bilim adına ortaya bir şeyler koyamadığımız müddetçe sürünmeye mahkumuz batının karşısında bu da böyle biline...

( Müslümanlar Bilim Üretemediği Müddetçe Sürünmeye Mahkumdur başlıklı yazı AhmetZeytinci tarafından 18.02.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.