Öğle vakti hava puslu rüzgâr esiyordu. Mahalle pazarına ilgi azdı. Soğuktan kaçanlar market tezgâhlarına yönelmişti. Eşofmanlı -biri yaşlı- iki kadın kol kola girmiş market önünden geçip kırtasiyeye girdi. Genç kadın raftaki kalemlere dikkat kesildi. “Anne, felsefe hocamız tesadüfle kader ilişkisini elle yazmamızı istedi. Ben de tükenmez kalem alacağım.” Kadın kızına sokuldu. “Şu ikisi güzelmiş. Biri babana biri sana.” Kız kalemleri aldı. “Pastaneye de uğrayalım. Pasta seçeriz.” 

 

Karanlık odada dijital saatin kırmızı ışığı yanıp sönüyordu. Alarm çaldı. Kırmızı ışığın aydınlattığı bir el uzanıp alarmı kapattı. Erkek silueti yataktan kalkıp söylene söylene lambayı yaktı.

 

Kız pastayı masasının ortasına yerleştirdi. Kadın içecekleri getirdi. Telaşlıydılar. Kız tükenmez kalemi paketlerken bir an durdu. Paket kâğıdının ucunu karalamaya çalıştı. Gözleri açıldı. Heyecanlandı. Kadın kızının endişesini fark etti. “Ne oldu?” “Anne, kalem yazmıyor!” “Diğerini dene.” Kız kendisi için ayırdığını denedi. Rahatladı. Derin bir soluk verdi. “Bu yazıyor.” Kadın salondan çıkarken seslendi. “Sigara içtiğini fark etmedim sanma. Pencereyi aç salon havalansın. Peşimden gel de kurabiyeleri hazırlayalım.” “Anne kalemi hediye kâğıdına sarayım geleceğim.” Kadın ısrar edince kız kalemi bırakıp peşi sıra çıktı. 

 

Adam yavaş hareketlerle giyinip salona yollandı.

 

Kadın ve kız ellerinde tabaklarla salona girdi. Zamanla yarışıyorlardı. Odaya dolan rüzgâr tülleri, perdeleri havalandırmış ne var ne yok savurmuştu. Tabakları bırakıp sağı solu aceleyle topladılar. Kız el çabukluğuyla kalemi paketledi. 

 

Adam esneyerek salona girdi. Kadınla kız neşeyle tek bir ağızdan ‘iyi ki doğdun baba’ sözlerini tekrarlıyordu. Adamın suratı asıldı. Kızının hediyesini ‘ya sabır’ çekerek kabul etti. Pastasını keserken homurdanıyordu. “İşin yoksa sabaha kadar direksiyon salla. Kazandığım üç kuruş parayı da bizimkiler pastaneye kaptırsın.” Bir an sessizlik oldu. Adam kadınla kıza bakıp sordu. “İyi ki mi doğdum!” Kadınla kız sevgiyle adama sarıldı.       

 

Gece yarısı caddeler boştu. Taksici kırmızı ışıkta durdu. Taksimetreyi kontrol etti. Kızının verdiği hediye aklına geldi. Torpido gözüne uzanıp paketi açtı. “Çok güzel bir kalem,” deyip gömlek cebine soktu. Taksi durağından anons yapıldı. “Plaza önünde yolcu bekliyor.” Telsizi aldı. “Tamam,” deyip kapattı.


Köşeyi dönerken yavaşladı. İyi giyimli orta yaşlı bir erkek farları görünce elle durmasını işaret etti. Selam vermeden arka koltuğa yerleşti. “Çevre yoluna çıkalım. Adresi tarif edeceğim.” Taksici dikiz aynasından yolcuyu kesti. Hiç kıpırdamıyordu. Kaşları çatılmıştı. Çevre yoluna çıktılar. Taksici yolcunun sessizliğinden rahatsız oldu. Gişelere yaklaşınca başını arkaya çevirdi. Yolcu “Gişelerden sağa dönelim. Hastanenin üstündeki sitelere çıkacağız,” diyerek konuşmasına fırsat vermedi. Taksici yolcunun soğuk ses tonundan irkildi. Adam elini pardösüsünün içine sokunca yüreği ağzına geldi. Neyse ki bir kağıtla kalem çıkardı. Yazmaya koyuldu. Ancak öfkeyle mırıldanıyordu. Taksici dayanamayıp sordu. “Sorun mu var?” Yolcu sinirden patladı. “Sorun mu, ne sorunu! Sadece kalem yazmıyor. Şu da var; servetimi kaybettim. Haciz kapıda.” Taksici gömlek cebinden kalemi çıkardı. Havayı yumuşatmak istiyordu. Esprili ses tonuyla arkaya uzattı. “Büyük sorunu çözdük bile.” Yolcu kalemi aldı. Camdan baktı. “Ben burada ineyim.” Taksici para üstünü sayarken yolcu almadan indi.

 

Lanet okuya okuya bahçe yolundan yürüyordu. Kravatını gevşetip çıkardı. Sundurmada durdu. Ceplerini kontrol etti. Anahtarı bulamıyordu. Kapı açıldı. Kadın “Hoş geldin aşkım!” diye karşıladı. Hemen arkasından üç küçük çocuk yolcunun çevresini sardı. Yolcu tepki vermedi. Aralarından sıyrıldı. “Banyoya geçiyorum.” Kadın seslendi. “Çabuk ol!”

 

Küvet musluğunu sonuna kadar açtı. Klozet kapağını kapatıp üzerine oturdu. Belinden çıkardığı silahın şarjörünü kontrol etti. Namluya kurşunu sürdü. Ayak dibine bıraktı. Başı ellerinin arasında derin düşüncelere dalmıştı. Kağıtla kalemi çıkardı. Yazarken eşi çağırdı. “Nerede kaldın! Seni bekliyoruz.” “Kurulandım. Giyiniyorum.” Yolcu kâğıdı dizinin üzerine koydu. Tükenmez kalemi oynatıyordu ama kalem yazmadı. Daha sıkı bastırınca kâğıt yırtıldı. Üzüntüyle kalemi fırlattı. “Yazmayı bile başaramadım.” Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Kapı hızla açıldı. “Aşkım iyisi misin?” Kadın silahı ve bezgin halde eşini görünce korktu. Yolcuyu kaldırıp koluna girdi. “Tükendim. Mektup bile yazamadım.” Birlikte salona yürüdüler. Çocuklar neşeyle tek bir ağızdan ‘iyi ki doğdun baba’ sözlerini tekrarlıyordu. Yolcu gülümsedi. Gözyaşlarını silip pastasını kesti. Eşine baktı. “İyi ki mi doğdum.” Kadın sevgiyle sarıldı.
( Tükenmez Kalem Dedikleri başlıklı yazı E.Kirişçi tarafından 14.01.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.