İçkinin adını duyan üvey babam - Tamam, tamam okusun da kaldırım mühendisi olsun meret, ne gözünü dikmiş bakıyorsun be kadın? Bana ne ya, benim olmayan senin sıpandan! Sen benim nevalemi al da, gerisi bana boş hikaye. Komşu teyzenin kocası ile fısıltı halindeki bu konuşmalarını unutamamış ve her aklıma geldiğinde de, biraz daha büyüdüğümü hissediyordum. En son komşumuz olan teyzenin evinde kaldığımda; Komşumuz olan amcanın, eşine - Hanım, kahvede konuşulanları, senin duyduğun gibi bende duydum - Kadirin babalığının, çocuğu olmadığının sebebi varmış, yeni yetme iken köy yerinde onu katır tepmiş,  katırın çiftesi de adamın ayalarına denk gelmiş, çocuğu bu sebepten dolayı olmazmış. Şimdi kendimi evi terk edecek kadar daha da büyümüş hissediyordum. Okulu bitirinceye dek zor dayandım, annemin benim yanımda sırf onun benim üvey babam olduğunu anlamamam için çoğu kötü muameleyi sinesine çekmesine, bizi daha fazla ezmesine seyirci kalamazdım. Artık yaşım da 11 olmuş, evden kaçıp İstanbul'a gitmeyi ve orada çalışmayı da kafama iyiden iyiye koymalıydım, bana çok düşkün olan anamın kaçmam ile yıkılacağını deli gibi beni sağda solda arayacağını adım gibi de biliyordum ama! Sırf anacığımı şu adamdan kurtarıp onu rahat ettirmek ise! Mersinden İstanbul'a, cesaretimle adımımı atmalıydım. 

Anacığımı ebruli karanfile benzetirdim, bir yanağının alı, diğer yanağına neden vurmazdı ki? Elimdeki uğur parasını her gün öpüp dua ederek tekrar, tekrar Allah'a yalvarıyor - Anam sarı benizli olmasın, tek değil iki yanağı da elma gibi sağlığından kızarsın, kocası olacak adam, çemkir-ip onu üzmesin! Parayı öpüp, öpüp cebime koymam da işte bu yüzdendir. Sanki bu madeni lirayı elime aldığımda adeta benimle konuşuyor ve bana; Dua et, Yaradanı an, en büyük yardımcın o, diyen uğurum! Yaşanası düzgün bir güç, bana cesaret veriyordu. Tek çocuk olmanın zorluğunu, sıkıntısını çeksem de, benim kimsesizliğim de ki kalabalığın sadece annem oluşu, ona ne denli düşkünlüğümün içten bir kanıtı değil midir? Hem soran, hemde kendisi cevap veren iç sesim, yine içinden - Evet, demişti bile!
 
Deniz kenarında bir banka henüz oturmuştum ki, yanıma kılıkları düzgün olmayan, ortalama ben yaşlarda çocuklar geldi ve bana; Sokak ağzı jargonu ile-  Lan paran var mı, neden denize bakıyorsun, al çakıl taşlarımı, denize at rahatlarsın, birini mi bekliyorsun, nereden geldin? şaşırmış ve - Anlamadım, niye soruyorsunuz ki, çakıl taşını neden atayım ki? Yok istemem. Birbirlerine bakıp gülüşerek, bana - Mal mısın ulan, at dedik mi at işte, dua et ki, bize rastladın, karşı tarafa düşseydin, görürdün şapşal, seni anında hacamat ederlerdi, boş ver şimdi kalacak yerin yok gibi, bizim var, karnın açsa çabuk bize takıl lokantaları gezip artan yemek, kuru ekmekleri alacağız eğer bir şeyler götüremezsek açız oğlum! Yatacak yerimin olmaması aklıma, bir an Çaresiz ve kimsesiz kalmayı getirdi. İster istemez peşlerine takılıp gittim. 

Bekir denilen orta yaştaki kısa boylu ağabey sokak çocuklarının lideriymiş. Beni soru yağmuruna tuttu - Şimdi doğru konuş bakalım - Evden mi kaçtın? Direk bu soru karşısında - Evet abi, çalışmak istiyorum dedim. - İyi .ok yedin, sokak çocuklarının kaderi pamuk ipliğine bağlı be çocuk, tinercisi, tecavüzcüsü, hırlısı, hırsızı, ayyaşı var, ne diyeyim sana oğlum, annen baban kardeşin yok mu? Seni polise teslim edeyim desem, geri gönderirler, nerede çalışacaksın, bu yaşta, hani yatacak yerin, evin, damın ya sen okulu da yarım bıraktın yoksa? - Yok abi ilkokulu bitirdim! Annem var, babam ölmüş, şimdi ki babam üvey, eziyeti çok olunca evden zorunlu kaçtım, ama annemi o adamdan kurtaracağım. Bekir abi - He ya, kurtarırsın, büyüyene kadar sağlam bırakırlarsa temiz kalır, Cennet kokulu anneni de kurtarırsın! 

Bekir abinin dediğini ise tam anlamıyla kavrayamamıştım. İlk kavgamı bir liramı çalmak isteyen benim yaşımda ki tinerci çocuktu, küfür etti vermezsen seni ''oğlancık'' ederim dedi, dövüşe başladık, bizi ortaya alan diğer çocuklar onu destekleyince bağrışmalara Bekir abi geldi, çocuğu fena halde hırpaladı, çil yavrusu gibi dağılan diğer çocuklara - Kadir'e dokunanı gözünün yaşına bakmaz, Allah'ıma deşerim, esnaftan para toplayıp Kadirin annesini İstanbul'a getireceğiz. Bizim gibi günah keçisi olmasın garibim.

Gözümün yaşını silen Bekir abi - Oh ne ala, erkek ol be, bu sisli sokaklar şimdiden gözünü yaşartacaksa hemen seni polise teslim edeyim, geldiğin yere seni postalasınlar, yeni geldiğin için buradakiler seni türlü şekillerde rahatsız etseler de, korkma ben varken sana bir şey yapamazlar ama yine de dikkat et, al şu çakıyı cebine koy, arada eline al ve salla! Buradakiler sende de bir çakının olduğunu bilsinler ama yaralamamaya da dikkat et, ıslah evine düşersin. Sokakta kalmaktan iyi belki ama, orası da cezaevi gibidir, ıslah olanı ben görmedim, olsaydım ben olurdum çocuk! Seni bu camiadan çıkarırım, bak buradakilerin arayanı soranı yok, ailesini bulup da gerisin geriye dönenleri bilirim! Tornistan edip köprü altını mesken ettiler. Şansın şu ki, annen var  ve de ona bağlısın oğlum. Sana söz dedim mi de evvel Allah sözüm söz, dur bakalım bir sabahı bulalım da gerisi kolay, hadi bakalım yeter bu nasihat, yat ve uyumaya çalış!

( Çakıl Taşları 2. Bölüm başlıklı yazı GülsenTunçka tarafından 12.01.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.