Öğlen sıcağı bahçeyi kavurmaktaydı. Tavuklar, ördekler ağaç gölgelerine sığınmış kedi çardak masasının altına uzanmıştı. İki kadın -öndekinin elinde bir sürahi limonata- taşlı yoldan yürüyüp çardağa geldiler. Arkadaki, bardakları masaya bırakıp oturdu. Suratı asıktı. Diğerinin keyfi yerinde bardakları doldurdu. “Birsen, asma suratını artık. Buz gibi limonatanı iç. Rahatla!” Birsen bardağı avuçlarının arasına aldı. Parmaklarının üzerine akan damlalara dalıp gitti. Gözlerini kırpmıyordu. “Bıktım kanal değiştirmekten Asiye abla. Âdem sürekli bana sesleniyor. ‘Birsen kanal değiştir, Birsen kalksana, Birsen gelsene…” Televizyonun yanına hiç yoksa yüz kere gidip geliyorum.” Asiye limonatasından bir yudum içti. “Ohhh!” Birsen bardağı içmeden masaya bırakınca Asiye durumun ciddiyetini anladı. “Üzüldüğün şeye bak. Uzaktan kumanda taktır televizyona sorun bitsin.”
Akşam
ezanı okunurken mahallenin ihtiyarları cami yolunu tutmuş sokakta oynayan
çocuklar koşarak evlerine dönüyordu. Börekçi üç tekerlekli börek arabasını demir
kapının önüne yanaştırıp kilitledi. Arabanın alt bölümünden pazar poşetlerini
çıkarıp kapıyı çaldı. Birsen kapıyı açıp gülümseyerek poşetleri aldı. Âdem
şaşırdı. “Yüzünde güller açıyor. Hayırdır inşallah.” Yeleğini kapı arkasına
asıp salona geçti. Çoraplarını çıkarıp çekyata uzandı. Televizyon kanalı
karıncalıydı. Âdem homurdandı. “Birsen, kanal değiştir!” Birsen sevinçle salona
geldi. Elleri arkasındaydı. Âdem meraklandı. “Ne saklıyorsun?” Birsen Âdem’in
eline kumandayı tutuşturdu. Âdemin gözleri ışıldıyordu. “Teşekkür ederim.”
Tavuklar
follukta oturmaktaydı. Asiye kümese girmiş dikkatle yumurtaları topluyordu.
Tavuklar huysuzlandı. Folluğun yanına bir şeyin gölgesi düştü. Asiye panikle
arkasına döndü. Birsen’le göz göze geldi. “Tavuklarında benim de ödümü
patlattın. Sesin çıksın biraz!” Birsen bir şey söylemeyip çardağa geçti.
Asiye’nin kafası karışmıştı. “Hayırdır inşallah,” deyip peşi sıra çardağa
yürüdü. Birsen ağlamaklıydı. Asiye yanına oturup elini dizine koydu. “Kahve
yapayım mı? İçeriz.” Birsen başıyla kabul etmedi. Asiye kardeşinin sıkıntısını
üzerinde hissetti. “Geçen hafta yerinde duramıyordun. Evde otur kalk bitmişti.
Kumanda mı bozuldu yoksa?” Güneşin önüne gelen bulutla hava karardı. Birsen
kısık sesle “Âdem’in ağzını bıçak açmıyor,” diyebildi. Rüzgâr şiddetlendi.
Tozlar havalandı. Asiye “Umudunu kaybetme kardeşim. Bir çare buluruz elbet,”
diye teselli verirken gök gürledi.
Sular dere olmuş akmaktaydı. Sırılsıklam insanlar etrafta koşturuyordu. Birsen hızlı adımlarla sokağa girdi. Soğuktan dudakları morarmış yüzü beyazlamıştı. Demir kapıyı yumrukladı. Açan olmayınca anahtarını çıkardı. Biraz zorlayıp içeri girdi. Âdem salonda yüzünden düşen bin parçaydı. Televizyon karşısında elinde kumanda kös kös oturuyordu. Birsen öfkeyle Âdem’in yanına gelip kumandayı aldı. Olanca gücüyle yere çarptı. Hava aydınlandı. Piller bir yana kumanda bir yana fırladı. Güneş ışıkları tüllerin arasından yol bulup içeri doldu. Âdem’in gözleri ışıldıyordu. “Teşekkür ederim.”