Titrek olsa sesim bir husumet mi
Evrenin dayattığı o ıssızlık?
Kurulsam başköşeye
Sıkılgan kimliğimle
Deştiğim toprakta
Kendime ayırdığım bir kuytu.
Belli belirsiz sevda nameleri ile
Deşifre ettiğim şu sevdanın ayak
dizi;
Yine dirlik yine yokluk,
Kayıtsızlığın racon kestiği
Uyakların bile unuttuğu bir benlik,
Karamel rengi hüzünden
Arakladığım
Özlemin de sona ermediği sair hece.
Bilinmedik hangi şerhi düştüyse şair,
Hangi niyazımın yankısına tanık iken
evren
Unutulduğuma dair hangi şiirse
Yazdıklarıma kefen.
Dünümde saklı ne varsa
Günümü devşirip de geldim.
Yarına dair hangi kehanetse
Aşka hibeli gönlün tutarsız
iklimlerinde
Cüret ettiğim değil de
Cinayet işlediğimin bilincinde,
Geldim.
Hangi sevda masalı ise
Yine sana köle olmanın bedelinde
Tünediğime delalet hangi hüküm ise
Hezeyan yükümden arınıp
Aşka banıp da isli kalemi
Kemanın telinde
İç gıcıklayıcı bir notadan hallice
Hangi vasıf kadar
Kesif olduğumun da bilincinde
Tutanaklara geçirdiğim bir cümle
nezdinde
Kanadımı kırıp kırıp
Yıldızları kırpan şaire rahmet okuyup
da geldim.
Bedenin tutsaklığından arındığım
Şu şehla sevi dilinde bir meziyet
belleyip
Sonra da ayıp sandığım
Gözü kapalı bir kehanetten
Arakladığım cahil aşkımı sunduğum
Kâh bir lahit kâh bir kanıt
Yine yoksunluğuma tutsak
Belki yokluğun ısrarcı hüviyetinde
Kalıbımı bastığım bir aşk işte…
Sus’larımı uyuttum da geldim,
Sonramı tehir edip
Sessizliği ellerimle gömüp derine
Sensizliğimi haykırmakla mükellef.
Belli işte: besbelli
En deli fişek titrinde şu densiz
benliğin;
En nahoş söyleminde cümle âlemin
En kayıtsız repliği söylesen bile…
Densizliğime hükmeden bir meze adeta
Tek meziyetim sevmekten bile çok öte:
Ölümün ellerine sunduğum cehaletim,
Zevk düşkünü kim ise yok saydığım
Yeri gelip acılarımla avunduğum
Unutulduğumu bile bile geldim.