“Kitap ruhun ilacıdır.” der bir Japon atasözü. Ve Freud okudum bir yıl yaz boyu. Ünlü psikoloğun hastalarıyla ilgili yaşanmışlıkları anlattığı kısa hikâyecikleri okumakla yaz sonlarında Ege’nin altın sarısı incirlerinin damakta bıraktığı tada özgü tatlar aldım. Freud der ki, bedenin kesici aletlerle yaralanması gibi insan ruhu da yıkıcı sözler, iftiralar, hayal kırıklıkları gibi olumsuzluklarla yaralanır.

 

         Yaralanan organlar tedavi edilmese insanın başına ileride büyük sorunlar açar. Aynı biçimde yaralanan insanın tinsel varlığının da tedavi edilmesi zorunludur. Aksi durumda tedavi edilmeyen tinsel yaralarla büyüyen ve yaşayan bireyler öz varlıklarına ve de insanlığa telafi edilmeyen zararlar verirler.

 

Her devirde insanlık ailesine ve de diğer canlılara şöyle ya da böyle zarar veren caniler, katiller birer ruh hastasıdır. Bireysel cinayet işleyenlerle, Hitler, Pinoşeler örneği halkların kaderlerine hükmetmiş insanların birer azılı ruh hastası olduklarını yadsınamaz.

 

Barış içinde yaşama olgunluğunu içselleştiren toplum olabilmenin en kestirme yolu bireylerin hoşgörülü, duygudaşlık yapma gibi insani niteliklerini içselleştirmelerinden geçer. Derler ki, Hitler Alman toplumunu savaşa hazırlamak için çocuklara dönük büyük projeler üretmiş. Kurşun askerler yaptırmış oyuncak olarak. Orduların savaş düzenine ait cephe gerisini betimleyen ve daha nice oyuncaklarla Geothe, Schiller büyük şair ve yazarlar, sanat insanları yetiştiren bir ulusu savaşkan, işgalci bir hale getirmiş...

 

Kitap ruhun ilacıdır sözü ne kadar güzel bir söz. Hitler barıştan, dostluktan, insan haklarından yana kitaplar okusaydı elbette 2. Dünya Savaşı’nın acıları yaşanmazdı. Peki, ne yapmış Adolf Kavgam adlı kitabı yazarak kendi ırkını dünyanın en uygar ırkı olduğu safsatasını savunmuş malum eserinde. Bunun yanında E.M. Remarque, B. Brech gibi yazın dünyasının savaş karşıtı, insanlık onurunu yücelten yurttaşlarının kitaplarını meydanlarda yaktırmış.

 

Bu gerçekler ışığında çağlar öncesinin bilge insanı Confucius’a kulak verelim: “Tek dostum kitaplar, tek düşmanım cahil insanlardır.” Bilmem başka söze gerek var mı? Var denirse Denis Dideral’ın şu özlü sözüne ne diyebiliriz? “ İnsanlık yalan ve adaletsizliği kılıçla değil kitapla yenecektir.”

 

Demek ki, barıştan, eşitlikten, adaletten yana bilge insan olmanın şaşmaz tek yolu vardır. Sağa sola sapmadan okumak, aydınlanmak.  

 

Ruhunu arındıran, iyiden, doğrudan, güzelden yana insanlık âlemine fayda sağlayan kişiler sürekli okuyan, araştıran; bilgilerini yenileyen insanlardır. Bilge insanlardır çevrelerine ışık saçanlar, tünelin ucundaki ışığı ilk görenler.

 

“Büyük beyinler fikirleri, orta beyinler olayları, küçük beyinler kişileri konuşur.” En azından büyük beyinlerin fikirlerini anlayıp özümsemenin yolu da yine okumaktan, kitapları sevmekten geçer.

 

Ülkemizde nüfusumuza göre okuma oranı dünyanın güçlü ülkelerine göre çok gerilerdedir. Maalesef eğitim sistemimiz yeni kuşakları okumaya yönlendirecek biçimde tasarlanamadı yıllardır!

 

         “Öğretmenler! Yeni nesli, Cumhuriyet’in özverili öğretmen ve eğitmenleri, sizler yetiştireceksiniz; yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin yeteneğiniz ve özveriniz derecesiyle uygun olacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister.”

 

 Halkın ve de yeni nesillerin iyi yetişmesi Atatürk’ün dediği gibi “fikren, ilmen, fennen ve bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli” öğretmenlerce sağlanacaktır öncelikle. Bu kutsal görevi yapmak adına kitaplarla ilgili kısa hikâyecikler sunmaya devam edeceğim yeniden.

 

Mesleğimin son dört yılım özel bir okulda geçti. Özel okulda başarı kıstası öğrencilerin ileride okuyacağı okulların giriş sınavlarındaki başarıya göre endekslenmektedir. İstenilen başarıyı yakalamak için sürekli test çözme üzerine büyük çabalar harcanır. Öğrencilerin kitap okumaya, sosyal aktivitelere ayıracak zamanları pek yoktur.

 

         Okul müdürüyle birebir sohbetlerimde öğrencilerimizin kitap okumakla ilgili yetersiz kaldıklarını vurgulardım. Bir konuşmamızda aynen şöyle dedim:

 

         “AB’ye girmek istiyoruz. Avrupalı tahmin edemeyeceğimiz kadar çok okuyor. Yurt dışı öğretmenlik yıllarımda gözlemledim. Her Alman yurttaşının evinde kitaplık var. Bizim sınıf kitaplıklarımız çok yetersiz. Avrupalılarla, ulusça onlardan daha çok kitap okuyarak aşık atabiliriz…” Bu sözlerimin etkisi oldu mu bilemem. Okulda on bir şube vardı. Her şubeye sınıf düzeyine göre ikişer takım kitap getirtti sevgili müdür arkadaş. Öğrenciler adına çok mutlu oldum.

 

         Yediden yetmişe tüm kuşakların kitapları sevmesi çok çok okuması gerekir derken şu gerçeği de belirtmeliyim. İnsanımız belirli ideolojilerin değil dünyevi ve uhrevi konularda tarafsız bir yöntemle bilgi ve görgüsünü artırma yolunu seçmelidir.

 

          Bir arkadaşıma Nazım’ın Memleketimden İnsan Manzaralarını hediye ederken, bir başka dostuma kutsal kitabımız Kuran-I Kerim’in Elmalı’nın meallisini hediye ettim. Yine kutsal kitabımızı evlenip yuvadan uçan oğlum ve kızıma da sundum.

 

         Çocuklarım da bana kitap hediye ederler. Bir kitap fuarında oğluma, bu yaz Kafka okuyacağım dediğimde; Kafka’nın beğendiğim eserlerini aldı benim için. Kızım Tutunamayanları hediye etmişti bir zamanlar. Küçük oğluma Delikanlı’yı bir yaş gününde hediye ettim. Kitap fuarlarında torunlarıma hediye etmek için kitaplar satın alırım.

 

         Özel okuldan ayrılırken sevgili meslektaşlarıma birer şiir kitabı hediye ederek vedalaştım.

 

         Bana hediye edilen kitaplardan bahsederek o günleri ve sevgili kitap dostlarımı bir kez daha anımsamak isterim. F. Andaç’ın Söz Uçar Yazı Kalır adlı özgün eseri kitap pazarlayan bir arkadaşımın armağanıdır. Yine kitap pazarlayan başka bir dosttan Küçük Arı adlı bir kitap yadigâr kaldı bana.

 

         Yıllar önce öğretmen odası sohbetlerinin birinde, Genç Werther’in Acıları’nı bir türlü edinip okuyamadığımı söyledim. Sevgili Zeynep Yaprak Dere İngilizce öğretmeni arkadaşım ön sayfasına “ Sevgili meslektaşım, değerli ağabeyim gerçek kitap dostu olan İ. Yılmaz’a en içten sevgilerimle.” yazarak Geothe’nin bu güzel eserini hediye etti bana. Genç öğretmenim İstanbul’a atandı. Bir daha görüşmemiz ya kısmet. Kitaplığımda G. W. Acıları’nı her gördüğümde çoğu kez kitaplar sayesinde kurduğum dostluğun güzelliğini ve sevgili Zeynep arkadaşımı anımsarım.

 

         Şöyle bir söz duymuştum kitap kurdu bir arkadaşımdan: “Kitaplığımı çaldığım kitaplarla oluşturdum.” Gerçi ben kitap çalarak kitaplığımı oluşturmadım lakin bana hediye edilen kitaplar kitaplığımda hayli yekûn teşkil ediyor. En son Edebiyat Evi adlı Edebiyat ve Kültür Platformu’nda tanıştığım değerli şair öğretmenim Hasan Özaydın kalem dostum adresime Sen Olmasaydın adlı güzel şiirlerle bezediği kitabını gönderdi. Mutlu oldum.

 

         Ülkemizde hızlı bir biçimde kültür erozyonu yaşanmaktadır. Ülkenin çeşitli yerlerinde akla hayale gelmeyecek biçimde olumsuzlukları gözlemlemekteyiz. Kadın cinayetleri, insan hakları ihlalleri. Ve yıllarca bitirilemeyen yıkıcı, ayrılıkçı örgütlerle sürdürülen amansız savaşlar.

 

         Bunlardan daha acısı her gün izlediğimiz siyasilerimizin düzeysiz ağız dalaşları. Yurttaşlarımızı birleştirici değil ayrıştırıcı konuşmaları. Bu devletin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün çoğu savaş meydanlarında geçem elli yedi yıllık yaşam süresince dört bine yakın kitap okuduğu bilinir.

 

Biz yurttaşlar olarak aramızdaki ilişkilerimizi uygarca sürdürmenin şaşmaz reçetesi kitaplarla dost olmamızdan geçer. Bu güzel topraklarda yaşayan hepimiz yediden-yetmişe okuyan ve kitaplarla barışık olursak o zaman sorunlarımızı karşılıklı anlayışla, konuşarak çözebilme olgunluğuna erişiriz Aynı reçeteye ülkemizdeki iktidar sahiplerinin ve iktidara aday olan siyasilerimizin de acilen gereksinimi vardır. Yoksa bağırıp çağırmakla, birbirimize hor gözle bakmakla bu güzel topraklarda barış ve huzur içinde yaşamamız olanaklı değildir…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

( Kitaplarla Hediyeleşmek başlıklı yazı sahara tarafından 17.12.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.