Bilirdim bilmesine cebi delik
düşlerimden sızanı sazan misali avuçlayan gönül gözümdeki o şaşkın ibare ile
kem gözlü cehaletin kehanet üreyen sicilinde cimri bir mutluluk tahayyülü yine
dünden yarına aktarmalı yolculuğumun da hülasa çekincesinde ben hala nasıl
oluyor da bir arpa boyu ilerleyememek ile gerisin geri kaçmanın da eş değerli
bir yankı çağrıştırdığını.
Boşboğaz olması temenni etmediğim
belki de anlık bir öfkenin mutluluk getirmeyeceğini idrak etmek kadar da kanatsız
bir uçuş.
En bariz mutluluk ise, yakarışın
huzura denkliği ve her nasılsa mutluluk kondurmak adına yeteri kadar feraha
çıkılası bir gün hatta ömür dilemması.
Gün özürlü olduğumu biliyorum bu
değil mi geceye sığınıp rahmete ve hüzne doymuşluğum?
Dona kalmak ise hicap duyulası sonra
da üstünü örttüğüm kusurlarım, günden kaçıp kıyasıya, kıstas bellediğimi de
hece hece sunmak.
Kimin için yazdığımı henüz bilmezken
ve evren dolduruşa getirdikçe tünediğim beyaz sayfa ve hala nasıl oluyor da bu
rahmeti Yaratan sunmaktan vazgeçmedi gibisinden bir şaşkınlık belli ki nazar
değer değmez bu utku yok saymam hem de ansızın sızan bir sureden nemalanmak
yine kulun niyazında saklı tuttukları sadece Allah nezdinde bir bildirge iken.
Tebessümün ilahını konduruyorum belki
de bukle bukle çöreklenen hüzün ertesi bir farkındalık.
Semaya düşüp de yolum selam verdiğim
bunca rahmete bir fısıltı düşüyor ve aheste varlığımla peşkeş çektiğim hüzün
dilimlerini buyur ediyorum yoldaşlarıma.
Yoldan çıkmamak adına bir ömür
direnip gözden çıkardıklarım belki de tam tersi.
Kuru sıkı bir yalan bir çıkmazken
dilimden ya da zaruri bir mutluluk huzmesine dahi vakıf değilken.
Körelen hislerim hele ki son on
gündür yaftaladığım bilfiil yine benliğim üstelik beğenmediğim yetmezmiş gibi
kötülediğim yine şahsıma dair aslında bir hayatın manifestosunu kopyalayıp
sonra da çöp kutusuna attığım özlemlerim, cümlelerim ve büyüyen rehavet aslında
gözümde büyüttüklerim ve tepeme saplanan derin bir ağrı.
Buğusu belki de aşkın ya da
marifetmiş gibi sevdiğini söyleyen kim varsa lakin arkası gelmeyen sonra da
nefretin o tuhaf telaffuzuna denk gelip kendimden uzaklaştığım sözüm ona yakın
kılacaktım kendimi, demenin bile bir külfet ve koca bir anlamsızlıktan ibaret
olmasına yeni yeni vakıf olamam.
Kollarımdaki boşluk.
Sanrıların kuytusunda büyüttüğüm
izdiham.
Korkularım ve nefsim arasında bir
seçim yapmanın ne denli zor olduğuna dair geliştirdiğim o inanç ile bağlantı
kurmak adına dış dünyanın hengâmesi ile bu da yetmezmiş gibi uzak kalmanın
hangi denklemle örtüştüğüne tanıklık etmek adına kendimi saldığım…
Tüm hezeyandan arda kalan ise kibirli
bir acı bu da yetmezmiş gibi korku tünelinden geçtiğim aralıksız yirmi dört
saat ve örtüşen kâbuslarımda ben hala nasıl oluyor da ölmenin hikmetine vakıf
olamadım, diye esefle kinaye üretirken yine mutluluk özürlü varlığımın hüzne
doyumsuzluğunda kimseler ile rekabete girmenin de zaman kaybı olmaktan öteye
gitmeyeceğini.