Uzun boylu bir yokluk olabilir insan aslında içten içe varlığına inanıp da derdest bir tanıya mal ettiği.

 

Bir kebir olmak da olası ama asla kibirli olmayacaksın hatta yandan çarklı gidişlerde asalet yüklü olduğunu gözüne soka soka kâinatın bir de yerle yeksan olan hayallerin de tutmadan yasını.

 

İnce uçlu bir kalem de olabilir insan: en incesinde ama en kalınından bir kütükle aldığın o darbeyi de hesaba katmayı unutmadan.

 

Dik açılı bir üçgen belki de eş kenarların haset ettiği o hipotenüs sonra da ikizkenarlı yoksunluğunu köşegenlere özenip de dar açılı bakışların hicvinde saklı tutulası.

 

Ön sözü mü olmalı yoksa her günün?

 

Besmele çektikten sonra başladığınız güne hürmeten ve asılı kaldığınız o gök kubbede zincirleme kazaya kurban giden dilekleriniz gibi.

 

Şimdilerin en geniş açısıyım son zamanların da en serbest vuruşu. Belki hakemsiz belki yedek oyuncusu olmayan ama skor hep bire sıfır.

 

Günden geceye akan irin gibi ya da gecenin kovuğunda bol etekli bir dansöz kıvırması ile neyime gerek, demenin de bir ilki, bir ilkesi iken o serbest vuruş.

 

Gün özürlü yazılarıma bakıp bakıp derin bir iç geçiriyorum aslında duygularımın geçirgenliğinde taraf tutuyorum adam akıllı sonra da beyitler düşüyor dilimden belki de gözümden düşen yaşama sevincimdir bir numaralı sebep.

 

Tanrı’yı görmezden gelenlere özenip kısa süreliğine de olsa içime daha da kapandığım hatta Yaratıcıdan kesip umudu ölümü pek bir hevesle arzuladığım hem de durduk yere.

 

Belki bir isyan… yeni farkındayım ve itiraf ettim bu gün bunu O’na.

 

Soyutlandığım hayat denen güzergâhta belki de umudu kestiğim içindir insanlardan ve içimin ufkunun heba olduğu inancıyla pek çok şeyden uzak durmuşluğum. Sanki bu güne kadar pek bir içli dışlıydım da hayatla.

 

Ne yani; hayatın bilmem kaçıncı minvalinde ya da görünmez kaçıncı sapağı ise ne zaman ki umutlarımı gerçeğe dönüştürdüm?

 

Ben soruyorum ben cevap anahtarını buruşturmanın verdiği o hınçla dertop oluyorum: tam da cenin pozisyonu. Belki de özendiğim insanlardır hayatını kendi eliyle sonlandıran bu da demek oluyor ki; hala bir şansım var. Lakin neyi ne zaman bilfiil yoluna sokabildim ki?

 

Pamuk şekeri yemenin özlemi var içimde belki de pamuk elli kadınların uzattığı değil de dolduramadığı boşluktur.

 

Hibe ettiğim dünler sanki üç otuzumu devirdim de pek bir özeniyorum bodur geçmişin suratsız karamsarlığı ile sanki boy veriyor ölümün sinyalleri.

 

Şunu da defnettim mi… al sana bir çöküş hikâyesi.

 

Nerelisiniz?

 

Göstermelik bir lakap belki de racon kesen her kimse kendini doğma büyüme İstanbullu diye tanıtıp da yedi tepeli şehre ihanet etmenin zevkine varan.

 

E, peki, evveliyatınız?

 

Adam akıllı İstanbulluyum işte ki İstanbul bile dert etmiyor bunca kalabalığı ve acıyı size ne oluyor kuzum?

 

Kuzu gibiyim son birkaç gündür belki de yedi ceddi İstanbullu olmanın getirdiği o vurdumduymazlık.

 

Şehir bile kustu kusacağını deyip de en ayıp tabiri sona saklıyorum:

 

‘’Canın cehenneme mutluluk!’’

 

Yaratıcıyı kızdırmanın ne âlemi var şimdi? Sonra da boydan boya süründüğüm günahların çetelesini tutup bir ömür af dilesem de cehennemi boylayacağım garanti.

 

Ben mi istedim, demenin bile özrü yok hele ki kaderci ise insan ki olması gereken yine de pek alışagelmiş bir duygu da olmamalı.

 

Virginia Woolf… sanırım yeni göz ağrım yine de hiçbir kitabını tamamlamaya gücüm yetmedi zaten kanguru gibi zıplarken ve boyutsuzluğun da tozunu atarken…

 

Kadın neden durduk yere canına kıydı, diyenleri de görmezden gelip derin bir analizini yapmak adına depresif ruhunun bu da yetmezmiş gibi empati yeteneğime sonuna kadar sahip çıkıp… istemiyorum: inanın ki istemiyorum hangi yöntemle insanın hayatına son vermesi gerekiyor gibi bir gerekçeye dahil olup da savunmasını yapmak hem zaten herkes yaşadığını bilir üstelik göründüğü gibi olan ne insan tanıdım ne de şartlar.

 

Yapıştırıcı gücü duyguların: sarıldığınız kim ise üstelik haberi bile olmadan için için sevdiğiniz. Varsın platonik sevda desinler en azından günümüz itibariyle herkes birbirinden geniş ölçülerde nefret edip yine bir diğerinin kuyusunu kazarken varsın birileri de karşılıksız sevsin zaten sevginin karşılığını aldı mı insan talep fazlası ile bu kez de ofsayta düşüyor.

 

İyiyim böyle üstelik kayıt dışı ekonomide bunca veri kaybı varken varsın kayıt dışı aşklarla haşır neşir olalım.

 

Mutlu olma hakkımı da yok saydım mı… ne yani çocuğun birinin ırzına geçiliyor diğer yanda sayısız çocuk gelin kadın unvanı alıyor varsın mutsuzluğumla çalım atayım yalancı mutluluklara.

 

Reklamlara gülmeden de edemiyorum hani.

 

‘’Hayallerini büyüt, şekerim. Daha çok şey bekle hayattan ve daha pahalısına yönel.’’

 

Mutluluğun paraya denk düşmediğini öğrendiğim o günden beri istifa ettiğim kaçıncı iş sonrası aklım başıma geldiyse ya da tanıdıkların acımasız karşı çıkışları ile aklını kullanamamış bir insan imajı yaratmış iken…

 

Ya, çoluk çocuk?

 

Kim bilir melek saflığındaki bünyem demek ki çoluk çocuğa karışmayı pek hoş karşılamadı hele ki içimdeki çocuğu bile doğru dürüst zapt edemezken…

 

Peki, neyi mi iyi yapıyorum?

 

Bir kere ev işlerine asla alışamadım. Kâh yalnız yaşadığım dönemlerde kâh ailemle oturduğum. Demek ki benden ne köy ne kasaba oluyormuş. O zaman ben ne mi yaptım?

 

Kendi şehrimi kurdum kendi içimde belki de içimin kaynaklarını sonsuz kullanamayıp atıl kapasite ile yoksun bilinen ne ise var kıldım kendimce.

 

Yalnızlık da çok göreceli belki de kendimden sıdkımın sıyrılıp illa ki yüreğime yama yaptığım sevgiler ya da kendimi kendime yakın kılıp hayat ile aramdaki mesafenin sayısız alçalış ve yükselişi.

 

Kibrime sahip çıkıp burnumdan kıl aldırmadığım zamanlar sonra tasavvuf mantığı ile varlığımı hiçlikle eşleştirip bu kez insanların alaylarına maruz kaldığım.

 

Bendeki standart sapmanın da çok çok ötesinde: besbelli limit aşımı.

 

Zanların zamana yenik düşmesi belki de benliğimi hala yirminci yüzyılda saklı tutmam zaten en büyük özlemim de nostalji sayesinde arındığım ama arıtamadığım insanlık ki toplumla ne gibi bir sorunum olabilir ki demeyi es geçip bu kez topluma soruyorum en azından saplantılı kim ise yine ben-merkezcil yaklaşımları ile eleştirmekten ve yerden yere vurmaktan kaçınmayan yine de cevabını merak etmiyorum hele ki insan kendini bildikten sonra, demeyi bir teselli mi yoksa gocunma unsuru olarak kullanıp kullanmadığımı da pek önemsemezken.

 

Farkındayım aslında farklılığımın farkındalığında sonra da büyük ölçekli hayallerimi en aza indirgeyip kimseye benzeme telaşına yenik düşmediğim için varlığımın geldiği noktadaki o izdüşümü ile yazmadıklarımın da farkındayım.

 

Kalp gözüm bu aralar pek rutubetli yoksa umursamaz mı demeliydim?

 

Sanırım rahat ölçekli bir süreç son zamanlarda büründüğüm zırh ve hayatı akışına bırakıp ben de gönül rahatlığı ile sırtımı Yaratıcıya dayamışken hele ki maneviyatıma çelme takan bir iki girişim sonrası farkındayım da nasıl özlediğimin: Allah ile arama giren kaygılarımın, tekdüze yaşamak zorunda olduğuma inanıp postu serdiğimin de sonra da bir yakınımın benden dua istemesi ile hala nasıl çarpılmadığımın da farkındayım.

 

Allah büyük.

 

Zaten hayallerim yeni sönmüştü ki içine üflediğim hidayet sayesinde düştüğüm yerden yeniden kalktım. Nereye düştüğüm değil de ne hikmetse nasıl hayallerimin ve inancımın yoldan çıktığı en azından kısa süreliğine.

 

Kendime döndüm yeniden.

 

Zaten yüzüm hep göğe dönük.

 

Lakin aralıksız ışıkları kapalıydı gökyüzünün ve rahmetin.

 

Affet beni Allah’ım.

 

Biri sevmek mi dedi?

 

E, ne duruyorsunuz? Lakin geç olmadan ve için için sevip de sevilmeyi de beklemeden hele ki Allah sizi yeterince severken ve siz vesile olurken çığ gibi büyüyen sevgiye ve inanca.

 

Gündüzlerden dahi umudu kesip de hala geceyi nasıl aydınlık addediyorsa insan…

 

İlahi mucize her şeye kadir yeter ki özünüzü saklı tutun özgüveni de eksik etmeden.

 

 

( Kendime Döndüm Yeniden başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 24.11.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.