NATO ve TÜRKİYE NERDEN NEREYE?

Rusya İmparatorluğu' nun 1917' de gerçekleşen Büyük Ekim Devriminden sonra kurulan SSCB, sür'atle genişlemeye ve kendi ülkesinde kurduğu; eşitlik ilkesine dayandırdığı hak, hukuk, emek ve emperyalizm karşıtı diye nitelendirdirdiği rejimi önce komşu ülkelere ardından tüm Dünyaya yayma eğilimi gösterince,başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler bu durumdan rahatsız oluyor.
Onları durdurmanın yollarını aramaya başlıyorlar. Komünizm belasının dünyaya yayılmasından korkuyorlar çünkü.
Uzun süren çabalar sonucunda 4 Nisan 1949 yılında Wasington'da yapılan antlaşmayla bir birlik kuruyor, adını da NATO ( North Atlantik Treatly Organization) yani;  Kuzey Atlantik Antlaşması  Örgütü koyuyorlar.
O dönemde Avrupa' nın güvenliği konusunda ABD çekimser davranışlar sergilediği için, öncelikli amaçları; Amerika' nın, olası SSCB saldırları karşısında kendi taraflarında yer alması.
Diğer bir amaçları da, Almanya' nın bölgeye tehdit oluşturmadan, yeniden silahlandırılmasını sağlamak.
Ortak bir savunma örgütü niteliğindeki kuruluşun bu anlamda ortaya koyduğu maddelerin en önemlileri, bugün hepimizin ana haber bültenlerinde sık sık duyduğumuz; 3-4 ve 5. maddeleridir.
Bu maddeler;" örgüte bağlı ülkelerden birinin toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlığı ve güvenliği tehlikeye girerse; diğer ülkeler bu harekete maruz kalmış kabul edilir ve anında toplu olarak müdahale hakları doğar." İçeriğinde.
Bunun üzerine SSCB de karşı atağa geçiyor ve Doğu bloğu ülkelerle birlik olup 1951 yılında Warşova Paktı'nı kuruyor.
Böylece,  soğuk savaşın yol açtığı kutuplaşma giderek artıyor.
Canım Türkiye'm savaştan yeni çıkmış ve her anlamda zorluklar içinde kıvranırken.dünyada olup bitenlerin kendisini fazlasıyla yakından ilgilendirdiğinin farkında ama ne doğulu ne batılı arada sıkışıp kalmış adeta.
Aslında başından beri hep NATO hayali kurmuşuz ama bunu fiiliyata ancak Mayıs 1950' de geçirmişiz. Sonuç: olumsuz.
Allah doğrunun yardımcısıdır hesabı: Haziran 1950' de Kore Savaşı patlak verince bir fırsat yakalıyoruz ve üyesi olduğumuz BM bizden asker talep ediyor. Tam 4500 askerimiz Kore'ye çıkartma yapıyor ve çok büyük başarılara imza atıyor. Neticede, Ağustos 1950'de müracaatımızı yeniliyoruz, kabul görüyor veee....artık biz de 15 Eylül 1951 itibariyle NATO'nun bir üyesi oluyoruz.
Gel gelelim NATO'nun etkinliği yalnızca dış güvenlikle sınırlı kalmıyor.
Üye ülkelerde, yine özellikle son yıllarda tartışma programlarının en önemli konusu olan, ülkeler içindeki gizli birimler, yani GLADYOLAR kuruldu.
Bunların görevi insan fişlemekti ve hala birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de kökü kazınmış değil.
1991 yılına gelindiğinde koca SSCB dağılıyor.
Artık NATO'nun yapacağı iş kalmadı diye düşünülürkeeenn... terör hortluyor.
Dağılma düşüncesi rafa kalkıyor:
''NATO'ya üye ülkeler herhangi bir şekilde teröre maruz kalırsa, hemen diğer ülkeler yardıma koşacak!'' diyerek yola devam kararı veriliyor.
11 Eylül sonrası ABD:'' Bana saldırdılar ve saldırganlar Afganistan'da !'' diye feryat ederek,  asker isteyince, gözümüzü kırpmadan NATO ülkesi olmanın sorumluluğu ve bilinci içinde, yüce Amerika'nın çıkarları için Mehmetciklerimizi oraya gönderiyoruz..
Terör gün geçtikçe azıyor, azıyor ve sınırlarımıza dayanıyor.
Ortaklarımız, kesinlikle onlara müdahale etmemiz konusunda uyarılarda bulunuyor ve ''Sakın ha, sakınnn!!! Oturun oturduğunuz yerde!!'' diyorlar ve biz söz dinliyoruz!
Saldırılar sınırımızı aşıp, asker ve sivillerimizi hedef aldığı halde hala NATO müdahale etmiyor ve sanki:''Git kardeşim kendi işini kendin gör!'' der gibi umursamıyor.
"Ama..ama... 3. 4. 5. Madde?""
Paramızla silah istiyoruz,''Hayııırrr! yok kardeşim sana silah, milah!!'' diyorlar.
Bıçak kemiğe dayanınca, kendi kendimize karar verip, sınır dışı harekat başlatıyoruz, bir bakıyoruz ki ne görelim:
 '' Aaa..karşımızdakiler bizim müttefiklerimiz,NATO'daki dostlarımızzz!''
Hemen ardından,geçen hafta Norveç'te yapılan NATO tatbikatında alçakça, haince, sinsice;Kurucu Liderimiz M.KEMAL ATATÜRK ve Cumhurbaşkanımız R.TAYYİP ERDOĞAN'ı düşman ülke yöneticisi olarak hedef tahtasına koyuyorlar.
Farkına varıp ortalığı ayağa kaldırınca, özürlerin ardı arkası kesilmiyor:
''Çok çok özür dileriz yaa... Kusura bakmayın n'olur. O hatayı yapan biziden biri değil, eşşeğin biri aramıza sızmış, farkedemedik!''
Bu ne demek?
Siz mahalleliyle toplantı yapan mahalle muhtarı mısınız?
Siz bizim aklımızla dalga mı geçiyorsunuz?
Uzatmanın gereği de, anlamı da yok kardeş!!
Bazı şeyleri artık anlamamız lazım: şu ana kadar biz özgür olduğumuzu sanıyorduk ama değilmişiz gördüğünüz gibi. 
Öyleyse yeniden bir ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ için kolları sıvamamızın zamanı gelmiştir.
Bu arada söylemeden geçemeyeceğim; tıpkı AB gibi bunlar da, 28 üye ülke arasında tek  İslam Ülkesi olduğumuz için mi bizi istemiyorlar acaba?
Bizim NATO'dan çıkmayı düşünmediğimizi anlayınca bize mobing mi yapıyorlar?
Ne dersiniz?

Saygılarımla
Sebahat Karagöz
23. Kasım 2017
( Nato Ve Türkiye Nerden Nereye başlıklı yazı S.Karagöz tarafından 23.11.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.