Adımlarımı sayma ihtimalim var. Sadece ihtimal. Sonra da geri adım ne de olsa kurguladığım t-cetveline layık olmalı saydığım adımlar.

 

Ad’ımın ne olduğunu soran bölük komutanı. Nispeten yakın duran ama ne zamanki özeline girsem kaşlarını çatan. Hani neredeyse yan bakana yamyam bakışı atan.

 

Adımlarım. Tekdüze. Oysaki görme engelli değilim. Belki de duyma engelli olma ihtimalimi var sayıp, kör vicdanların seslerini duymamaya çalışıyorum.

 

Gri saçlı kadın. Gri kazaklı. Her şeyi gri. Sözleri ise siyah. Aslında ruhu kara çalan. Yine de ne zaman dolduruşa gelse gücü bana yetiyor.

 

Dış kapının mandalıyım gözünde. Gözlerinde. Gözlemlediğime dair en ufak bir kayıt olmasa da.

 

Engellerle dolu hafızam. Aslında onlara göre bir hafızam da yok. Ya da devreleri yanmış.

 

Aslında elektrik veren hep o kızıl saçlı hemşire idi.

 

Elektrik aldığımdan azını verdim ona. O, öyle diyor.

 

Ama onun verdiği elektrik sayesinde bir önceki platonik aşkımın adını da cismini de unuttum. Ve bir evvelkini de.

 

Sonra sormaya kalktılar yarı kızgın yarı deli bakışlarıyla.

 

İyi de deli olan onlar değildi ki.

 

Kızıl saçlı hemşire raporu uzattı klinik şefine.

 

Neymiş efendim?

 

Çok yoğunmuş.

 

‘’Şimdi okuyamam. Asistanım gelecek az sonra. O okusun.’’dedi.

 

Demez olaydı.

 

Şuh bakışlı hemşire öyle bir baktı ki gözlerine adamın.

 

Yere düşen kalemi işaret ettim.

 

Gören olmadı.

 

Aslında yere düşen kalem filan da yoktu.

 

Usulca bir kâğıdı iliştirdi cebine kırmızı saçlı dilberin.

 

Onca elektriği yedir bana sonra da gel, doktora yazıl.

 

‘’Yavrucuğum…’’demesine kalmadı ki adamın… ne de olsa yavrusu yerindeydi sinsi hemşire.

 

Babacan bakışlarında bir zafer kazanılmışlığın edası vardı.

 

Aptal kafam.

 

Sen onca elektriği ye sonra da bunların oynaşmalarına tanıklık et.

 

‘’Anan baban yok mu senin genç adam?’’

 

Baktım gri hücrelerimden kalanları süzerek akıl süzgecimden.

 

‘’Bana mı dediniz?’’

 

‘’Evet, yavrucuğum sana dedim.’’

 

Sonra da sinsi sinsi güldü.

 

Deli mi ne?

 

Bunu söyleyen yanmayan gri beyin hücrelerimden süzülen iki üç isyan yaşıydı. Yasımı unuttum ama yasa gereği neden burada tutuluyorsam?

 

‘’Ne zaman çıkarım, hocam?’’

 

Belli ki adam sorduğu soruyu da unutmuş kadının kırmızı saçlarını kokluyordu.

 

İşte bu!

 

‘’Kokusu nasıl?’’

 

‘’Efendim?’’

 

‘’Şey, elektrik. Kokuttu tüm organlarımı. En çok da saçlarımı yaktı.’’

 

Pis pis güldü hemşire.

 

‘’Sen saçlarının yandığına şükret. Bir de saçını kaybedenleri görsen kanser tedavisinde.’’

 

İyi de onlar bu kadar elektriğe maruz kalmıyorlar ki…

 

‘’Ne dedin sen?’’

 

İçimdeki ikizin sesini duyar duymaz sustum. Allah’tan onlar duymadı da kadın tansiyonumu ölçüp feveran etti.

 

‘’Aman Allah’ım nabız alamıyorum.’’

 

Salak karı. Tabii alamazsın. Tansiyon aletinin pili bitmiş.

 

‘’Hemen yoğun bakıma almak lazım.’’

 

Sonra dürtükledim karıyı.

 

‘’Pil…’’

 

Fazla elektrik verince bataryaları mı aktı ne şunca aletin de bozulduğuna hiç tanık olmadım ya…

 

Kimin dediğini bilmeden, görmeden gözlerim tekme attım.

 

Aslında uçan tekme atmak isterdim ama.

 

Sonra da doktor ısrarcı tavrı ile dikti gözlerini gözlerime.

 

‘’Hala direnmeye devam edeceksen işimiz zor seninle. Ve son defa soruyorum. Evini neden ateşe verdin? Üstelik ne istedin bunca insandan da sağ kalan iki kişiden biri sensin sadece? Söyle bakalım. Bak işim gücüm var. Şimdi yavrucuğumla… şey ne diyordum?’’

 

‘’Hemşire Hanım, yazınız efendim. Yangını çıkaran ve polise sorgusunda yine hunharca polisi vuran ve yaralanmasına sebebiyet veren Kazım B. hala yangını ne sebeple çıkardığını itiraf etmemektedir. Bu yüzden tedaviyi güçleştirip hem kendi sağlığını hem de kamu güvenliğini tehlikeye atmaktadır.’’

 

‘’Şey…’’

 

‘’Söyle yavrum.’’

 

‘’Acıktım efendim. Malum diğer hemşire de izinde. Acaba diyorum ki; ekmek arası bir şey mi söylesek? Hem yeriz hem sohbete… şey sorguya… pardon tedaviye de devam edersiniz. Zaten bu adamın da hafızasında fazla bir şey kalmamış belli ki…’’

 

‘’Acıktım.’’

 

‘’Zıkkım ye, evladım. Tak serumu kızım da zılgıt yemeden üç beş gün daha uyutalım. Çok mu acıktınız muhterem mesai arkadaşım?’’

 

‘’Ay, iltifat ettiniz efendim.’’

 

‘’Seni bir yerden gözüm ısırıyor ama.’’

 

‘’Duymadım. Tekrarla. Yangını neden çıkarttığını söyle de seni hapishaneye sevk edelim.’’

 

‘’Ya, ikizim?’’

 

‘’Neyin, neyin?’’

 

‘’İkiniz, dedim. Daha çok elektrik verir bu aşüfte. Tamam, hatırladım seni.’’

 

‘’De, bakim.’’

 

‘’Sen o kadınsın. Hani televizyona çıkıp da kaybolan ikizini arayan. Sonra da ben bağlanmıştım televizyona ve itiraf etmiştim aşkımı da sunucu kadın kızıp telefonu kapatmıştı. Neymiş efendim? Burası evlilik programı değil. Sonra da televizyonun kablosunu kesip seni ve o sunucu bozuntusunu ateşe vermiştim. Osun sen, evet, osun.’’

 

‘’İkizin mi var senin, yavrum?’’

 

‘’Asla. Deli işte. Ne dediğini biliyor mu?’’

 

‘’Haklısın. Sen o ilacı üç doz ver de üç gün daha uyusun. Olmadı elektro şok veririz son bir parti. Allah ne verdiyse… şey tıp neyi emrediyorsa.’’

 

‘’Doktor Bey…’’

 

‘’Efendim?’’

 

‘’Hazır sizi yakalamışken. Şey, faturalar çok kabarık gelecek bu ay. Malum elektriğe zam geldi. Yine de… değer ne de olsa kaçak elektriği vatandaş ödüyor. Hem fazla elektriğin zararı da olmaz. Adı üstünde: elektrik. Ha var ha yok. Çıkalım mı hazır elektrik kesilmeden?’’

 

 

 

 

( Elektrik... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 20.11.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.