Makale / Bilimsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 16.11.2017
Okunma Sayısı : 11635
Yorum Sayısı : 6



Türk  Milletine  özgü  bir  karakter  özelliği midir  bilemiyorum ama bizde  her  nedense  özellikle  tarihi  şahsiyetleri ya  göklere  çıkarmak  ya  da  yerin  dibine  sokmak  gibi  bir  huy  vardır.  İşte  bu huyumzu  da son  yıllarda  yapılan  tarihi  dizi  filmlerinde  bol  bol  görmekteyiz. 

Mesela  Kayılar  Anadoluya gelip  Söğüt-  Domaniç çevrelerine  yerleştiklerinde   başlarındaki  Eruğrul  Bey  70-80  Yaşlarında  bir  ihtiyardır  ama  ''Diriliş''  dizisinde  karşımıza  30-35 yaşlarında  sırım  gibi  bir  delikanlı  olarak  çıkar.

''Muhteşem  Yüzyıl''  dizisinde Kanuni  Sultan  Süleyman'ı  yerin  dibine  sokmak  için  ne  gerekirse  yapılmıştır.

Şimdi  de  ''Payitaht  Abdulhamit''  Dizisi...Bu  dizide  ise  Sultan  II.  Abdülhamit'i  oldukça  yüceltmek  için  tamamen  uydurma  senaryolara  baş  vurulmaktadır.

Peki tüm  bunlara  ''Aman  yahu  alt  tarafı dizi. Neticede  tarihi  gerçekler  değil.  Olayların  çoğu  kurgu''  Diyerek  bakabilir  miyiz?  Hayır. Çünkü  bu  dizileri  seyreden  en  okumuş  yazmış  tabakamız  bile  ''  Gördün  mü  bak  işin  aslı  böyleymiş. Dizide  ne  güzel anlatılmış''  Diye  bakıyor.  Yani  dizi  filmde  gördüğü  her  şeyi  gerçek olarak  kabul  ediyor. Hatta  öyle  ki  bir  tarih  öğretmeni arkadaşımın  ''  Muhteşem  Yüzyıl ''Dizisi için  ''  O  dizide  anlatılan  her şey  gerçek '' dediğine  bizzat  kulaklarımla  şahit  oldum.  Yani  o  arkadaş  kesinlikle  muhtemeldir  ki  Kanuni  Sultan  Süleyman'ı  haremden  çıkmayan  bir  dam  budalası  olarak  anlatıyordur  öğrencilerine.

Neyse,  sadede  gelelim  şimdi.

Payitaht  Abdülhamit  dizisinin  24.  Bölümünde  şöyle  bir  senaryo  var:

Osmanlı Devleti,  Padişah II.  Abdülhamit'in  üstün  dirayeti ve muhteşem  dehası  sayesinde  bayağı  bir  toparlanmıştır.  Ancak  tabii  ki  Osmanlı'nın  böyle  ayağa  kalkması  Avrupalının  işine  gelmez.  Osmanlı  tam  kendini  toparlamışken  ta  Sultan  Abdülaziz  zamanında  alınmış  ve ödenmemiş  olan bir  borcun  tahsili  için  İngiliz  sefiri  Osmanlı  Sarayına  gelir.

25  sene  önce  iki  İngiliz  bankerinden  alınan  ama  ödenmeyen  bu  borç,  faizi ile  birlikte  502 bin  lira olmuştur( Dizide  borcun  miktarı  belirtilmese de  asıl  miktar  budur. )   ve  II.  Abdülhamit'in  bu  borçtan  haberi  yoktur.

İngiliz  elçisi  bu  borcun  ödenmesini,  ödenememesi  durumunda  Osmanlı  Gümrüğünün kendilerine  teslim  edilmesini  isterken - padişahın  Yervant  Efendi olarak  tanıdığı - Yahudi  Parvus  Efendi  de  bu  borcun  ödenmesi  için  petrol  arazilerinin  hisselerinin  satılmasını önerir  padişaha. Lakin  Padişah  her  iki  teklifi  de kabul  etmez.

II. Abdülhamit  iyice  köşeye  sıkışmıştır  ve  bir  çıkış  yolu  aramaktadır.  İşte bu  çıkışın yolunu  ararken  aklına  Topkapı  Sarayı  Kutsal  Emanetler  odasında  olan  Hz.  Osman'ın  kılıcı gelir.

Bu  kılıcın  üzerinde  Kayı  boyunun  tamgası  vardır.  (  Bunu  yazmıştım  ''ÜZERİNDE  KAYI  BOYU  TAMGASI  OLAN  HZ.  OSMAN'IN  KILICI  ''  adlı  makalemde.)

Bu  kılıç  Hz.  Osman  dan  sonra  Ehl-i  beyte,  onlardan  tarikat  liderlerine,  Hoca  Ahmet  Yesevi'ye,  ondan  Şeyh  Edebali'ye  ve  nihayet  Osmanlı  Devletinin  kurucusu  olan  Osman  Bey'e  ve  tüm  Osmanlı  Padişahlarına  geçmiştir.

Ancak  dizide  anlatıldığına  göre  sadece  bu  kılıç  değil.  Taa  Peygamberimiz  zamanında  (  Ya  da  daha  sonraki  yakın  dönemlerde ) yapılan  bir  savaşta  elde  edilen  savaş  ganimetleri  de saklanmış  ve  bu  kılıçla  birlikte  tarikatlardan  birine  geçmiştir.  Yani  kılıç  Osmanlı  Padişahlarının  korumasında  Topkapı  Sarayında  saklanırken,  bahsi  gecen  savaş  ganimetleri  bir tarikatın  elindedir  ama  hangisinin?

İşte  bu  sorunun cevabını  almak  için  II.  Abdülhamit,  bir  Cuma  günü   Hz.  Osman'ın  kılıcıyla  minbere  çıkıp  hutbe  verecek,  tarikat  liderleri ,  padişahın  Hz.  Osman'ın  kılıcıyla  minbere  çıktığını  görünce artık  hangi  tarikattaysa  o  tarikat  asırlardır  sakladıkları  ve korudukları  ganimetleri  getirip  padişaha  teslim  edecekler,  böylece  devlet  de  borçtan  kurtulacaktır.  

Nitekim  de  öyle  olur.  Padişah,  Hz.  Osman'ın  kılıcıyla  hutbe   irad  eder,  namazdan  sonra  bir tarikat  şeyhi ''Emanet  bizdedir''  der.

Diziyi  seyretmemiş  olanlar  şimdi  eminim ''  Vay  beee  ''  Diyorlardır.  

Şimdi  gelin  doğruları  ve  yanlışları  konuşalım

1- Topkapı  Sarayında  gerçekten  de  üzerinde  Kayı  tamgası  olan   Hz.  Osman'ın kılıcı  vardır. 
2-  Ancak  bu  kılıçla  birlikte  tarikatlara  verilmiş  olan  ve  onların  sakladıkları  bir  ganimet  söz  konusu değildir.
3- Sultan  Abdülaziz  döneminde  gerçekten  de  iki  bankerden ( Lorando  ve  Tubine)  borç alınmış  ve bu  borç  -  mahkeme  kararı  olmasına  rağmen-  ödenmemiş  ve  gerçekten  de  tam  25  yıl  böyle  bir  borcun  varlığı  II.  Abdülhamit'den  gizlenmiştir.
4- Ancak  borç  alınan  kişiler  de  borcun  tahsili  için  Osmanlı  Devletini  sıkıştıran    elçi Costans  da  İngiliz  değil  Fransızdır.
5- Fransızlar  borca  karşılık sadece  gümrükleri  değil  ayrıca  çok  daha  geniş  imtiyazlar  istemişlerdir. 
6- Fransızlar,  Osmanlı  Devleti'nin borçları  ödeyemeceğini  anladıkları  anda  bu  borçlara  karşılık  Malta  adasını  ele  geçirmişlerdir  1901  yılında. (  Dizide buna  asla  değinilmiyor  tabii  ki ) 
7-Padişah  II.  Abdülhamit  iyice  köşeye  sıkışıp  Malta'yı  tekrar  nasıl  geri  alacağını  (  ki  bunun  için  borçların  ödenmesi  şarttır ) düşünürken dizide  her  nedense  sadece  bir  iki  bölümde  yer  alan  ama  bu  yeni  dönemde  adı  bile  geçmeyen ,  padişahın  dördüncü  eşi  Fatma  Pesend  Sultan  devreye  girer.

Prens  Sami  Paşa  ve  Tatar  Prensesi  Fatıma  Mamleeva'nın  kızı  olan  Fatma Pesend  Hanım  (  Gerçek  adıyla Fatma  Kadriye,   dizide  canlandıran  ise  Zeynep  Özder )  bu  parayı  sultan  II.  Abdülhamit'e  verir  ve  böylece  borç  ödendiği gibi  Malta  adası  işgalden  kurtulur.  Ama  tabii  ki  bu  durum  aynı  zamanda  kafalara  çok  önemli  bir  sorunun  takılmasına  da  vesile  olur: Osmanlı  Devletinin  kasasında  olmayan  bu  kadar  büyük miktarda  bir  paranın  nasıl  olup  da  bir  hanım  sultanın  kasasında  olduğu...  Kısaca  bu borcun  bir  hanım sultan  tarafından  ödenmiş  olması  bir taraftan bir  hanım  sultanın  hem  kocasına  duyduğu  büyük aşk  hem  de  muhteşem  bir  vatanseverlik  örneği  olarak  yorumlandığı  gibi  aynı  zamanda  Osmanlı  Devletinde  o  günlerde  yaşanan  vurgun ve  hortumculuğun  boyutlarının  hangi  ölçülerde  olduğunu  göstermesi  bakımından  da  dikkate  değerdir. 

Velhasılıkelam  öyle  ya  da  böyle  Osmanlı  Devletini  borçtan  kurtaran  ne  Hz.  Osman'ın  kılıcı  ne  de   ta  o  dönemlerde  elde  edilmiş  ve  asırlardır  elden  ele  geçen,  tarikatların  birinin  elinde olan  savaş  ganimetleri  değil Fatma  Pesend  Sultandır.

Daha da  özetleyecek  olursak:  Lütfen  tarihe  mal  olmuş  şahsiyetleri  ve  onların  dönemini  ne yerin  dibine sokarak  ne  de olduğundan  çok  çok  yükseklere  çıkararak  anlatalım.   Gerçek  neyse  onu  anlatalım  ki  insanımızın  kafası  karışmasın.

Son  bir  not:

8- Dizide  sık  sık Duyun-u Umumiye  İdaresinin  II.  Abdülhamit'den  daha  önce  kurulduğunu  ima  eden  laflar  edilse  de  bu  da  yanlıştır.  Her  ne  kadar  dış  borçlar  Padişah Abdülmecit zamanında  alınmaya  başlanmış,  Abdülaziz  döneminde  1875  Yılında  devlet resmen  iflas  ettiğini  açıklamışsa  da bu  borçların  ödenebilmesi  için  tuzdan  tütüne,  tütünden  damga  puluna  hatta  kıyılarımızda  elde  edilen  balığa  kadar  pek  çok  gelirlerimize  yabancı  devletlerin  el  koyması  anlamına  gelen  Duyun-u  Umumiye  idaresi  1881  yılında  yani  tahta  geçişinden  beş  sene  sonra  II.  Abdülhamit  zamanında  kurulmuştur. 


( Osmanlı Devletini Borçtan Hz. Osman'ın Kılıcı Değil İşte Bu Kadın Kurta başlıklı yazı Sami Biber tarafından 16.11.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.