1990lı yıllarda, tesettüre izin verilsin, istediğimiz gibi namaz kılınsın, İslami değerlere kimse laf atıp insanları taciz etmesin, memur sakal bıraksın, kravat bağlamasın, kızlarımız tesettür ile rahatça okulunda okusun… Gibi onlarca güzel dileklerimiz olmuştu. Bize dayatılan her engel, bizi üzmüş, ellerimizi açıp ne içten dualar etmiştik… Bir Müslüman olarak 28 Şubat kararlarından önceki, heyecan ve içten paylaşımları çok özlüyorum.

 

Ne çok Filmler çevrildi bu konuda o yıllarda. Senaryodaki çekilen azaplardan dolayı, salonda gök gürlerdi adeta, seller dökülürdü koltuklara… O filmi çeviren artistler şimdilerde başka misyonun peşinde, hatta milletvekili olup, İslam düşmanlığı bile yapabiliyorlar. O günleri, otuz yaş altı nesil bilmez ve biz anlatsak da anlayamaz.

 

90lı yıllar, ülkemizde İslam’a vurulan neşterin yanında, dünyada da, başka Müslüman ülkelerde de zulümler deşifre ediliyordu. Sanki aynı elden düğmeye basılmış ve İslam Coğrafyası kan ağlıyordu. Bulgaristan’da, Bosna’da, Filistin’de… Ne acılı sahneler yaşanıyordu. Hatta İki Müslüman ülkeyi birbirine düşürüp, İran-Irak savaşı yapılıyor, binlerce Müslüman, bir Müslümanın elindeki mermiyle, patlattığı bombayla birbirini öldürüyordu. En sonunda işin kaymağını yemek üzere, bir ikiz kule yıkılışına dünya şahit oldu. Amerika bu sefer aleni, İkiz kulenin intikamını almak için Kuveyt’e girdi… Sonra Saddam’ı devirdi…  En son finalde de hızını alamadı DAEŞ gibi bir terör örgütü üretti, onu bahane ederek, Suriye ve Irak’ta neredeyse yarım milyondan fazla insanın ölmesine sebep oldu…   

 

Günümüze gelindiğinde, denizden AB ülkelerine geçmek isteyen acıklı mülteci hikâyeleri anlatılır oldu. Çocuk cesetleri, sahile vurdu. İmran bebekler simge oldu…

 

Günümüzde, ülkemizde, 90lı yılların dramına son veren her şey mümkün oldu. Fakat şeytanın hileleri o kadar çok ki…  Bu seferde paranın çokluğunun etkisine giren Müslümanlar, faiz belasına müptela oldu. Makam sevdasına tutuldu, adeta koltuğa yapıştı. Varlığı artıkça zina etmek, doğallaştı. Sekreterine âşık olup, evlilikleri yıkılan, gizli saklı ev açıp, başka kadınlarla yaşayan ve bu yaşam biçimini normal sayan bir ahlaki erozyona maruz kaldı. Kimse kimseye güvenmiyor, herkes kazancına bakıyor, kim üzülmüş aldırmıyor bile… Alnı secde de ama aklı dünyada bir Müslüman anlayış üretildi.

 

90lı yılların masum istekleri gerçekleşti ama onun ruhunu öldürdük. Ölü evine gitseniz, ağlayan yok, Kur’an okuyan bile yok. Vazife gibi görülüyor. Herkeste bir lüks yaşam çılgınlığı var. Rezidansta oturmak için adeta yarışıyor insanlar… Hep bana, bana diyorlar. Kur’anı okuyan, sünneti diriltmeye çalışan kimselerde yok. Tarikatlarda ilim değil, şeyhin elini eteğini öpmeye çalışan dervişler türedi.

 

Biz çocuğumuzun çok paraya nasıl ulaşabilir ve böyle iş bulur derdindeyiz. Bir arkadaşımın oğlu, üniversiteyi üçüncülükle bitirdi. Bir devlet kurumunda uzman şu an. Arkadaş mütedeyyin, oğlunun da böyle olmasını arzuladı. Fakat sadece iş sahibi olsun, kendine yetsin derdindeydi. İslami değerler söz konusu olduğunda, aman ders çalışsın, namazı sonrada kılar, aman oruç tutmasın yoksa dersinden kalır diye diye uzmanlığa kadar varan hedefe ulaştırdı. Avrupa’da bir ülkeye iş ziyaretine gidip döndüğünde yanında şarapla dönmüş, babası odasına girdiğinde, onu görmüş ve mahvolmuş. Bu şarabı çöpe at demiş, atmam deyince, bu evde şarap olmaz, o zaman sen bu evden taşın ve başka bir yerde otur demiş. Oğlunu ayırdı evinden, çocuk ayrılmayı yeğledi şarabı çöpe atmak yerine. Şimdi de bir kızla birlikte nikâhsız bu taşındığı evde birlikte yaşıyormuş… Bunları duydukça kahroluyorum. Bu çocuk evladım gibi, çok sevdiğim kişiydi. Birkaç kez konuşayım dedim ama bildiğim bildik bir mod da… Hayat, onun hayatı ve kaybettik maalesef… Neden?  Çünkü onun dünya hayatını kurtarırken, sonsuz hayatını kurtarmak için bir şey yapmadık… Maalesef! Bu örnekler çok fazla…

 

Geçen servis şoförü, şehrin ortasında bir köprü altından geçerken korkuyla irkilmiş. Tiner içenler, eroin kullananlar, bonzai çekenler… Zombi gibiler, görünce korktum diyor. Hemen uzaklaştım diyor oradan…

 

Hani çöpe atılıp, bir kaç gün sonra bulunup, hayata döndürülen çocuklara acıyoruz. Onları yaşatmaya çalışırken, onu çöpe atan anneye de lanet okuyoruz. Peki, o çocuk büyüse, ne kadar devlet onun bu köprü altı çocukları olmayacağını garanti eder ki…  Sonuçta zina çocuğu! Devlet ve aileler el ele verip, bu zinaya neden olan sebepleri yok etmeli. O çöpe atılan bebek, normal bir ailede doğmalı ve büyümeli.

 

Ekonomik olarak büyüyoruz, refah seviyemiz artıyor ama ahlaki çöküntü ondan daha fazla artıyor. Hani diyorum soğan ekmek yesek de, 90lı yılları yaşamaya devam mı etseydik… İçimde karamsar bir tablo var. Adeta nefes alamıyorum. Bu yazıyı yazıp biraz nefes alayım dedim.

 

Lütfen ebeveynler, çocuklarınızın gelişimine dikkat edin. Onları zenginliğe ve dünya nimetlerine doyurmayın. Sanal âlemden koparın. Eğer ezan okunuyorsa ilk önce namaz kılması gerektiğini anlatın, yaşayın ve yaşatın. Bırakın oruç tutsun, derslerine daha fazla motive olacaktır. Bırakın aşkı kendi karşı cinsinde aramasın, ilk ve son aşkını Allah bilsin. Lütfen kula değil Allah’a kul olmasını öğretin. Özgürlüğün Allah’a teslim olmaktan başka, hiçbir şeyde bulunamayacağını gösterin. Bırak Veysel Karani gibi çoban olsun, ama peygamber hırkasını alacak kadar samimi kulda olsun. Allah’ı tanıyan ve ona sırtını dayayan hiç kimsenin sırtı yere gelmez, asla gelmez. Bizim asli görevimiz, İslam’ı en iyi şekilde yaşamak, örnek olmak ve yaşatmaktır.

 

Selam ve Dua ile…

 

Saffet Kuramaz

( Neden İslami Özgürlük İçinde Ahlaki Çöküntü Hızla Artıyor başlıklı yazı safdeha tarafından 26.10.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.