Kâinat da işkilli;
Ön cephe arsızlığına ilahi
kanatlarının insanlığın
Bundandır duyduğu öfke.
Her şey dünde kaldı, diyen anneme
Bakışlarımda kinaye
Susmamı bekleyen seri katiller
Doldururken kurşunları
Dilin olmayan kemiğine.
Şimdilerin satır arasındayım;
Dünün hüznü ve ölgün günün de kini;
Aşka nakşeden Tanrıların da mizansen
bellediği
Kayıp yarım adam
Ve başşehri dolduruşa gelen kelamda
Az buçuk isyan
Ve af çıkacak az sonra,
Yüreğimdeki hutbelerde galeyana gelen
melek yanım.
Aşüfte sözcükler dirliğin düşmanı;
Yalancı muhbirler de huzurun
tekelinde
Konuşlu aryalarla ıslatıyorlar göğü
Sonra da hizaya geliyor namert
gölgeler
Belki de kısmi terhis etmeyi
düşündüğüm
Yüreğimin buklesinde kayıtlı bir
renk:
Kâh beyazın kabulü kâh siyahın vebali
Diyenlere yok sözüm:
Yoksa kan çıkar, diyen el âlemden
yana dertli başı
Muhbir ve kasıtlı vecizlerin de
vebali kim bilir
Hangi mazlumun boynuna?
Kefilim tüm aşklarıma,
Kefilim onca zarar ziyana
Hele ki çöreklenmiş ruhumun tuz ruhu
ikizi
Ne yani, tuzdan mı onca kale
Yoksa kumunu mu boca etmeliyim
Kova kova
Yetmedi kamyonlara yükleyip de
göndermeliyim
Bilfiil yargılandığım ne ise
Savunmamı yapıp girdiğim hücremde
Nice akıl mafyası;
Hani olur da rast gelirim safın
birine
Tıpkı eşkâlimde saklı o neşriyatı
beyan ettiğim;
Kaynadıkça buharlaşmasını dilediğim
Sevgi ve umut dileklerimden
müteşekkil
Saf ve çocuk yanım;
Ellerimde atıl parmaklar,
Yürekte köz…
Hanidir gebeyim acıya,
Demenin minvalinde
Birbirine göz kırpan ne çok fevri
gece feneri
Akıl tutulmasından mütevellit bir
Eylül sıradanlığı;
Özlemim kışa saklı
Hele ki gelsin bir Aralık ayı
Söz mü yok söyleyecek;
Önce bir akıtayım elimin kirini
Akladıkça benliği
Üstüme yapışan rehavetin nemi de
Kovalarım peşi sıra
Hele üç beş damla aksın gözlerimdeki
nur solmadan
Affetsin beni Tanrı.
Yarım aklımdan yarım adalarına
ulaştığım
Zihnimin mimarı o küçük ve toy kız
çocuğu,
Ellerimde diri ve nemli bulutlar
Ardından ağıt yakmayı görev edindiğim
sonbahar
Kerevetine çıktıkça mevsimin
Elbet ben de güz(n) yüzü göreceğim.