Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 19.09.2017
Okunma Sayısı : 1691
Yorum Sayısı : 7
Günün Yazısı

Bu Yazı 20.09.2017 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.


Belki  size  sıkıcı  gelebilir.  ''Yahu  bu  ne, anlatılmış  burada''  Diye  düşünebilirsiniz  ama  yine  de  bir  zahmet   Türkçe  adı  ''  Kayboluş''  orijinal  adı  “La Disparition”  olan  romanın  ilk  sayfalarından  alınmış  şu  bölümü  okuyun.  
...........................................................................................................................................
''Üç kardinal, bir haham, bir farmason amiral, Anglosakson  bir holdingin oyuncağı olmuş sıradan üç politikacı,açlıktan ölüm riskinin ortaya çıkmış olduğunu radyo konuşmalarıyla, ardından da duvar ilanlarıyla halka duyurdular.

Başlangıçta onlara kulak asan olmadı. Güya bütün iddialar yalan, dolan, saptırmaydı. Ama kamuoyunun kulağına kar suyu kaçmıştı artık. Bir cop ya da bir sopayla silahlanmayan kalmadı. Patronlara, parababalarına, iktidara küfür yağdıran halkın, "Açız" haykırışları dört bir yanı sardı. Ortalık komplocu, kışkırtıcı kaynıyordu. Polis, hava karardıktan sonra sokağa çıkamıyordu. Macon'da bir zabıta saldırıya uğradı. Racamadour'da bir stokçunun malı yağmalandı. Yağmacılar tonbalığı, süt, kilo kilo çikolata, çuval çuval mısır bulmuştu ama tamamı kullanılamaz durumdaydı. 

Nancy'nin ortasında bir dörtyol ağzında kurulan giyotin, bakanlık bürolarında çalışan yirmi altı müdürün canını aldı; ardından iktidardan yana tavır almakla suçlanan bir basın kuruluşunun binası yakıldı.

Dört bir yanda ambarlar, silolar, mağazalar soyuldu.Daha sonra Arap, Yahudi ya da Şimali Afrikalı olanlara karşı saldırılar başladı. Drancy, Livry-Gargan, Saint-Paul, Villacoublay, Clignancourt kasabalarında Yahudi kıyımları yapıldı. Ardından da bir hiç uğruna silah altındaki birkaç garibanın canına kıyıldı. Kaldırımda, bir soytarının yatağanıyla bir vuruşta boyunu kısalttığı polis müdürünün son duasını yapmaya çalışan bir papaz yamağının suratına tükürüldü.

İnsanlar bir kangal sucuk için abisini, bir simit için amcaoğlunu, kızarmış bir dilim için komşusunu, bir lokma için tanımadığı birini vurmaya hazırdı.
6 Nisan Salı günü sabaha karşı yirmi dokuz noktaya konulan plastik patlayıcıların infilakı Paris'i sarstı. Uçaklar Orly Hisarı'nı bombaladılar. Alhambra cayır cayır yanıyor, Institut duman olmuş, tütüyor, Hopital Saint-Louis kül olup gidiyordu. Montsouris Parkı'ndan Nation'a kadar ayakta kalan duvar yoktu.

Bu küstah saldırı karşısında bocalayan, ortamı yumuşatmayı başaramayan iktidar, karşıtları tarafından Palais Bourbon'daaşağılayıcı alaylar, suçlamalar, hatta küfürlü, sövgülü konuş- malarla topa tutuldu. Bu arada, bir yanda, Orsay Rıhtımı'nda yirmi üç inzibat öldürülüyor; öbür yanda, Latour-Maubourg'da bir balıkçının kovasından bir hamsi aşıran ama kaçamadan yakalanan bir Hollanda konsolosu taşa tutuluyordu. Bir yanda  Wagram'da, birkaç kuruş için yalvaran bir garibana aç olmanın kibarlıkla bağdaşmadığını anlatmaya kalkan, paçası ibrişim oyalı bir marki baştan aşağı kana bulanana kadar dövülüyor; öbür yanda Raspail'da sarı kıllarla kaplı iriyarı bir Viking, boynundan kan sızan topal bir ata binmiş, hoşlanmadığı adamları oka tutuyordu.

Açlıktan çıldıran bir onbaşı, çaldığı bazukayla taburunda kim varsa tamamını öldürdü. Onbaşı kamuoyu baskısıyla bir anda başkomutanlığa atandı. Ancak hızlı yaşamı, başkomutanlığa atanmasından az sonra kıskanç bir kurmayın bıçağı altında son buldu.
Halüsinasyonlara kapılan hınzırın biri Faubourg Saint Martin'in yarıya yakın bir kısmını napalmla suladı. Lyon halkının bir milyonu kurşuna dizildi. Çoğu iskorbit ya da tifüs hastalıklarından mustaripti. Hiçbir açıklama yapılmaksızın, budala bir zabıta aracılığıyla barların, pavyonların, bistroların kapısına mühür vuruldu.

Bu olayın ardından açlığın yanı sıra susuzluk da başladı. Dahası, mayıs ayı müthiş bunaltıcıydı: Açık alanda duran bir otobüsün bir anda tutuşup yanmasına yol açan kavurucu havada, yayaların onda dokuzu sıcak çarpmasından bayılıyordu. O sıralarda, tarihi bir kalkanı alıp kürsü gibi kullanan bıçkının biri ahalinin kanına girdi. Halk onu oracıkta kral olarak tahta oturttu. Tantanalı bir ad alması için yaygara kopardılar.

Halk ısrarla onun XIX. Fantoma adını almasını istiyordu. Ama o adının III. Attila olmasını buyurdu. Ad konusunda anlaşamayınca adamı aşağı indirip bayıltana kadar yumrukladılar. Salağın birini XXIII. Fantoma olarak adlandırdılar. Bir taç, sırmalı bir kaftan, altın kabzalı bir asayla donatıp, omuzlarında Krallık Sarayı'na taşıdılar. Ama zavallı salağın talihi bu kadarla sınırlıydı. Kabına sığamayan bir kabadayı, "Kahrolsun diktatör,vurun arkadaşlar" narasıyla, gırtlağına usturayı sapladı.

Gömüldüğü anıtkabir, şaşkın bir komando tarafından art arda dokuz gün boyunca saldırıya uğradı.Daha sonraları başkaları da ortaya çıktı: Bir kral, bir voyvoda,bir padişah, bir raca, üç Romulus, dokuz Alaric, altı Atatürk, dokuz Mata-Hari, bir Caius Gracchus, bir Fabius Maximus Rullianus, bir Danton, bir Saint-Just, bir Pompidou, bir Johnson (Lyndon B.), çok sayıda Adolf, üç Mussolini, altı Şarlman, bir Washington, anında bir Habsbourg'un itirazıyla karşılaşan bir Othon, bir başına on dokuz Pasionaria'nın, yirmi Mao'nun, yirmi dokuz Marx'ın (biri Chico, üçü Karl, altısı Groucho, on dokuzu Harpo) canına kıyan bir AksakTimur.

Bir Marat, kamu yararı adına bütün hamamları kapattırdı ama bir Charlot Corday onu yıkandığı banyoda öldürdü.

Artık iktidarın çözülüşü kaçınılmaz olmuştu: Üç gün sonra Anjou Rıhtımı'na konuşlanmış bir tank, iktidarın tutunduğu son sığınak olan Sully-Morland Hisarı'nı topa tutuyordu. Bir zabıta, ak bir bayrak sallayarak hisarın çatısına tırmandı. Kamu iktidarının kayıtsız şartsız silah bırakmaya razı olduğunu, asayişi sağlamak için bizzat çalışacağını mikrofondan duyurdu. Ancak bu son çaba da boşa çıktı. Çağrıya kulağını tıkayan koca tank uyarısız, duyurusuz hisarı havaya uçurdu. Bu olayın ardından, garnizonun bütün iktidarı sunduğu dangalağın talimatıyla olağanüstü halin ilanı daha da vahim bir durum yarattı.

İş büsbütün çığırından çıktı. Vara yoğa adam öldürülüyordu.İlkin tokalaşılıyor, sonra gırtlaklaşılıyordu. Toplu taşıma araçlarına, kamyonlara, posta arabalarına, yataklı vagonlara, ticari taşıtlara, faytonlara, kağnılara pusu kuruluyordu.
Bir poliklinik saldırıya uğradı. Yatağında yatan, parmağını oynatamayacak durumda bir ağır hasta kabaralı kırbaçla kamçılandı; romatizmalı çolak bir gariban şakağına dayanan bir tabancayla vuruldu. Asgari üç yalancı İsa çarmıha çakıldı. Bir akşamcıyı şarapta, bir kimyacıyı amonyakta, bir kamyoncuyu mazotta boğdular.

Küçük yavrucukları yakalayıp kaynar kazana atıyor.....''
--------------------------------------------------------------------------------------------------------
Evet,  Fransız  yazar  Georges  Perec  tarafından yazılan  ve  1969  yılında  yayınlanan  ''La Disparition''  adlı  bu  roman  dünyanın  en  ilginç  kitaplarından  biridir.

Neden  mi  ilginçtir?  

Başlıkta  sorduğum  soru  sebebiyle  ilginçtir.  

Şimdi kitabın  yukarıya  aldığım  bölümüne  bir  kez daha  dikkatle  bakın.  Bir  şeyin  hiç  olmadığını  görebilecek misiniz  bakalım.  Eğer  bu  kitap  hakkında önceden  bir  bilgiye  sahip  değilseniz  hiç  zannetmiyorum  sorunun  cevabını  bulacağınızı.  Zaten yazarın  bizzat  kendisi  kitap  piyasaya  çıktıktan  epey  sonra  bizzat  kendisi  açıklamasaydı  hiç  kimsenin  dikkatini  çekmeyecekti.

Evet..Bu  kitapta  eksik  olan  şey  E  harfiydi.

Yanlış  okumuyorsunuz.  Kitanın  başından  sonuna  kadar  kelimelerin  hiç  birinde  E  harfi  geçmez. Oysa  Fransız  alfabesinde  E  harfi  var.  Eğer  içinde E  harfi  olan  kelimeleri  hiç  kullanmazsanız  dildeki  kelime  sayısında  %35  oranında  bir  azalma  oluyor  Fransızcada

Fakat  durun.  İlginçlik  bununla  sınırlı  değil.

Bu  kitap  daha  sonra  Cemal  Yardımcı  tarafından  Türkçeye çevrilir  ve  gördüğünüz  gibi  Türkçe  çevirisinde  de  E  harfi  hiç  kullanılmamıştır.

Son  bir  yılı  oldukça  yoğun  olan  dört  yıllık  bir  çalışma  sonunda  Cemal  Yardımcı  bu  kitabı  ''  Kayboluş''  adıyla  Türk  okuyucularla  buluştururken  o da  E  harfini  hiç  kullanmadan  yapmış  çeviriyi.  Oysa  Türkçede  içinde  E  harfi  olan  kelimeleri  çıkardığınız  zaman  dildeki  kelime  sayısında  %25  oranında  bir  azalma  olmaktadır.  

Tabii  ki  burada orijinali  319  sayfa  olup  hiç  E  harfi  kullanmadan  bir  roman  yazan  Geoges Perec  ne  kadar  çılgınsa  o  romanı  hiç  E  harfi  kullanmadan  Türkçeye  çeviren  Cemal  yardımcı  da  bir  o kadar  çılgındır.

( Bu Kitapta Eksik Olan Nedir? başlıklı yazı Sami Biber tarafından 19.09.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.