Biz küçükken,
Göz yaşı ve sümügümüzü,neyinen silecegimizi bilmezdik.
Kirli, yamalı kazak kolu
Küllük harmanlayan elimiz
birde cebimize hiç konulmamış,beyaz Peşkirimiz vardı.
Ne utanırdık yoksuluktan
yalanlarımızı, saklayarak oynardık.
Davar izine, Köse ölüsü agıtlara
birde dügünlerde Salafat yarışına ayrı gülerdik.
"Hey huluma huluma
su doldurdum tuluma
vereceksen dogru salafat ver
köpek gibi uluma
Diyelim Allah Allaaah verelim Muhammed Aliye Salafat"….
Kiskiçli çigdemin Tereyaglı Bulgura karışıp
yufkaya serilmesiydi dünyamız..
Umutlarımız,Kaf dagında yeşersin diye
Zümrütü Anka´ya rüşvetimiz,
gak deyince et, guk deyince suydu
Ayaza çalan gecelerin, Kuşburnu çaylı masallarında.
Kerbela dan imamlar gelecekti
çatal kılıçlı babasıyla,
Boyları kavak kadar uzun
kolları sögüt dalları kadar çoktu
Dogruyacaktı yoksullugu
imanımız gevredi beklemekten
ve ne çok göz feri tükettik binlerce yıl.
Meger,
etten kemikten, kandan,sinirdenmiş herkes.
Din, din diye helal lokmamızı,
filo ambarlarına istiflediler, geceler boyu.
Karanlık odalarda
acı ve yoksullugumu büyütmüşüm.
Tırnak izlerim var hala,
isten sararmış Kireç duvarların döşünde
Ben,iç çektigim acılarımı,
tuzlu sularımdan tanırım güzelim..
hadi utanma, tut elimden..
Haydar Metin