Kestirme bir hesap yapıyorum aslında nereden kaynaklandığı bilmediğim bir içgüdü.

 

‘’Şimdi’’ diyorum aklımın evrelerinde hangi devreler attıysa…

 

‘’Evet, şimdi…’’

 

İşkillendiğim gün gibi aşikâr ya da ne umup ne bulduğum.

 

Pekişen iç sesimde zarfsız mektuplar çoğalıyor da çoğalıyor. Yakışık almayan ithamlar süzülüyor aralıksız bir de göstermelik sevgilerin nazarında fakirleşen benliğimin zaruri sakıncaları bir o kadar yakınma babında kalburüstü niyazlarında, tetikleyici bir unsur iken; şiire hükmeden ruhun son duası iken soluklanılası.

 

Fakir nidalar pekiştikçe fakir dozerler yıkıyor ruhun yapı taşlarını ve bir kadın gözetiyorum bir kadına dokunuyorum üstelik hemcinsim tüm edasını gizlemeden anne rolünü de harika bir anlatımla sunarken kâinata.

 

Kadının adının olmadığı devirlerden günümüze artık ne değiştiyse…

 

Adı olmayan hazan yüklü solgun mizaçlardan ne üfürdüyse ansızın…

 

Zaman aşımına uğrayan aşkların suretinde bir kadın aslında gözümden sakındığım ötesinde bir anne…

 

Neyden ibaret ise evren ve Tanrı nasıl kutsuyorsa rahmeti ve aşkı…

 

Boyasız olmadığını hiç görmediğim o başak tenli varlığı ve her daim sarıların oynaştığı kısa saçları. Evveliyatını biliyorum bu kadının: Ta ergenlik yıllarına uzandığım aşklarını da… Çok garip aslında hele ki henüz kendimi bulmadığım bir devirde yankılan bahar kokulu düşlerimden arda kalan o hezeyanda yitip gitmenin ne olduğunu henüz bilmezken.

 

Akla ırak aslında aklım muhafaza… demek mademki kaygı ötesi bir farkındalık artık nereden düştüyse aklıma.

 

Yine sağaltmakla iştigal ettiğim dün yangınlarım ve yine dokunaklı bir tebessüm arayışında iken baharın hazanı çağrıştırdığı bir mayıs güncesi.

 

Pergel bacaklı nidalarda soluklandığım; üstün körü sevmekten muzdarip iken insanoğlu… bir kadın ve adını dahi bilmediğim bu yüzden sorguladığım sadece iç sesimin uzantısı iken sersem sepelek bir ömrü yad edip o kadını aklımın imlerinde pekiştirme gayretim.

 

Epeydir görmediğim aslında görsem bile kaygılarımı asla sonlandırmayacağımın da bilincinde alaylı bir anne adayı iken öncesinde ve aldığım duyumların ötesinde gözlemlediğim o derin acı ne de olsa adı olmayan kadın annesini toprağa vereli henüz kırkını devirmemişken.

 

O kadın… Ölümlü tıpkı bizim gibi ama sevdası ölümsüz nasıl ki evladına sahip çıkıyorsa hele ki bir de özel bir çocuk olmasının annesine yüklediği sorumluluk nazarında.

 

Ama babası da olmalı bir çocuğun ve her nasılsa; babalar terk ediyor evlerini hele ki Tanrı bir batında engelli bir çocuk sunmuşken aileye.

 

Babasını görüp görmemek değil önem arz eden ama bir babanın elini eteğini çekmiş olması eşinden ve evladından üstelik ne için?

 

Sadece zihin yaşı ortalamanın altında ise üstelik aşkla evlendiği o adsız kadın bu çocuğu, anasının evinden getirmemişken çeyiz niyetine.

 

Saçları sarı o hülya bakışlı kadın hele ki evladına bakarken nasıl da sevgi ve hüzün sarmalında ahenkle dans ediyor kondurduğu buseler.

 

Bir kromozom sayısındaki değişiklik ise insanı özel kılan bir ayrıcalık ve ne yazık ki bu özelliği engel gören insan ırkı hele ki ufak tefek nüansları ve kişilik özelliklerini bile yeri geldi mi kusur olarak niteliyorsak üstelik ayan beyan…

 

Gölgeli saçları bu küçük kız çocuğunun ve eşsiz neşesi hele ki annesi elini her tuttuğunda nükseden.

 

Bazı hislerin doyumsuz olduğu ve bazı insanlarda bunun bir sakıncaya dönüştüğü tıpkı adsız kadının güzeller güzeli kızı gibi zira uzun aralıklarla ne zaman rast gelsem gözlemlenen o ki; yaşından çok büyük ve çok da endamlı-kilolu demekten imtina ediyorum hele ki bir sağlık sorunundan kaynaklı ise kişiye eklenen ya da eksilen rakamsal bazda adına kilo ya da yağ denen mefhum.

 

Sakıncalı belki de onları bu denli özümsemem belki de içselleştirdiğim o hüznüne sahip çıktığım sarışın kadının gözlerindeki kederi bir türlü bertaraf edemediğim.

 

Duyumsadığım bu denli derinken gel de sahip çık daha büyük hüzne üstelik bir annenin yetersiz kaldığı bir açılım iken evladına pek çok konuda yetememe belki de çoğumuzdan yettiği kadarıyla.

 

İstem dışı belki de öfkeyi mazeret bilmemiz yoksa kükreyen vahşi yanımız mı endamlı bir yoksunluk olup da sırra kadem basmışken mutluluğun coğrafyası?

 

Karelere sığmayan mutluluklar nasıl da göreceli hele ki esir düştüğümüz ne çok arzu ne çok ihtiras aslında yetinmeyi beceremediğimiz.

 

Günlerden bir günü çuvala koyup gecenin karanlığında ışık olan o güzel kız çocuğu hele ki rast gelme ümidimi iyice yitirdiğim.

 

Ansızlığın anlama; anlamsızlığın gize; güzelliğin sona erdiği bir arka bekleyişten ötesini Hak getire.

 

Derleyip toplamak belki de pılısını pırtısını tıpkı bu anne kız gibi.

 

Nedenlerin önem arz etmediği ama hayatı sığlaştıran bir etmen iken nedenlerle cebelleşip hayatla da başa çıkmadığımız.

 

Sevip evlenmek ve çürük çıkan bir meyve misali evladını yok saymak belli ki mert adamların harcı olmamalı.

 

Gözümüzden sakındığımız ama yüreğimizden atmayı görev bellediğimiz…

 

Adı olmayan kadın ve adsız kız çocuğu… ne mi oldu hele ki şunun şurasında birkaç aydır rast gelmemenin verdiği sıkıntı ile arkalarından su dökecek kimselerin olmadığı gerçeği.

 

Bir gün derken bir gece ve sırra kadem basan üstelik artısı eksiği sadece bir kromozom ve vasıfları eksilen bazense artan ama ana yüreğinde evlat sevgisi asla önemini ve işlevini yitirmezken.

 

Eminim ki dert yanmıştır ölen annesine neden yalnız bırakıp gittiğini hele ki bir de dert yumağı bellemese de sorumluluklarının ve sorunların yumak gibi dolandığı.

 

Bir anne ve kızı.

 

Anneliğinden taviz vermemek adına kadınlığından ve özel yaşantısından taviz verip mutluluğu ömür boyu erteleyen o kadın ve nice kadın yine evladını koruyup kollamanın verdiği eşsiz huzurla Allah katında daha da kutsallaşırken görevi ve anneliği.

 

Artık görmeyeceğimin bilincinde ama dualarım da her daim onlarla.

 

Yürüyüş parkurunda rast geldiğim ve için için sevdiğim bu iki güzel insan ve kim bilir nicesi hele ki toplumun iteklediği bir alan iken yine özel insanların vebalı gibi görüldüğü.

 

Özel çünkü Allah’ın yarattığı her şey özel ve güzel hele ki bir iki ayrıcalığı var diye diğer insanlardan ayırt etmenin en büyük günah olduğu gerçeği bir de kazanmayı beceremediğimiz o farkındalık yine insana dair ve yine insanın umutlarını sonlandırmayı da ihmal etmezken.

 

Her insan özel ve güzel sadece bazılarımız kat ve kat manevi bir doyum sağlıyor hele ki gönlümüzde saklı tutuyorsak sevgiyi ve maneviyatı.

 

Gittiler; bir bahar sabahı onlar da gitti ve ne yüzlerini seçebildim ne de yüreklerindeki hüznü az da olsa içebildim.

 

Yetinmekten aciz bizler üstelik ötelerken ve örselerken birbirimizi hele ki bir de mimlemişken…

 

Zaman ve sevgi fukarası iken bunca isli yüzü ve ruhu artık nasıl inkâr ediyorsak…

 

Bir kadınsan eğer hele ki yalnızsan hele ki kol kanat gerdiğin evladın azıcık farklı addediliyorsa-ki tıbbın bile ayırım yapmazken hele mi inanış çerçevesinde eşit iken bizler-nasıl oluyor da sonlandırabiliyoruz umutları ve yarınları?

 

Sen, adı olmayan kadın ve nice isimsiz kadın, gittiğin yerde mutlu ol, e mi ve bil ki kâinat, yaratıldığı günden bu yana üstelik ebediyen ilahi Adalet er ya da geç tecelli edecektir.

 

Gittiğin yer neresi ise bir gül bahçesi güzelliğinde olsun evin ve yüreğin hele ki evladının elini tutan o çelimsiz ellerinden kayıp giden hayallerin ve genç kızlık düşlerin erkenden sonlanmış olsa da…

 

Yine de gün doğmadan elbet doğacaktır yürekte saklı olan bir de eylemişken ruh güzelliğini bil ki asude bir ırmak senin ve evladının çağladığı o emsalsiz ruh devinimi…

 

( Sen Adı Olmayan Kadın... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 13.09.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.