Irsidir ölüm
Derin hasarlar bırakır her kan busesi
Muhacir yorgunluğu kalır göz
kapaklarında
İpler teslim olur düğümlerine
Ve susar bedendeki çarpıntıların sesi
Güneşle ovulur s ı z l a y a n gece
Göğsün sıcak ırmağında yıkanır günler
Dolmaz gözlerin daldığı boşluk
Ve mayıssız p a p a t y a l a r devşirir dünler
Zulasında nice gözyaşı saklar
katlanmış seccade
G i t m e lerin kör noktasında kaybolur
ayak izleri
‘’ E d e n b u l u r ‘’ sırrını kuşanır zaman
Ve meçhul saklambaçlar sobeler
acizleri
Sustukça gerilir sesin telleri
Aklın akordunu yapar a y e t l e r
Dolar n a g e h a n ruhun gözenekleri
Ve buzdan buhara dönüşür niyetler
Sızlar damardaki acziyet
Vakti
titretir göğsün hizasındaki ağrılar
Mecali esir alır g e ç m i ş i n külleri
Ve ihtişamını yitirir çağrılar
Silinir içimizdeki vav
Suskunluğun derisi yüzer çığlıklar
Başlar kemiklerde bir n i s a n ağrısı
Ve pişmanlığın tortularını ifşa eder
sığlıklar
Kırkı dolmadan gömülür ‘’ah’’
Birikir e b a b i l i n pençesindeki taşlar
Ecelin kulağına üflenir uçurumların
hikayesi
Ve göz çukurlarında saf tutar yaşlar
Yenilmenin diğer yüzüdür yorulmak
M a v i n i n ikliminde eskir aynaların yüzü
Acılaşır ham meyvenin kıyameti
Ve
unutkan celladına lebbeyk der y e r y ü z ü
.
.
1 9 7 7 ’ den S o n s u z l u ğ a . . .
.
.