MAKUS TALİHİMİZ
     Beş çocuklu çiftçi bir ailenin en büyük çocuğu olarak, 1964 yılında, köyde dünyaya geldim. Dedem ve nenem okur yazar, babam ilkokulu dışardan bitirmiş, annem ilkokul 3 ten terk. Eğitim durumları bu ekonomik durumları daha da içler acısı dedemin 30 dönüm tarlası,   4 kız 2 erkek  6 evladı vardı.
      Çocukluk dönemim yoksul fakat sevgi ve mutluluk dolu bir ortam da geçti. Annemin Şeker ve un çuvallarından diktiği çamaşırları, siyah kumaştan diktiği şalvar ve pantolon karışımı pantolonu , lastik ayakkabı, lastik çizme giyerek büyüdüm. Bab,aannemin bahçemizdeki toprak fırında kendi tarlamızın mahsülü olan buğday unundan yaptığı köy ekmeği dilimlerine salça sürüp oyun arkadaşlarıma ve bana verdiği o aparatifin tadını 1975 ten bu yana hala bulamadım. Yok öyle bir lezzet. Bakkaldan aldığımız bisküvi  (piskevit) ve lokumu iç yapıp yediğimizdeki mutluluğu tarif edemem. Haftada 1 veya 2 defa ancak içebildiğimiz ankara veya elvan gazozu nun tadı da hala hiç bir markada yok. Hele bayramlarda alınan yeni lastik ayakkabı ve kıyafetlerin (rengi, modeli, markası hiç önemli değildi) heyecanı mutluluğu burada kelimelerle anlatılmaz, yaşanması lazım. Kapı, kapı gezip bayram kutlaması yaptığımızda elimizdeki şeker torbaları doldukça hele bir de çikolata veren oldumu dünyalar bizim olmuş gibi sevinirdik. Topladığımız bayram  harçlıkları ile sadece bayramlarda köy meydanına kurulan dönme dolaba binerdik.mutluluk mu ? %100 dü. Kendi oyuncağımızı kendimiz yapardık. Tel den arabalar, çamurdan arabalar, kullanılmayan otomobil ve motosiklet lastiklerini yuvarlar arkasında deli gibi koşardık. Fakirdik fakat eksik bir şey bırakmazdık hayatımızda. Süper çareler üretirdik.Her şey çok güzeldi.olmazsa olmaz bir kuralımız vardı akşam ezanı okundumu herkes evine gitmek zorundaydı. Evlerde de kurallar vardı büyüklerin yanında fazla konuşulmaz, ayak ayak üstüne atılmaz, evin en büyüğü yemeğe başlamadan kimse başlayamaz, tek tas, tek tabak tan yenirdi yemekler. Akşamları televizyon olmadığından dedelerimiz, ninelerimiz hayat  dersi veren masallar anlatırlardı.yaz tatilinde kur'an kursuna gider ve tarla bahçe işlerine yardımcı olurduk. Yorulurmuyduk ? %100  yorulurduk. Mutlumuyduk %1000 mutluyduk. Hanenin geçim derdine ortak olurduk. İlkokulda birleştirilmiş sınıflarda okurduk. öğretmenlerimiz idealist ,vatan ve millet sevgisi ile dolu insanlardı. Eğitimimizi hakkı ile verirlerdi.Allah onlardan razı olsun. 1984 yılında meslek yüksek okulundan mezun oldum. Ben ve kardeşlerim talebelik hayatımız ve çalışma hayatımız süresince öğretmenlerimizden ve işverenlerimizden çalışkanlık,dürüstlük, saygı ve sevgi konularında hep takdir aldık.Bunu hiç bir kişisel gelişim kitabı okumamış ve hiç bir yaşam koçluğu eğitimine katılmamış aile büyüklerimize borçluyuz.1989 yılında borçsuz harçsız evlendim çok şükür...

      Buraya kadar 1964 ve benim baba olduğum  1990 yılına kadarki süreci şöyle bir hafızalarınızda canlandırın diye yazdım.

     Dedemden sonraki ikinci kuşak olan bizler eğitim ve öğretim durumunda onlardan bir kaç  kademe daha iyi duruma geldik üniversite mezunları olduk. Ekonomik olarak ise bugünkü hayat koşullarına göre yine vasat.çok inişler çıkışlar yaşadık varlıklı günlerimizde oldu yokluk çektiğimiz de oldu ve olmakta. Yinede halimize sonsuz şükürler olsun. 

     Benim de 3 kızım oldu ailemizden aldığımız terbiye ile eğitim, öğretim, çevre vede okuduğumuz kitaplardan öğrendik lerimizi  harman lıyarak  yetiştirdik çocuklarımızı. Elhamdülillah bizdeki hallerden daha iyi, daha güzel hallere ve değerlere sahip oldular. İkisi üniversiteyi bitirdi, son numara üniversitede okuyor. İşin eğitim kısmını çözmüş sayılırız fakat ekonomik durumda ise rahmetli dedem ve babam dan farklı bir durumda değilim.

    İşim gereği yüzlerce insan ile çalıştım çok farklı hayat hikayelerine şahit oldum. Fakat beni en çok üzen yaralayan, çalışmalarına rağmen rahat bir hayat yaşayacak kadar maaş alamayan bu yüzden kredi ve kredi kartı borcuna gömülen, eşini çocuğunu ayda bir 2 ayda bir dışarı çıkarma imkanı bulamayan, faturalarını ödeyemeyen 25-35 yaşında gençlerin cüzdanında sadece 5 tl dolmuş parası ile dolaşması, hatta bazen uzak mesafeleri yürüyerek gidip gelmeleridir.
18-30 yaş grubu bayanların, bijuteri lerde satılan çin malı takıları aldıklarında ve onlara hayran hayran bakmalarındaki mutluluğu da içim burularak ta olsa sevinçle gözlemliyorum. 3- 5 tl ye aldıkları takıların onlara verdiği mutluluğu sevinci inanın 1.000 tl- 10.000 tl verip gerçek mücevher alan insanlarda göremezsiniz. Maddi değeri düşük fakat onlar için manevi değeri yüksek olan o takıları öyle özenle saklıyorlar öyle özenle koruyorlarki evinizde 10-30 yaş arası kızlarınız yeğenleriniz varsa bir gözlemleyin. Ben çalışanlarımdan ve kendi kızlarımdan biliyorum.
Çocuklarımızı binbir zorlukla okutuyoruz daha iyi şartlarda yaşasınlar diye, bizimle birlikte onlarda çok fedakarlık yapıyorlar ve mezun olup atanmayı bekliyorlar, tabii çok zor olduğundan özel sektörde çalışıyorlar. Benim iki kızım öğretmen oldu çok şükür ama atanamdılar, özel okulda asgari ücretle çalışıyorlar.Sabahları işe giderken cüzdanımızdaki paraları pay ediyoruz. Geçen gün cüzdanımda 15 tl vardı 5 tl sini ben aldım 10 tl sini büyük kızıma verdim. Olmaz baba dedi bana 5 tl yeter 10 tl yi sen al dedi....

    Yıl 2017 ve 27 yaşında coğrafya öğretmeni,    5 tl harçlıkla ülke geleceğine katkı sağlayacak gençleri eğitecek canım kızım...
     İşe gidene kadar için, için ağlattı beni....
     Bu makus talihimizi ne zaman yeneceğiz allahım...

( Makus Talihimiz.. başlıklı yazı HİCABİ tarafından 10.09.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.