Bir süreklilik içinde yağacak olana da; kesilecek olana da Ali’nin
değil de Veli’nin duası denk gelecektir. Veli’nin duası yağacak olana denk gelmişse;
Ali’nin duası da yağmayacak olana denk gelmedir. Her ikisi de istenir bir durum
ve duadır. Yağanla barajda su tutacaksanız Veli’nin duası aranır. Yok, eğer
yağanla tufan olup ölümler oluyorsa; Ali’nin duası aranır.
Ya da bu kesikli sürekli akış içinde Ayşe’nin, Ali’nin,
Zeynep’ in duaları da olmakla binlerce kişinin duası istenen duruma denk
gelmeyip te sadece Hasan’ın duası istenene sürece denk gelmişse; Hasanın içinde
olduğu eşzamanlı süre içinde dua eden diğerlerin grup duası da denk gelecektir.
Yani siz dua ederken çevrenizde eş zamanlı olukla birbirinden habersiz diğer
dua edenlerin de olacağını unutmayınız.
Şimdi sormak lazım kabul olunan ya da ret olunan dua
hanginizin duasıdır? Denk gelmek esassa,
yağışa ya da yağışsızlığa denk gelecek olanların kimliği ya da ne oluşu yağışın
ya da yağışsızlığın umurunda mı? Çünkü dua yağışın ya da yağışsızlığın iç ya da
dış nedeni değildir. Yağışın ani bir rüzgârla karşılaşmaması veya karşılaşması
yağışın ya da yağışsızlığın dış nedeni iken dua denk gelmesi yağışın veya
yağışsız oluşun hiçbir şeydir.
İki süreklilik kendi devamlılıkları içinde karşılaşır. Yağma
ya da kesilmeye denk gelen Hasan’ın duasındaki bu karşılaşma da şaşılacak bir
şey yoktur. Hâlbuki Hasan’ın her duasında aynı sonuç gerçekleşmez. Ama
devamlılığı olan durumlar içinde hep aynı sonuç olasıdır. Duraklı, devamlılığı
olur durumlar içinde sizinkisi, onunkisi, değilse bile; birilerinin duaları da bu
devamlılıklarla karşılaşacaktır. Ama sizin duanın da aksiyle karşılaştığı
muhakkaktır. Fakat sizin gönlünüz sizin isteminizde yoğunlaşmakla durum, buna
göre söylenir.
İşte siz tercihinize göre aralarında hiçbir neden sel bağı
bulunmayan iki denk gelme olayını ya da denk gelmeme durumunu birbiriyle bağıntılarsınız.
Sanal bağıntılıma parayla değildir. İstediğiniz kadar sanal bağıntı
söylersiniz. Birini bozar, yenisini kurgularsınız. Hiçbir ilişki bağı
bulunmayan denk gelmeleri bu durum sal duayı; yağan ya da kesilen somut yağmur
durumuyla eşleşen bir anlam edersiniz. Dua sizin bilinciniz içinde; yağmurun
somut oluşu yerine konur. Böylece yağan ve yağmayan yağmurda dua ile olur!
Oysa şeylerin ve genelliğin sizden ve sizin bilinciniz
dışında mutlak kendi somut varoluşları vardır. Siz yağan yağmuru ya da duran
yağmuru duadan sanacaksınız. Oysa yağmurun sizden ve sizin dua eden
bilincinizden bağımsız olan bir eylem selliği vardır. Yağması gibi yağmaması da
o çevrimin iç nedeniyledir. Yağan ya da yağmayan yağmurun kayayı ıslatıp
ıslatmama gibi özneli olur haset içinde olmayla hiçbir ilişkisi yoktur.
Siz gönlünüzden geçenle bu eylemseli olan durumu, nasıl
işinize geliyorsa öyle eşleştiriyordunuz. “Bir zamanlar yağmur, ağaçlara
kızmış. Ağaçlara demiş ki; hele bir yağmayayım da siz gününüzü görün…” demiş
diyen anlatımlar içinde kendi kendinize illüzyonlar yapıp; yeni illüzyonlar
(gözbağı-büyü, hipnoz vs.) ortaya korsunuz. Eğer yağmur size göre sulanacak
tarla içinse bu denk gelişte duayı başka türlü yorumluyordunuz. Yok, eğer yağan
yağmur ile tarlanızın sel basmasına uğramışsa aynı süreci başka türlü yoruluyordunuz.
İşte köleci sistem bu sanal oluşun aldatması üzerine oturur.
Kişinin kendisinden, kendi bilincinden bağımsız olmakla, zorunlu olarak süre
gelen durumlar vardı. Ve üstelik te bu süre gelenlerin kendisinden önce olanı
kendi üzerine devir aldığının sosyo toplumsa enerjili bir geri bağlanım yasası
vardı. Köleci sistem zorunlu olan ve
sosyo toplumsa enerji ile geri bağlanmalı olanı anlayamıyor ama nedenli olan bu
zorunlu etkisini görüyordu. Köleci süreç;
neden sel olan sürecin; nesneli üreten ilişkin yapısının genel akışlarına;
türlü türlü sanal anlamlar veriyordu. Böylece sanal olanı gerçeği ile değişip; illüzyonlar
yapıyor, yalan söylüyordu.
İllüzyonların yaptığı kendi sarmallarıyla mana içinde çıkılmaz
oluyordu. Köleci sürecin içi çıkılmaz oldukça siz de çıkılmaz olanın içindeki
yılana sarılıp; her dem iman tazelersiniz. Bu iman tazeleme işi sizin yeni yeni
halüsinasyonlarınız olurlar. Bir yanılsama olan bu yansımayla şöyle
düşünürsünüz. “Eğer efendi isterse bizi kendi mülkü içinde çalıştırmağa tenezzül
etmezdi. Efendinin bize müdanası yoktu!” diye düşünmemizin nedeni; efendilerin
malı mülkü dışında, başka yerde mal mülk yoktu. Zaten olmasına da izin verilmezdi.
Mülkün sizler üzerinde olan bir baskı ve basıncı vardır.
Efendi mülkün sizler üzerinizde olan bu baskı ve basınca bakıp; size ihtiyacı
olmadığını söyler! Aslında bu söylemin ana nedeni bayın size ihtiyacının
olduğunun itirafıdır. İhtiyacı yokta neden sizi mülkünde çalıştırır acaba? Bu
somut olukla görülen, bilinen duruma da kılıf hazırdır. Yerseniz eğer efendi
size acıyıp lütfediyordur! Hâlbuki üzerinde çalışma olmayan bir mal mülk,
efendinin karnını doyuracak değildir. Efendi (El) bu ihtiyaçlı olması gerçeğini
gözlerden gizler.
Köleci sistem, gerçek ve ilişkin durumları hep gargaraya
getiriştir. Gargaraya getiriş içinde sizlere lütfeder gibi bir anlayışın içinde
olmayı ortaya koymakla; bu lütfedişle üreten ilişkiyi ya da zorunlu olanı
tümden gözlerden gizlenir. Yani kolektif olan ortaklığın gücü bir roket, bir
uçak ortaya koyuyorsa, bu ortaya konuş süreçleri ve süreçlerin süreçler girişmesi
tekil değil sektöre bir tutumdur. Yatırımcı kişinin sahipliği olamaz. Geri bağlanım yasaları ile yatırımcı oluşun sizden
ve sizin bilinçleriniz toplamından bağımsız olan, kendi başına lütuf olan bir yanı
olmamakla birlikte; süreç içindeki
zorunlu nesnellikler de durumun böyle lütuf gibi olur anlaşılmasına engeldir.
Kısaca aynı özel bağıntı içinde genellikler vardı. Yani her
olgu ve olay hem parça durum gibi hem genel durum gibi davranır. Genellikler
aynı zaman mekân bağıntısı içinde üst üste durumlar olmanın, çakışan süredurumlar
olmakla girişen niş devinmeleriydi. Genellikler mutlaka karşılaşır (denk gelem
tesadüf etme, rastlaşma, kader vs.) olmanın ırasıdırlar. Rast gelme, vakti gelmiş iç ve dış nedenli
zorunlu durumdurlar.
Yani tilkilik bu bağıntı içinde genel bir belirim şeklidir.
Tavukluk ta ha keza öyledir. İki genellik mutlaka karşılaşır. Tilki ya da tavuk
özelinde tilkinin ya da tavuğun o tilkiyle veya tilkinin bu tavukla
karşılaşmasının bir önemi olabilir. Bu özel önem içinde o tilki topaldır.
Tavuğu yakalamayacaktır. Bu tavuğun kanadı kırıktır. Kanadı kırık tavuk acemi
tilkiye kolay av olacaktır.
Ama evrensel olayın işleyiş süreçleri hangi tavuğun hangi
tilkiyle karşılaşma yapacağı mantığıyla uğraşmaz. Enerji geçişli ve enerji
dönüşümlü, enerji bağlanım organizasyonları içinde tilki ile tavuk; aynı özel
bağıntı içinde karşılaşır. Evrensel mantık genel oluş yasası içinde tilki ile
tavuğu mutlaka şu veya bu biçimde şu veya bu yerde karşılaştırır. Genelliklerde
kesikli sürekli durumlar olmakla zaten şu veya bu biçimde şura da veya burada
olacakla özel bağıntılı durumları kotaracaktır.
Genel bağıntı enerjinin iç içe, üst üste durumları olmakla
enerjinin birbiri içinde, bir biri üzerinde akış yapar biçimli etki alanları
oluşturmalarıdır. Özel bağıntı da karşılaşan genel durumları; özel bağıntı içinde
girişmeleri olmaktadır. Bu girişmeler içinde enerji içte tuzaklanan bir iç
düzenlenişleriyle inorganik, organik ve sosyo toplum ile öznel devinim
bağlamları üzerinde organize olmakla süreçlindirler. Bir denk gelme bir
karşılaşma yapan etkiye karşı diğer sürecin tepki koyan seleksiyonudurlar.
Hiçbir kişi kamusal ortaklığın iradesiyle ortaya konulmuş
olan teknik, teknolojik bilgi ve birikimlerle; bu teknik teknolojik bilgiye ait
zamanın, mekânına, emekler gücünün de, sahibi değildir. Kişi bu bağıntı içinde
ortaya konmuş olanın karşılığını değişmekle; ortaya konanın paylaşılması
üzerinde ancak bir kullanım tasarrufu içinde olacaktır.
Paylaşımdan sonra özel ve sosyal olan bu paylaşılanı tüketen
sürecin, tüketimini yaptıktan biraz sonrasında kişilerimiz yeniden üretim ve
yeniden tüketim yapmanın kaynak beslenmesi (çevrimi) olukla, yine ortak ve
kişisi sahiplikleri içerir olacak; kesikli sürekliliklerin seyri seferine
dönüşecekti.
Kişisi tasarrufla değil, ortaklığın tasarrufuyla ancak
ortaya konabilen bu ortak süreçlere El sahip olmuştur. Bu sahiplik içinde meşru
olamayan El mana anlayışı; meşru olmadığını bildiğinden kendisinin meşru olama
sahiplik iktisabını; ‘kamu bilinçli meşruiyet içinde’ aramaz. Arasa da zaten bulamaz.
Ancak sanal var oluşla olan zihni illüzyonları ile kendisini meşru kılabilirdi.
El oluşmasını şöyle bir hatırlayalım. Tüm süreçler bizden ve
bizim bilincimizden bağımsız olukla nedenli oluşturlar. Kişi ağaçta meyve
toplamasının nedenini, kişinin kendi acıkmasını karşılar olması içinde nedenle açıklayabilmektedir.
Ama kişi acıkmasını pek pek nedenle açıklayamamaktadır. Bunu çabasına bağlasa
da sürecin nasıl olup bittiğini bilememektedir.
Yani nedenli sürecin etkisi, az çok mantık edilmişti.
Süreçler hem sosyal duruma bağlı; hem de bu nedenli duruma bağlanışla meşru
edilmekteydi. Kolektif sahipli süreç kolektif olmayan özel sahipliği olan
sürece dönüşmenin anlamını yansımıştı. Kişiler bu anlama sahip çıkıp taraf
oluyorlardı.
Ama süreci meşru (nedenli) kılacak anlatımları ortaya
koyamıyordu. İlk başlarda yeni sürecin neden sel oluşunu söyleyemiyorlardı.
İşte El ilk başlarda bu süreci neden sel oluşla söyleyebilmenin yerine konandı.
Yeni yansımayı sanal bir nedenle açıklayabilmenin sembol olan söylem tutumuydu.
Ama bu neden sel oluşun izahı yerine geçmenin ilk mana
anlayışı olmakla biçimlenen El; alkolün şişede durduğu gibi durmayacaktı. Bir
kez cin şişede çıkmış olacaktı. El, ancak sanal olan bu mantık içindeki şişede
çıkan kendisini neden sel olucu yerine koymanın illüzyonuyla, kendi sahipliğini
açıklar. Bu illüzyonlu iktisap üzerinde El, kendi siyaset, sahiplik ve hukukunu
arar. Bu hileci mantık düzenine göre mülkü olanın ihtiyacı mı var; çalmazdı!
Hırsız, malı mülkü olmayandı.