Aşağı yukarı yedi sene önceydi. İkinci oğlum Tuğrul telefon ederek güvenlik görevlisi olarak çalıştığı sitede bir daire sahibinin yetmiş ekran televizyonunu çöpe atılmak üzere kendilerine bıraktığını, eğer televizyon tamir ettirilirse bizim evdeki yaklaşık beş senedir kullandığımız otuz altı ekran televizyonun yerine onu kullanabileceğimizi söyledi.
Hiç bir zaman '' ben elalemin eskilerini kullanacak adam mıyım'' cılardan olmamışımdır. Abimin, kardeşlerimin hatta çocuklarımın eski elbiselerini giymekten hiç çekinmem. Hâla rahmetli babamın ölmeden önce giydiği paltoyu kullanırım. Yani herhangi bir şey ne kadar eski ve modası geçmiş olursa olsun eğer kullanılacak durumda ise kullanırım.
Her neyse...''Getir de bir tamirciye götürelim. Eğer tamir olursa kullanırız'' Dedim.
Akşama dev gibi bir televizyonu iki oğlum güç bela eve taşıdı. Daha sonra bir tamirciye götürdük. Uzatmayalım oldukça ucuza, evet sadece 7,5 tl ye yeni bir televizyonumuz olmuştu. Hem de yetmiş ekran. Ses, görüntü herşey dört dörtlüktü. İçindeki bir parça yanmıştı. 2,5 Tl ona, 5 Tl de el emeği göz nuruna verince çöpe gidecek harika bir televizyon bizim evimizdeki yeni yerine konarken televizyonunu çöpe atacak vatandaşın evine de kargo ile muhteşem bir şeyler gelmişti ama biz ona basitçe televizyon diyemiyorduk tabii ki. Çünkü kargo oğlumun çalıştığı siteye geldiğinde şöylece bir ürünün fiyat etiketine bakan oğlum bu basitçe televizyon diyemediğimiz şeyin fiyatının benim, kendisinin ve abisinin toplam maaşından daha pahalı bir şey olduğunu görmüştü.
Bizim evde yaklaşık yedi senedir kullandığımız televizyonumuz da geçenlerde nihayet '' Benden bu kadar'' dedi ve ne ses ne görüntü vermez oldu.
Yedi sekiz sene önce olsa '' haydi tamirciye'' derdim ama şimdi bahaneler üretmeye başladık baba oğul.
-Ya bu koskoca cenabeti kim tamirciye götürecek.
-Ohoooo. Bunun tamiri nereden bakarsan bak 100-200 tl yi bulur. Getir götür derdi de cabası.
-Ya baba bu devirde artık tüplü televizyon mu kaldı? Biz de alalım bir plazma ekran tv.
-Valla oğlum haklı diyorsun aslında. Bir plazma tv kaç para olabilir ki? Taksit taksit alırız. Almasına alırız da bu evdekini n'aapacağız?
-Amaaan baba..Dert ettiğin şeye bak. Her gün eskiciler ya da kağıt toplayıcılar geçmiyor mu buradan. Birini çağırıp ''Al götür bunu, sana hediyem'' desek havada kaparlar.
-Valla bu da doğru. Bir eskiciye öylesine verdik mi bu ağır şeyi taşıma, çöpe atma derdinden de kurtuluruz. E o zaman internetten bakalım mı kesemize uygun plazma tv lere...
İnternetle sipariş oldum olası kafama yatmadığı için mağaza mağaza dolaşarak aramaya başladım. İkinci el araba fiyatına olan da var, biraz daha orta karar olup 3.000 Tl ye olan da..Sonunda aylık 50 tl, 24 ay taksitle kesemize uygun tanınmamış bir marka seçtim, beğendim ve siparişi verdim. Bu gün yarın getirecekler eve.
Şimdi siz tabii ki '' Hocam ! Türkan? '' Diyorsunuz.
Tam da işte Türkan'dayız...
Akşam eve geldim ve bilgisayarımı açtım. Face book denilen paylaşım sitesine girer girmez pat diye gözümün önüne bir çamaşır makinesi resmi geldi.
Paylaşan Türkan...
Türkan, eski öğrencilerimden biri. Aynı zamanda ortaokuldan kızımın sınıf arkadaşı...Hatta bir sene de her ikisi birlikte maalesef bitiremedikleri kız meslek lisesinde okudular. İşte o Türkan.
Türkan'ı ilk tanıdığımda sessiz, içine kapanık, diğer arkadaşlarıyla pek konuşmayan, ders ve okul gibi kavramları neredeyse hiç sevmeyen bir kızdı. Probleminin ne olduğunu öğrenmeye çalıştığımda ulaştığım sonuç ise hiç de yabancısı olmadığım bir şeydi: O bir parçalanmış aile çocuğuydu.
Türkan için üzüldüğüm zamanlarda bir gün benim kızımın da bir parçalanmış aile çocuğu olacağı, onun yaşadığı travmaların aynen yaşayacağını aklımın ucundan bile geçirmiyordum. Oysa geçirmeliydim. Çünkü hızla öyle bir sona doğru ilerliyorduk.
2017 yılında artık benim kızım da bir parçalanmış aile çocuğu idi ve Türkan ile aynı okulda ( kız meslek lisesi ) okuyorlardı. Kızımın annesi ise o okulun oldukça yakınında bir çay ocağı açmış, hem yakınındaki iş yerlerine çay servisi yapıyor hem de öğle tatillerinde öğrencilere tost-ayran filan satıyordu.
Bir gün ben de çocuklarla ilgili bir mevzu yüzünden çay ocağına gittiğimde Türkan geldi oraya. Yaklaşık olarak üç senedir görmediğim Türkan'ı görmek güzeldi tabii ki. Biraz daha büyümüş, biraz daha sosyalleşmişti. Artık eskisi kadar içine kapalı değildi. Az bir şey oturduktan sonra kalktı. kalkmasıyla birlikte pantolonunun arka cebindeki sigara paketi dikkatimi çekti.
Yavaşça kalktım ve dükkandan çıkmadan yakalayıp kulağını tuttum.
-Sen sigara da mı içiyorsun? Emekli oldum diye benden kurtulacağınızı mı zannettin? Koparayım mı şimdi kulağını?
Kızım heyecanla Türkan'a bakarken, annesi '' Öğretmeni ! Bu seferlik affet'' Dedi.
Ben ''Yazık...Size hiç bir şey öğretememişim'' Dedim. Türkan başını önüne eğip hiç bir cevap vermedi. En azından '' Hocam sen de içiyorsun ama. '' Diyebilirdi, demedi.
Dahasını da demediğini sonradan öğrendim. Mesela bana '' Sen bana bakacağına kendi kızına bak hocam ! Senin kızın da içiyor'' Diyebilirdi.
Demek ki herşeye rağmen bir şeyler öğretebilmiştim onlara...En azından arkadaşını satmamayı öğretmiştim. Arkadaşını ispiyonlamadı.
Sonrasında Türkan da kızım da okumadılar. Ama birbirlerini de hiç bırakmadılar.
Ben İstanbul'a geldikten sonra Türkan ile face book vasıtasıyla yeniden irtibat sağladım. Telefonla konuştuk zaman zaman. Oldukça zor, çileli bir hayat yaşıyordu. Ayakta durabilmek, evladına iyi bir anne olabilmek için dişiyle tırnağıyla müthiş bir hayat mücadelesinin içine atmıştı kendisini.
İşte o Türkan bir çamaşır makinesinin fotoğrafını yayınlamıştı sayfasında ve diyordu ki:
'' Bu da bana hayırlı olsun. Sekiz senelik özlem sona erdi. Sonunda benim de artık bir sıfır makinem oldu. Çalıştım, çalıştım ve kimseye muhtaç kalmadan, nankör insanları hayatımdan çıkarınca paramı biriktirmeyi başardım sonunda... Allah isteyen herkese nasip etsin inşallah.
Türkan sekiz sene boyunca çamaşırı elle mi yıkıyordu yoksa ikinci el de olsa çalıştığı zaman tüm odaları dolaşan bir çamaşır makinesi var mıydı bilemiyorum ama sekiz senedir, yani bebeğini dünyaya getirdiği günden bu yana yepyeni bir çamaşır makinesi girmemişti evine.
Bir kaç milyarlık ev eşyalarını '' Modası geçti '' Diye çöpe atan insanların çoğunluğu teşkil ettiği bir mahallede yaşayan ve '' Amaaaan bu gavur ölüsünü şimdi kim tamirciye götürecek '' diyerek yedi senedir kullandığı bir eşyayı çöpe atan birisi olarak Türkan'ın sevincini anlamam mümkün değil elbette. Yani resimde gördüğünüz gibi bir çamaşır makinesi alt tarafı en fazla 650-700 TL dir. Bu kadarcık bir para için tam sekiz sene beklemek?
Bir çamaşır makinesi yahu bunun alt tarafı. Bir çamaşır makinesi bir insanı nasıl bu kadar mutlu edebilir ki? Mutlu olmak bu kadar kolaysa 3000 Tl lik televizyonu çöpe atanlar neden mutlu olamıyorlar?
Sanırım Türkan'ın mutluluğu evine yeni bir çamaşır makinesinin girmesinden değil, o çamaşır makinesinin parasını kendi alnının teriyle kazanmış olmasından kaynaklanıyor ve ben '' Yazık ! Size hiç bir şey öğretememişim demek ki'' derken görüyorum ki bunca yaşa ve hayat tecrübesine rağmen daha kendimin öğreneceği çok şey var bu dünyada. Ve her şeye rağmen alın teriyle kazanılmış olan her kuruşun ne kadar kutsal olduğunu öğretebilmişim yine de...
Çamaşır makineni güle güle kullan sevgili Türkan. Hayırlı uğurlu olsun. Sen ve mutluluk hep yan yana, omuz omuza olun inşallah.