Zor olup olmaması değil
mevzu üstelik tüm gerekçesi sadece idame ettirmek bayat bir roman tadında,
artık hangi özne isen öznelliğini doya doya yaşamak adına.
Şunun şurasında kaç
kişi kaldık?
Bir ben; bir Cemil Amca
bir de Müzeyyen Teyze.Ha, bir de Murat Emmi’yi dahil ettik mi.
Şimdilerde tadı kalmadı
hiçbir şeyin belli ki epriyen kumaşlarını hayatın ters yüz yapıyoruz. Biraz ondan
biraz bundan… demelerin de canı cehenneme laf aramızda. Zor olduğunu bilmek
kolaylaştırmıyor bilakis daha da zora sokuyor. Bazen pergeli saplamak istiyor
insan: kâh bağdaş kurduğu yer minderine kâh köşe başına ittiğim o ayağı kırık
iskemleye yaslanıp kala kalmak.
Zamansız sevmelerin
vebali de ağırmış hani hele ki yaşsızsa insan biraz da gözü yaşlı. Zamane gençleri,
ne bilirler ki yine bizim zamanında yaşadıklarımızı?
Kâh yağ kuyrukları kâh
ekmek kuyrukları. Şimdikilerin tuzu kuru hani.
Buldular mı bir sofra
yumuluyorlar sonra da vur patlasın çal oynasın.
İkram edecek bir şey de
kalmadı hani lakin konu gönül sofrası ise, biter mi hiç? Belki deyip yarına
ayırdıklarımız; asla deyip anında devşirdiğimiz hikâyeler hele ki gözü çapaklı
sancılarımız yok mu?
Büyümek de zor zanaat
mirim aslında çocuk kalmak vardı, diyenlere gıpta ile bakıyorum hele ki
yatağımın altında sakladıklarım geliyor da aklıma. Neresinden baksan bir
yetmişlik boyu geçmiş hayallerimin şimdi ile randevusu ve dışarıdaki bahçede
sabah akşam çalışan çim makinesi. Sakın demeyin, ne alaka hele ki şu masaya
oturup da yazmaya başladı mı insan gerisi çorap söküğü gibi geliyor bir de taze
çim kokusu. İnsanın çıkıp da yalın ayak koşası geliyor.
Münir Ağabey geldi de
aklıma: hani şu çatık kaşlı komşumuz. Çatık kaşlı filandı ama adamın hasıydı. Tüm
ihtişamı ile girdi mi sokağa gelinlik kızlar dizilirdi sıra sıra pencerede. Görmezden
gelse de bilirdi yakışıklılığı ile yarattığı hava akımını gerçi çok çok asık
yüzlü idi ama iyi de bir dosttu.
Ne mi oldu? O da kayıp
gitti ellerimizden. İş dönüşü kaldırımda otobüs beklerken ziyadesiyle yolcusu
oldu ölüm otobüsünün. El frenleri boşalan koca otobüs, sen gel al adamı altına.
Off.
Sıkıcı imgelerle dolu
bir gün/dü şimdi gel de laf anlat millete.
Soykırım mağduru nice
insan.
Yaş ve yas mağduru ne
çok kelam.
Dolduruşa gelen
vatandaş sonra da ayrımcılıkla suçlanan bunca siyasi parti ve lideri.
Geçelim efendim: siyaseti
geçelim.
Ekonomiyi de geçelim.
E, ne kaldı geride?
Ha, evet: aşk meşk. İyi
de kim artık adam gibi seviyor da tasası bize düştü?
Al, işte kapı çaldı. Garanti
evin küçük beyi arz-ı endam etti. Demek oluyor ki; bu günkü mesaim yeni
başlayacak.
Ben kim miyim?
Yoksa ben ne miyim de
demeli idim?
Boş verin: Ha nesne ha
canlı.
Ha aşk ha sitem.
Kurguların da canı
cehenneme.
Zaten telaffuz edecek
bir şey de kalmadı.
Ben boş bir koltuğum:
Sahibim terk etti edeli, gelen gidenin olmadığı ve sadece poposunu büyüten
Eşref Efendinin, sidikli donuyla oturup parmaklarının arasını karıştırıp,
kimsenin kimseye rahmet okumadığı… Ha, unutmadan: bu ev çok kalabalıktı bir
zamanlar.
Bir teyzemiz vardı ki
hem de Ermeni asıllı bir aile ve birer Türkiye aşığı ve Türk dostu ve yine bu
teyzemizin üç kardeşi.
Önce büyük teyzemiz
kaydı gitti. Sonra küçük teyze.
Şimdilerde hasta
yatağında yatan ortanca teyzemiz ve onun erkek kardeşi.
Gelip giden eksik
olmazdı. Ya şimdi?
Bakıcımız hanımı es
geçmeyelim hani. Arada sırada gecenin körü, herkes uykudayken, yine dolaptan
aşırdığı konyağı lıkır lıkır içen ve çakır keyif olmasına ihtimal vermeyip son
bir günü uyuyarak geçiren. Sonra da dolan sondanın ahenksiz sesi ve gürültüye
pabuç bırakmayan alt komşu.
Eşref Efendi, bizim
emektar apartman görevlimiz gerçi nerede görülmüş apartmanı baştan ayağa
temizlediği lakin öylesine temiz bir kalbi var ki: Sanırsın ki dünyayı badana
ediyor mübarek. Bir de ayakları kokmasa.
Evin küçük beyi
dediğime bakmayın. Aslında yan komşunun üç numaralı sıpası. Delişmen olmasa da
az hınzır değil hani.
Uykuda geride kalanlar.
Benden geride kalan ise üç beş saçak ve bolca toz.
Sahi, biz mi eskidik
yoksa insanlık mı eksildi?
Öyle ya, dili olsa da
konuşsa şu evin duvarları gerçi artık konuşulanlar herkese pek bir ilginç
geliyor ya hele ki komşu komşunun külüne değil de dedikodusuna muhtaç iken.
Az sonra ayılır hanımı
evin-pardon bakıcısı.
Neden mi ismi yok
onların?
Hiç yaşamamış güzel
insanların ismi olsa ne yazar ya da yaşadığını iddia eden bunca defolu insan
yaşamasa ne yazar?
Kuytulardayım yine
belki de hep kuytulardayım tıpkı uykuda olan vicdanlar gibi.