Ben ona aşıktım.

            Çakıl taşımdı benim kolye yaptığım boynuma.

            Gözleri kahveydi, bir içimlikti.

            Kirpikleri telvesiydi o kahvenin.

            "Neyse falın çıksın halin" değildi.

            Direkt falımdı çıkan.

            Halim onunla muazzamdı.

            "Bana bir hikaye anlat, içinde biz olsun." demişti ve ben de kalkıp ona yaşadığımız şehri anlatmaya başlamıştım.

            Bir insan bir şehri güzelleştirebilir.

            Bir şehir bir insanla anlam kazanabilir.

            Ve yaşadığım hayat, üzerinde durduğumuz dünya sevdiğimizle daha güzel bir hale gelebilir. Meyveye durmuş bir ağaç, kanatlanmaya hazırlanmış bir kırlangıç, bahçede boy göstermeye çıkan bir yel, hışırdayan bir yaprak, ışıldayan bir gökyüzü, şırıldayan bir dere o kadar çok şey var ki sevmemiz için. Ama bu saydıklarımın ve daha saymadığım yüzlerce şeyin üstünde o vardı.

            Göğün en parlak yıldızı...

            Yerin en güzel kızı...

            Bir şehri sevmek gerekirse ilk olarak sevdiğimiz insana bakarız. O yaşıyor mu bu şehirde. Yaşıyorsa cennettesinizdir. Kıraçlığı yeşillik gelir size o şehrin, soğukluğu yaz günü canınızı ferahlatan bir rüzgar olur. Attığınız her adımın ona yaklaşmak ya da ondan uzaklaşmak anlamına geldiğini fark edersiniz. Düşünsenize, sevdiğinize bir adım daha yaklaşıyorsunuz; dünyalar sizin oluyor ya da uzaklaşıyorsunuz ondan; dünya çekilmez oluyor. Med cezir gibi.

            O benim çakıl taşımdı.

            Taşlar içinde tek taşımdı.

            Kolyemdi.

            - Bu kadar sevme beni! Alıştırma beni sevilmeye! Bir gün bıkarsan beni sevmekten işte o zaman bana en büyük kötülüğü yapmış olursun. dedi.

            Haklıydı.

            Ben de haklıydım sevdamdan.

            Elimden gelen bir şey yoktu.

            Yüreğimden geliyordu her şey.

            Ondaki kalbi hareketlilik dikkatimi çekiyordu. Çünkü konuşmalarına yansıyordu. ağzından çıkan her kelime yüreğine banıp öyle çıkıyordu.

            - Bu şehir güzel geliyor bana. dedi bir gün.

            Fırsatı kaçırmadım.

            - Bana da! dedim.

            - Neden? dedi cevabını bildiği halde.

            - Çünkü soluduğum havayı senin de solumuş olma ihtimalin var. Toprağında ayak izin... Vitrinlerinde göz izin.. İçtiğin Karaçalı Suyu'nun musluğuna dudağımı dayayıp içme ihtimalim var. Köfteciler Sokağı'nda karşılaşma yüzdemiz... Kapalıçarşı'da baharat kokuları içinde rast gelmemiz... Harput'tan şehri seyredişimiz...

            - Hiç böyle düşünmemiştim. Sadece sen varsın kâfidir benim için!

            - Mufassal seviyorum seni. Bu şehrin de başka şehirlere benzemeyen binbir huyu var. Her şeyi geçtim bir kalemde. Herkesi... Bu şehrin en çok sana gelişini seviyorum. Bütün dolambaçlı yollarını sana varıyor diye... Dar ara sokaklarını... Şiir yazılı duvarlarını...

            Ejderha olsan kâr etmez

            Yâr giderse bu şehirden. diyesim var.

            - Allah korusun! Sen bu şehirden gidersen ben ne yaparım o zaman?  Bunu o kadar masum söylemişti ki içim ağrıdı. Gözlerim doldu.

            - Senli bir şehirden sensiz bir şehre gitmem. Bu neye benzedi biliyor musun?

            - Bilmiyorum.

            -  Sahilden çöle gitmeye... Bahçeden dağa... Çiçekten dikene... Yaşamdan ölüme...

            - Asla gitme! dedi. 'Asla!'

            - İstesem de gidemem, çünkü "Bende kal" diyen biri var ömrümde. Hiç duymadığım, duymak isteyip de bunu söyleyecek olanı bulamadığım.

            Çakıl taşımdı o benim.

                Onda çakılı kaldığım.
( Çakıl Taşım başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 25.07.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.