Odun keser, hayvan besler, peynir yer, ormandan bal bulup, şerbet gibi içer... Üç ay sıcak görür, bahar mıdır yaz mıdır kestiremez! Yağmur, kar ve fırtına arkadaşı, doğanın sesi sırdaşı! Kim evlenir ki onunla, ya da yaşamak ister, kalmış bir kere yalnızlık donuyla… Yaşı olmuş kırk, saç-sakal hala simsiyah! Yalnızlık içinde kalsa da dilinde yoktur ah, etrafını sarmış evcil sirk, öter horozlar hala sabah, çil, çil yumurtaları kahvaltısında bekler… Doğanı otları çayı, içer tatlı, tatlı! Daha çok küçükken, ergenliğe adım atmışken, ölmüş anne ve babası… Bıraktıkları ile yaşamış bunca yıl, mirasları İslam’ın güzelliği, öğrettikleri şarkılar, dilinden düşürmediği ezgileri… İnsan gelmez cin gelmez, yaşar durur bu ıssız dağda özgürce!

 

Derken, bir gün gelmiş nasılsa dağcılar yanı başına, onun gibi her şeye ehilde, ondan rehberlik istemişler, deseler de içten içe cahilde! Anlamamış onların bakışlarından, konuşurken niyetlerinden, iyi ki… Ona, rehberlik için işin bedeli para teklif etmişler.

 

“Nedir o ki?” demiş.

 

“Ben anlamam düzmece kâğıttan,”

 

“Yağmurun olmadığı ağıttan…”

 

“Dağlar rızkıma kâfidir…”

 

Dağlının, bedava ve üstelik rehber işlerine talip olması yüzlerini güldürmüş, kahkaha atmışlar. İçten içe, “Ne kadar ahmak, kim istemez ki işin karşılığı bedel ki?” Çok sevinmişler, üstelik bol rızık içinde olmalarına rağmen…

 

İki erkek bir kadın yürümüşler zirveye, her dinlenmede dağcı dönmüş kıbleye, huşu ile yapışmış tedbir ile her sebebe… Demiş onlara, “Belki çığ, belki kar fırtınası, ararsan çok ölüme sebep!” Bilime sarılmış diğerleri, gençlik gücüne! Ne bulurlarsa yepyeni, keşif gibi, her anlarında keyiften tenlerine sığamamışlar, dağcıları sarmış eğlence! Dağda varsa da çeşit çeşit nimetler, neylerine çözmek ki bilmece! Bakmışlar ki, dağlı işinde ciddi, içi dışı bir, sevinmişler, hiç görmedikleri insan tipi, sanki pir! Dağcıların her anı merakla dolu, dağlı sanki ceviz içinde sır! Dağcılar gevşemiş, herkes kendi halinde, ne varsa oyuncak, seçer elinde…

 

Aniden gelmiş büyük bir fırtına-tufan gibi, herkes savrulmuş bir yana, bir kötülük ermiş niyete göre bahtına… Dağlı, yıkıldığı yerden ayağa besmeleyle kalkıp, toparlanmış, Merakla aramış nerededir diğerleri? Ölmek üzeredir erkek olanı, bakışlarında korku, dili peltek… Sarılmış dünyaya son kez, ayrıldığına pişman gibi, ecel anında ne gördüyse, fal taşı gibi donmuş klamış gözleri, malum hikâyenin gerisi… Dağlı, dağcının açıkgözlerini kapatmış, Kadını aramış sonra, duymuş bir ses biraz ileride… Kar altında çığlık, kulakları detektör, arar gibi altınları gömüde! Hızla açmış elleriyle, kavuşur gibi engine… Kısa zamanda ulaşmış kadına, morarmış dudaklar, korkudan gözler fırlamış, sesinde imdat, kurtar beni… Ovmuş bedenini, dualar dilinde… Almış çadırın altına, yakmış birkaç kurumuş odunu, sıcak gelsin diye, yanaştırmış Hu diye diye!

 

Bakarken yerde yatan güzele, kader tahtına, ilk defa görüp yaşamış zıddı, melül melül açarken gözlerini, işitirken sözlerini… Kalbine heyecan girmiş, kadından çıkan sesler çoban kavalı, Sanki ressamın eserine bakarken yaşattığı ilk âşık! Yemediği rızık önünde, kaşık, kaşık! Tanımadığı iniltiler,  sesler… Sanki geçmişinden gelir yeisler! Kadın uyanmış bir süre sonra, dokunmuş dağlının eline, şefkatle, teşekkür edercesine… Kadının eli sanki cehennem, kanında dolaşan ateşten azgın! Tövbe demiş… Besmeleyle çekmiş elini… Gitmiyor, dinmiyor, durmadan kaynıyor cehennem gibi azgın nefis! Atmış hızlıca çadırın dışına kendini dağlı, dağa seslenmiş:

 

“Neden bedenimi hatırlattın,”

“Fitneyi içime kattın”

“Merak ettiğim cehenneme attın…”

“Hani sendin tek aşkım”

“Sendin benim köşküm”

“Beni kendi halime bırakıp, niçin böyle inlettin…”

 

Bıraksa kadını olmuyor, Girse çadırdan içeri nefis ölmüyor, hangi kabı eline alsa eskisi gibi dolmuyor, aşk bu… İçtikçe iç, doyulmayan su… Nasılda görünüyor, bozulmazmış gibi duru! Tövbe Hu, tövbe!  

 

Saffet Kuramaz

( Aşk Bu başlıklı yazı safdeha tarafından 25.07.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.