Ta Körfez Krizi zamanında beni öyle
bir işletmişti ki bu Tahsin aklınız durur. Gerçi o sene bir çok kişiye
yapılmıştı bu acı şaka kulağımıza geldiği kadarı ile... Körfez Savaşı patlak
verdiğinde bir çok kişiyi sahte yazılar ile askere göndermeye kalktılar, muzip
arkadaşlar, bunlardan birisi de bendim. Üç gün dizlerimin bağı çözülmüştü,
hayır askerden korktuğumuzdan değil de geride kalan çoluk çocuk ne olacak,
telaş onun telaşı idi...
Yıllar yılı Tahsin'den bu acı şakanın intikamını nasıl alırım diye düşündüm
durdum. Bu öyle heyecan verici bir intikam olmalıydı ki onun bana yıllar önce
yaptığı şakanın acısını misli ile çıkartmalı idim. İsmail sen bulursun Tahsin'i
işletecek bir dümen diye de kendi kendime söyleniyorum zaman zaman. Öyle ya
Tahsin'in feleği şaşmalıydı ki benim de yıllar önce o bana yaptığı şaka içimde
kalmasın.
Çok sık olmasa da zaman zaman Milli Piyango bileti alırım. Alırım dediysem öyle
beş on tane değil topu topu bir tane çeyrek bilet, bir tane yarım bir de tam
bilet hepsi o. Çıkacaksa bir taneye de çıkar, benim felsefem budur şans
oyunlarında. Çıkmayacaksa bin tane de alsan çıkmaz. Ayın 29 unda çekilmiş olan
listeye bakınca, bana, bırak ikramiyeyi amorti bile çıkmadığını gördüm. Çeyrek
bilete çıkan ikramiye, haliyle dörde bölünmüş. İkisi İstanbul'a birisi
Ankara'ya bir tanesi de Denizli iline çıkmış. Aklıma hemen bir hinlik gelmişti
o an da hissi kablel vuku mu dersiniz, içine mi doğdu dersiniz, ne derseniz
deyin. Hemen listede ki büyük ikramiyenin numarasını bir kağıda not ettim iri
rakamlar ile... Numara bu gün ki gibi aklımda 1638920 dört ile dağılmış içinde
başkent de var. Tahsin o sıralara üç kilometre ötede ki kahve de okey oynuyor.
Hemen çevirdim cep telefonunu... Aramızda geçen konuşmalar aynen aşağıda ki
gibi gelişti fazlası var eksiği yok...
- Tahsin'cim merhaba nasılsın?
- İyi abi ne olsun işte taşın gözüne vuruyoruz.
Taşın gözüne vuruyoruz dediği okey oynuyor başka bir şey zannetmeyin.
- Ya Tahsinciğim senden bir ricam var. Geçen aldığım milli piyangonun çekiliş
listesini alamadım bir yerden sana zahmet oralarda gazete vardır ya da biletçi
Yakub Ağabey oralarda ise sana numarayı versem rica etsem bakar mısın bir şey
çıkmış mı biletime...
- Bakarım Ağabey bakarım tabi şu taş (okey)az sonra bitiyor, sonrasında hemen
bakarım.
- Eyvallah kardeşim çok sağ ol hem sana sözüm var bak büyük ikramiye çıkarsa
yüzde onu senin, kardeşim benim. Numarayı veriyorum yaz kardeşim eline bir
kalem kağıt al da... Numara 1638920 yazdın mı? Zaten bir şey çıkmamıştır da sen
yine de bakıver...
- Tamam birader birazdan bakarım oyun çok heyecanlı...
- Gözünü seveyim iyi kontrol et içimde öyle bir his var ki sanki bu gün bir beş
on bin lira alırım gibi geliyor bana...
- Tamam dedik ya birader ...
Çat telefon kapanır. Tahsin'den gelecek tepki için beklemeye geçilir... Aradan
on on beş dakika kadar geçer. Kulağım telefonda Tahsin'den gelecek tepkiyi
beklemekteyim. Heyecan had safhaya ulaşmış elim ayağıma dolanmakta. İşletme
nasıl olur görürsün sen Tahsin.
Tekrar ararım...
- Tahsinciğim bakmadın mı bilete?
- Oyun yeni bitti şimdi bakıyorum birader sen kapa ben seni ararım.
Aradan üç beş dakika geçti geçmedi telefon çalar. Zırrrrrrrrr zırrrrrrrrrrrrr
zırrrrrrrrrrr... üç kere kapanır. İki saniye geçemeden bir daha çalmaya başlar
bu sefer daha uzun çalıyordur. Dördüncü de açarım. Karşımda Tahsin... Ve
kahveden de anormal derecede gürültü ve tantana sesi kulağıma gelmektedir...
- Abiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii Abiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii
Abiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii !!! Yırttık ağabey yırttık hem de ne yırtma hem de
ne yırtma dört milyon ağabey bu dört milyon eski hesap dört trilyon dört
trilyon. Köşe oldun ağabey köşe... Çeyreği de eder bir trilyon...
Benim de bozuntuya vermemem lazım. Aman ha çaktırma İsmail... Heyecanlanır gibi
yaparım.
- Deme be Tahsin deme, işletmiyorsun beni değil mi, bak sekte-i kalpten giderim
hem vallahi hem de billahi...
- Yok ağabey yok ne işletmesi baksana sesleri duymuyor musun, kahve inliyor
inliyor alkış tezahürat bunlar hep sana...
Çığlıklar kulağıma kadar geliyor. Ben de ortamı daha da heyecanlı hale getirmek
için nara atıyorum, bağırıyorum çağırıyorum.
- Dört trilyon para be Tahsin. Senin bakman bana uğurlu geldi hem de ne uğurlu.
Yüzde onu senin demiştim ya, yok Tahsin yok be anam babam, yarısı senin bu
paranın yarısı senin. Benden sana helal olsun helal be aslanım...
- Öpüyorum Abi seni öpüyorum hem de her yerini öpüyorum...
Tahsin'in dili tutulmuştur neredeyse... Telefondan bana mucuk mucuk öpücükler
yollamaktadır...
- Assssssssslan abim benim assssssssslan abim hemen geliyorum araba ile elini
öpmeye hemen geliyorum bir de alnından öpeceğim seni hem de sakın bir yerlere
ayrılma...
Aramızda ki mesafe yol boş ise beş dakika lakin mesai saati olduğu için on beş
dakika kadar sürer yine de demeye kalmadan Tahsin beş altı dakika sonra
damladı... Üstü başı perperişen. Sevinçten gömleğinin yakalarını filan da
yırtmış. Baktım arabayı da sağa sola sürtmüş azıcık... Hemen içeri daldı
boynuma sarıldı...
- Vay ağabeyim benim vayyyyyy ki vayyy! Ver elini öpeyim ver ağabey şu mübarek
elini...
- Tamam Tahsin ya tamam tantanaya gerek yok.
- Olur mu ağabey olur mu sen bana babalık yapacaksın kazandığının hem de
yarısını vereceksin de ben senin elini öpmeyeceğim. Ayağının altını bile öperim
ver şu ayağını uzat bakayım uzat...
- Bu ne hal oğlum yakayı bağrı yırtmışsın, arabanın da vurulmadık yeri
kalmamış.
- Abi ben heyecandan ne yaptığımı biliyor muyum ki koca bir trilyon köşe olduk
köşe ikimizde. Yarısını bana veriyorsun senin hakkını nasıl öderim, ben nasıl?
Gelirken iki arabaya yandan sıyıttırdım, bir tane de kedi ezdim, üç tane de
ağaca çarptım ya olsun, nasılsa zengin değil miyiz. Atarım bunu çöpe gider
yenisini alırım...
O arada benim Tahsin'e yaptığım soğuk şakadan haberli iki komşu da gelir
dükkana. Bıyık altı gülmeler başlar. Tahsin biraz huylanır...
- Tahsin ortalık çok sıcak al sana bir soğuk su vereyim de içiver lıkır
lıkır...
- Ağabey niye gülüyorsunuz ki... Hem bakayım şu bilete hemen trilyonluk adamız
artık...
Yine kıs kıs gülmeler devam eder...
- On dakikalık trilyoner de olduk be Tahsin on dakkalık...
Tahsin'in başından bir an da kaynar sular dökülür. Şoke olmuştur...
- Durun bakayım durun, siz benim ile kafa yaptınız, maytap geçtiniz demek ki...
- Etme bulma dünyası Tahsin etme bulma dünyası hatırlasana sen de bizi tekrar
askere gönderiyordun ya ta yirmi beş sene önce ki Körfez Krizinde, şaka öyle
olmaz böyle olur. Öptüm seni canımın içi Tahsin'im benim aslan
sazanım....