Kısacası ittifakın iradesi; entegrasyon içindeki pay
ortaklığı nedeniyle; somut, tekil, üreten ortak iradelere dayanır. Bu temel
dayanak nedenle ittifakın iradesi insanı halife olarak yaratmanın tekil
iradesiydi.
İttifakı oluşan her bir grubun iradesi kendi üretim gücünün iradesiydi.
Bu üretim gücü grubun anlama anlatma zihniyeti ve diliydi. İttifak içindeki
iradelerden mısır üreten iradeyi, koyun yetiştiren iradeyi, demiri işleyip alet
yapanın iradesini, dokumacıların iradesini; anlama anlatma farklılığı ile
dillerini vs. grup iradesinin içinde çekin, o tekil ittifakın iradesinden (El
iradesinden) eser bile kalmaz.
O; “ben eşsiz, benzersiz, ortakları olmayan tek ve tekil
iradeyim” diyenden eser kalmazdı. Teklik ve salt bir işlev durumlar, kendi
dışlarında hemen hemen hiçbir şeydir. Doğa dahi birçok tekil durumları işlevli
bağıntılar ortaklığı işleyişi yapmasıyla o şeyleri ortaya çıkardı. Kaldı ki
insanlar da üretim ilişkisi üzerinde ortak irade bağıntılar güdeni bir durum
içinde olmasındı.
Sosyal mantıklı hikâye dilinin söylemi içinde pek bir nesnel
neden söylemi yoktur. Sosyal mantığın hikâye dili; insana ya da insan egosuna
göre olur söylemlerdi. Bu tür hikâye tarzı söylemler kişi öznel dünyası içinde;
nedenli bilgi öğrenmesinden kaynaklı çığlıma yapacak düşünceye bir nokta koyma
olmakla; hikâye dili kişinin özne dünyasında parçalı bilgi olur.
Nedenli oluşun sürekliliği içinde yorulan özne tembelliği;
sürecin geçici oluşla nokta ve parçalı yeri kendisine inanma yapar. Ve
inanmayı, inanmanın ayak direme kutsaması kılmakla da inanı; iman yapar. Sürekliliğin
ya da tarihselliğin kestirilemez oluşunu bir temele oturtmak isteyen insan
anlaması; tarihselliğin geçmiş süreçli parça olan kısmına nokta kor.
Nokta konulan bu yere ittifakın irade birliği; ortaklığın
kararlı gücü olan potansiyel ligin kendisini buraya otorite eder. Bu otorite gelecek te oluşacak olgu ve
olaylar içindeki her bir olay sürekliliğine insanı yetkili kılmadır. İnsanı
gelecekte de yetkili kılan anlayış üreten ilişki sahipliğinin konsensüsüdür. Bu
nokta ön ittifaklı olan kurucu iradenin devamından ve sürdürücüsü olmaktan yana
olan iradedir. Bu nedenle bu ön ittifaklı sentez irade; her yönüyle melez olan insanı;
halife yarattım diyecekti.
Tarihseli oluşunu ve geçmişini,
bağlanım yasalarıyla bilen insan; bu nedenle El süreci içinde El’e karşı direnir
olacaktı. Bu nedenle tarih seli insan, El’e; “Bana acıma. Bana merhamet etme. Bana
ihsanda bulunma. Bana benim olanı ver. Bana benim olan emek gücü bağıntımı geri
ver yeter”, diye direnç koyuyordu. El; “benim olan benim, senin olan da sen de benim”
diyordu. Direnenler de; “senin olan senin, benim olan da benim” diyordu.
Öğrenilmiş çaresizlik içinde olan da; “senin olan senin, bizim olan da senin,
biz sana teslim olanlardanız” diyordu
İnsan, üreten ilişki içinde olup biteni; her biri farklı
totem mesleğine sahipliği tabanlı, üreten gücün bir arada ittifak ve entegre
gücü iradesi ile olduğunu biliyordu. İnsanın bilmesine karşı, tarihsel olandan
yoksun kul olan sosyal anlayış ta; olup biten şeyleri ayrı bir güç, ayrı bir El
manası oluşuyla anlıyordu. Ve bu anlayış
içinde bırakın üreten ilişkileri bilmeyi; ürettiği şeyleri kendisine El; lütuf,
himmet, bağış, olarak veriyordu. Bunu böyle anlamak dosdoğru yoldu. El süreci her
anlama gelecek yuvarlak laflarla anlatıyordu.
Nedenli anlama kaostuk olanı; kristalize edikle, düşünceyi
durultan, çöktüren bir anlama olur. Kişiye dinginlik verir. Bu bilme üzerindeki
dinginliğin bir ucu da merek etme olmakla bilme bulma yeniden bilme oluşla
sürekliliğe döner. Bu da kişiyi yorar. Bir önceki bilmesi içinde kendi kendine
yeten düşünce olan o bilmeyi kendisine odak alıp yeni olan yorulmalara karşı
direnir.
Bu nedenle insan anlaması, bildiği nesnel nedenli olan bir
düşünceden yeni bir düşünceye yol açacak olması karşısında; yeni yolun kişiye
vereceği yorulma nedeni ile kişi ilk düşünce içinde pasif durumu ile kalır.
Kişinin pasif durumda kalması hep yeni yorulmadan kaynaklı olmaz. Günümüzde
elektriği bildiği halde, kişinin televizyon görüntüsündeki anlaşılmazlığı bilememesi
de bu pasifliğin nedenidir.
Bildikleriyle dahi; görülür, yaşanır olanı açıklayamama paradoksu
içindeki insan; bildiği ile olup biteni açıklayamaz olur. Yine de olup biteni
bildiğiyle açıklamak ister. Bu bildiği öyle şey olmalı ki bilmediği her şeyi de
onunla bilmeliydi. Henüz böyle bir şey yoktu. Ama insan köleci ittifaklı
sözleşme içinde yaptığı iman akdi ile böyle şeyi bulmuştu. Bu bulduğu şey El
mana anlayışıydı. Artık her şeyi El ile bilecekti.
El mana anlayışı olup bitenleri, özne nesnelliğe göre değil de;
salt kendisine (El’e göre) açıklamaydı. Kul bulduğu bu bilme süreciyle her
şeyi; El’e ve El’in (kendi) kafasına göre açıklıyordu. Söyleneni de hem El, hem
kul kendine göre olur izan, üzerinde hikâye ediyordu. Söylenenleri bu tür algı odaklı
güç etrafında kristalize etmekle insan (kul); huzur bulurdu. Bu huzur bulma
şeklini de geçmişten bugüne sürekli olsun istiyordu. Bu süreklilik sanki başı ve
sonu olmayan düşünce olukla donmuş film karesiydi.
İnsana göre anlatım; insan bencilliğine göre anlatımdır.
Düşünceyi bencillik üzerinde duygu ortaklığı yapan (empati yaptıran); en temel
yaklaşımdır. Bu empati dil içinde nesnel olanı, insana göre anlatır olmanız
vardır. İnsana göre anlatma içindeki anlatılanlar nesnel nedene uymadık kadarıyla,
süreçte perspektif kaymasına neden olurlar. İşte kısmen İlah, pek çok ta El bu
perspektif kayması içinde olur.
Halife yaratacağım kararını alanlar; ittifakı baz almakla;
üreten sentez ilişki iradesini zım ederler. Ama bu halife yaratacağım söyleminde
ittifak nesnesi; ittifaka göre söylense de ittifak sonrasında ittifaka göre
olduğu anlaşılmaz. Sizin arabada inerken kayda alınmış olan “ineceğim” sesiniz
sonraki dönem içinde neyden ineceğiniz bilgisini vermez.
Halife yaratacağım diyen ya da diyenlerin bu sözü de ön
ittifakı ortam olmayan bir süreçte anlaşılmaz olur. Aslında İttifak içinde
ittifaka göre kendi yetenek ve yapabilir oldukları bu tarihi geçmişlerini
ilahlar; bu söylemde zım ederler. Ama sonraki zaman içinde halife yaratacağım
söyleminde ön ittifaklı bir nesnel olmadığından bu söylem içindeki temel neden
yerine El’in yaratma mantığı oturmakla, perspektif kayar.
Aslında melezlere konuşanlar ön ittifakın olup bitenine göre
konuşanlardı. Oysa kişi halife yaratmayı ön ittifaklı üreten ilişkilere göre değil
de; kendi içinde olduğu öğreti içinde olmasının kendisine göre söyler.
Kendisine intikal edeni; kendisine göre söylenenler de; melez insanlar zamanında
melez insana göre söylenenleri; şimdiki söyleyenler melezin kendilerini; kendi
anlaması içinde başka bir yere koyar.
Böylece sosyal anlayışa göre, şimdiki konuşanların “halife
yaratacağım” sözünde kayan bir perspektif vardır. Bu perspektif kayması yüzden üreten
ilişki bağıntılı nesnelliğin üzeri kul olan anlayışla sırlanmış gibi olur.
Üzeri sırlanmış olan üreten ilişkili ortak iradenin yerine de “ben halife
yaratacağım” diyen şimdi zamanda hikâye eden; ortak iradenin yerine gelir
oturur. Gelip oturan, ön ittifak içinde nesnel olmanın inşa ettiği bu yasal yere
oturur.
Bu nesle ve yasal yere oturan; buraya oturmakla eski inşa
oluşun nesnel alan etkisini doğrudan kazanır. Yani doğan görünümlü şahin olur.
Şahin buraya oturmakla üzerine konduğu ağacın alan etkili devinmesini de
kazanmak gibi yeni bir devinim görünümü kazanır. Kazandığı bu devinim etkisiyle
buraya oturan şey ön ittifaklı nesnel oluşa göre davranmanın iradesini de kullanan
bir meşruiyet olur.
Hâlbuki ön ittifaklı sentez içinde ne insanda, ne insan
olmada ve insanı yaratmada hiçbir sorun hiçbir perspektif kayması yoktur. Hatta
ön ittifak içindeki insanlı süreç, tarım devrimini de ortaya koymuştu.
Köleci siteme geçilmekle işler değişmektedir. Tarihte ilk
kez özel mal, mülk sahipliği yüzünden fitne, fesat ve kan dökücülük ortaya
çıkmıştır. Sitemde insanın ve insan üretimi olan malın ve mülkün kişi sahipleri
vardır.
Aç ve yoksul kalmasıyla, köle olan insan; mal, mülk sahibi
olmak istiyordu. Mal mülk sahipleri gibi mal mülk sahibi olmakla da onlara
benzemek (tagut olmak) istiyordu.
Kul insanın; mal, mülk sahibi ya da mal, mülk sahipleri gibi
olmak isteyen bir nefsi ve arzusu vardı. İşte insanın sahipler: insanın sahipleri
olan El gibi iradi olmak istemelerini ve insanların sahipleri olan El gibi
kendi sahiplik malları olsun istemelerini ve kulların El mülklerine gıpta edip
imrenmelerini El; fitne fesat oluşla değerlendiriyordu.
El, fitneyi ve fesadı; köle ittifaklı inanıcı anlaşmaya göre
sayıp söylüyordu. “Haset etmeyeceksin”. El olan sahibe benzemeyeceksin”. “Bir
şeyin sahibi olanla; bir şeyin sahibi olmayanlar bir olur mu? Dedi.