KALİTELİ YAŞAMDA ALIN TERİNİN
KUDSİYETİ
Efendimiz (sav), “çalışanların
hakkını alın teri kurumadan veriniz”, buyurmuşlardır. Çalışanların alın terinin
kudsiyetinin tesbiti, dışardan göründüğü kadar kolay değildir. Zira üretilen
ürünlerin üzerinde, üretim sürecinde akıtılan terin envanteri bulunmamaktadır. Bu
durum, üründen yararlananların teşekkürlerinin çoğu zaman, gerçek ter
sahiplerine ulaşmasını engellemektedir.
Hemen belirtmeliyim ki,
her akıtılan ter de mübarek değildir. Hırsızlar da kova kova ter akıtırlar ama,
yaptıkları eylem hukuksuzdur ve cezai müeyyidesi vardır. Aynı zamanda da,
ilgili kişinin kalitesini yerle bir eder.
Bazı insanlar da
müşkülpesenttir, dikkatsizdir, özensizdir. Yapar yapar bozarlar, bozar bozar
bir daha yaparlar. Sorsanız başlarını kaşıyacak zamanları yoktur. Sonuç, elde
var sıfır…
Kışın sobalarımızda yakmak
için tüccarlardan kömür alırız. Yakarak ısınırız. Belki o anda arabamıza
yükleyen işçiye veya evimize getiren kamyoncuya teşekkür ederiz. Ancak, asıl
teşekkür edilmesi gereken ve yüreğimizde gerçek hissiyatı paylaşmamız gereken
kişiler, yerin 500 metre altına inerek, giruzu patlaması korkusu içerisinde, elleri
yüzleri kapkara kömür tozu olan ve yarı aç yarı tok sürekli kazma sallayarak
ilk maddeyi üreten kahramanlardır.
Fırından sıcacık ekmeği
alır soframızda afiyetle yeriz. Ancak o ekmek nasıl soframıza kadar geldi?
Hangi kahramanların alın teri üretim sürecinde katkı verdi? Çok fazla dikkat
etmeyiz maalesef. Tarlayı süren, eken, gübreleyen, ekini biçen, buğday ve samanı
nakleden, un fabrikasında öğüten, un çuvallarını sırtlarında taşıyan, hamuru
karan, bezeleri yapan ve en önemlisi de, fırında yanan odun ateşinin karşısında
kafayı bilmem kaç derecedeki fırının içine kadar sokarak ekmekleri pişirirken
oluk oluk ter akıtan kahramanlar.
Acaba kaç kişi
sofrasında nar gibi kızarmış somun ekmeğini yerken, asıl kutsal teri akıtanlara
uzaktan da olsa, can-ı gönülden teşekkür edebiliyor? Rabbim sizlerden razı
olsun diyebiliyor. O akıtılan terin değerini hissedebiliyor. Hepimiz biliyoruz
ki, uzaktan telepati yaparak iletişim kurmak, hissetmek, mümkün. Aynı zamanda
gerçek sahibine ulaştırılmak üzere, Yaratıcımıza şükrümüzü sunmak ve gerçek ter
akıtıcıları mutlu edebilmek için manevi iletişim sistemini kullanmak aklımıza
geliyor mu?
Lüks bir restorantta
ailecek yediğimi leziz İskender kebabın lezzeti ağzımızdan silinmeden,
muhtemelen garsonla veya patronla hesaplaşırken, onlara teşekkür ederiz. Ağustos
ayında 40 derece sıcaklıkta, döner ateşinin karşısında hijyen ve temizlik
sevdasıyla gelin gibi süslenerek giyinen, başına bembeyaz bir başlık giyen, çiğ
de olmasın, yanık da olmasın tedirginliği ile gözünü döner yumağından asla
ayıramayan, dönerle birlikte yüreğinin ta ortasından pişen ustaya kadar ulaşıp,
teşekkür edebilenleri yüreklerinden öpüyorum.
İnşaatlarda nervörlü
demirler kullanılır. Kalıpçılar kalıpların içine soğuk demirci ustalarının ölçü
ve planına göre yerleştirdikleri demirleri yerleştirerek betonu dökerler. Tuğla
ustaları tuğlaları örerler, sıvacılar sıvarlar. Neticede dış cephe malzemeleri
uygulanır, iç zemine de seramikler falan.
Yeni bir ev satın alan kişiler,
muhtemelen alış – verişte muhatap olduğu müteahhit veya inşaat sahiplerine memnuniyetlerini
bildirirler. Acaba ev alan kaç kişi, o nervürlü demirlerin üretildiği
haddehanelerde bilmem kaç bin derece sıcaklıkta pişen demirleri, ellerindeki
makaslarla balık yakalar gibi yakalayıp kor haldeki demir çubuğu, daha küçük
bir deliğe sokarkenki güçlüğü ve akıtılan oluk oluk terle ilgili empati
yapabiliyor?
Acaba kaç kişi, çöp
konteynerlerinden binbir güçlükle, hijyensiz ve mikroplu ortamlarda,
çuvallardan dikilerek yapılmış iki tekerlekli hararlarına geri dönüşüm
malzemelerini toplarken çektikleri çilelerle ve akıttıkları kutsal terle ilgili
empatiyi hakkıyla yapabiliyor?
Televizyon proğramcıları
genellikle, görünmeyen kahramanlar diye kamera arkasında görevli kameraman ve
planlayıcıların onure edilmesi için, sık sık onların katkılarını dile
getirirler. Halbuki bana göre kamera arkasındakilerden çok, canlı yayınlarda
kamera önündekilerin akıttıkları ter daha kutsaldır. Kamera arkasındakiler hiç
görünmedikleri için istedikleri kıyafetle, traşsız, bakımsız, bir şekilde
görevlerini sürdürebilirler.
Ancak canlı yayın
yapanların giydikleri, saçları, başları, traşları, konuştukları, beden dilleri,
kıpırdamaları, su içmeleri, kameradan gözlerini ayırmamaları dikkate
alındığında hangilerinin akıttığı ter kutsaldır acaba? Kamera önündeki
yayıncıların en ufak bir hatası bütün proğramı allak bullak edebilir. İşlerini bile
kaybedebilirler. Hiç hata yapmasalar dahi, ya yaparsam tedirginliği onları
buram buram terletir. Bana göre, kamera önündekilerin teri, arkasındakilerin
terinden çok daha kutsaldır.
Bize sunulan her türlü
hizmetlerin üretiminde gerçek anlamda ve hakkıyla kutsal ter akıtanlarla her
zaman yüz yüze gelemeyebiliriz. Onlara istememize rağmen yüz yüze teşekkür etme
imkanı bulamayabiliriz. Ama onların akıttıkları kutsal teri, empati yaparak
Alemlerin Sahibine şükranlarımızı sunabiliriz. Alemlerin Sahibi manevi olarak
teşekkürlerimizi gerçek sahiplerine ulaştırabilecek güç ve yeteneğe sahiptir.
Hizmeti satın aldıktan
sonra 500 metre yerin altındaki kahramanla yüz yüze gelip teşekkür etme
imkanımız yok belki ama, fırın-restoran gibi yerlerdeki kahramanlara az bir
gayret sarf ederek tebessümle yüzlerine karşı şükranlarımızı sunarak onları
onure edebiliriz. İnanıyorum ki, bunu yaparsak, onları daha çok motive
edebileceğiz ve değer vermiş olacağız. Haklarını da helal ettirmiş olacağız.
Selam, sevgi ve
dualarımla. Allah’a (cc) emanet olunuz.
30 Mayıs 2017. Saat:
20.30. Antalya
Yrd.Doç.Dr. Süleyman
COŞKUNER
Kaliteli Yaşam Uzmanı