Üreten ilişki ve irade; doğaya rağmen, yine doğa içinde olmakla bir eylemdir. Üreten ilişki nedenle üreten iradeniz vardır. Üreten irade nedenle, özgürlüğünüz vardı. Bunların temelinde de zorunlu olurla karşılıklı bağıntı ve bağıntılı oluşlar vardı. Yani temelde özgürlük değil, bağ ilişkileri vardır.


Çoban sürüyü ot olan yerler içindeki her hangi bir tarafa götürür. Çobanın gideceği yer sürü nedeniyle otu olan yerdir. Çoban sürüyü otu olan her hangi bir yere götürmekle öznel iradesini kullanır. Çobanın ya da eş deyişle yönetmenin sürüyü kuzeye götürme esnasında, çobana; kuzeye değil de güneye gidelim diyecek bir sürünün irade ve istek tepkisi de yoktur. Çünkü irade üreten ilişki sonucudur.


Ne var ki sürünün eğilimi de, otlağı olan alana doğru güdülmeye olanak verir. Çoban sürüye göre, sürünün sahibi olmakla, sürünün eğimine (zorunluluğuna) göre olmanın da, sürü sahipliğidir.


Çobanın beliren iradesi üzerinde de otlu yer olma gibi bir zorunluluk ve bir neden vardır. Çoban kendisinde belirenle; zaten çevrede belirmiş olan zorunluluklara uygun kararlar almakla iradeli oluyordu. Neyse konu dağılmasın.


Son çözümlemede sahiplik ekseni çevrimse; çobanın iradesi; çobanın sürüyü otlak olmayan bir yere götüremez olmaktır. Götüremez mi? Elbet götürür. O vakitte açlıktan kırılan sürü nedeniyle sahipliği ve sahiplik iradesi ortada kalkar. Sahiplik eylemli tutumuyla çelişip, tutumu ortada kaldırmakla kişisi iradesi olmamış olur. Çobanın iradesi üreten bir sahiplik ilişkisi olmakla; otlak alanı seçmek olacaktır.


El kölelere acıkmadan yaşayacaksınız ve ölmeyeceksiniz diyemez. Ben her şeyi takdir ederim derse de El her şeyi takdir edemez. Esen rüzgâra esme; esmeyene de es diyemez. Bunun hikâyelerini anlatır ve anlattırır.


El yağmuru ben yağdırıyorum dese de dinamiği olmayanı, yağdıramaz. Dinamiği olanı da önleyemez. Çünkü dinamik El’in varoluşundan ve kendi bilincinden bağımsız irade karar olmakla kendisi de bu duruma göre bir denge ile varoluştur. Kendisi de üreten emekle var olup; emek katılan mala, mülke benim diyordu. Üreten bir emek ilişkisi yoksa istese de irade sahibi; mal mülk sahibi EL de yoktu.


El depremlere olma, diyemez. Asla böyle bir irade beyanı taahhüdü de olmaz. Ama sizin üzerinizde irade sahibi olmak için kendisini, deprem korkularınız üzerinde kullanır. El de sahibi olduğu kölelere göre en azından; asgari zorunlu koşullarla davranmak zorunda olmadan, asla başına buyruk olamazdı.


Bu asgari koşulla zorunlu davranma olan iradesine El; merhamet, acıma, şefkat, ihsan, izzet, diyecekti. Kölenin üç öğünle değil de asgari iki öğünle yaşadığını görünce; kölesine kendisi gibi beş öğün yemeyi değil de “açlık çekmeyesiniz diye size iki vakit yiyecek rızkını veren kim?” Diye iki öğünle yeme içme olan sürece övünerek; “bu benim size rahmet ve takdirimdir” diyecekti!


Yani çoban dahi iradesini kullanırken, kendi iradesinin keyfi üzerinde bir neden vardı. El de takdir ederken El de kendi keyfi takdirinin üzerinde oluşan şartlara bağlı olmakla El'in boyun eğdiği zorunlu nedenler vardı. Onun için iki öğün yemeye lütfu ve rızası vardı! "Ben sizin çobanınızım" diyen El de; çoban gibi "ben sizi istediğim takdir ve tasarrufa (iki öğüne) götüren sahiplikle güdenim" diyordu.


Diğer birçok şeylerden olduğu gibi, sürü-çoban ilişkisi içinde yansımalı izlekti düşünceleriyle de, El fikri oluşuyordu. Sürünün başında sürüyü güden çobanın yanında yardımcılar olmadığı zamanlar içinde çobanın güden iradesine elbette ortaklar yoktu.  Üreten ilişki içine sokulamazsanız, iradeniz olmaz. Bu nedenle El, üreten süreç sonrasındaki sahiplik olmakla; üreten ilişkinin değil; sahipliğin iradesidir.


Üreten ilişkindi aşama üzerinde bencilliğin doyurulmasını gözeten kişisi sahiplenmeler vardı. Üreten ilişkiden sonra böylesi sahiplik karşısında da kendisine ortak tanımayacaktı. Çobanı da (monark olanı da), kendi kişi sel sahipliğinin içinde; kendisine ortak tanımayacak sistemin içine götüren El de böylesi bir yansımaydı. Ama beyhudeydi. Mülkü savunma tutumu karşısında oligarşin irade ortakları olacaktı.


İmece tarzı içinde ortaklarla çalışan tarımcı grupların bu tarz düşünce yansımaları içinde olmaları olanaksız değilse de hayli zordu. Tarımcı (ekici) grubu böylesi düşünceler içine götürmenin çoban gruplarda olduğu gibi ne şartları vardı, ne de zamanları vardı.


Bu nedenle ekici ve tarımcı grupların zaman, mekân, devimleri farklı farklı masifle olan potansiyel alan dirençlerdi. Ortak yanları üreten ilişki olmalarıyla değiştirilebilir bir kullanım değeri üretmiş olmalarıydı. Ekici ve çoban grupların zamanları farklı akıyordu. Ekicilerin zaman mekân aralıklı uzam olaylı kesikli süreklilikleri, çoban gruplara göre çok farklı olabiliyordu. Ön ittifaklı deyimle; yerin (ekicilerin) ve göğün (çaban grupların) istekleri farklı oluyordu.


Ekici grupların böylesi bir kişisi sahiplikte olan alan eğimleri kişisel sahiplikle olunmayan kendi alan eğimlerine göre biraz gerideydi. Çobanlar gibi özel sahipli düşünme fantezilerini akıllarında geçirseler bile; dayanışan imece ortaklıkları buna izin vermez denli bir üreten ilişki bağımlılığıydı. Günümüzde bu bağımlılığın yeri olan toplum gücü araştıran geliştiren bilgi teknolojileriyle ve üretim teknolojileri olan araçlarla; zaman-mekâna devinmesine dönüşen enerji süreçleri yer almaktadır.


Bu nedenle El düşüncesi en çok çoban gruplar içinde öne sürülebilen sav düşünceler olabilecekti. Bu nedenle de o günlerin bilmezliği içinde sosyo toplumların yönetimi içinde güden olmak; güdendi çoban düşünceyle, sosyo toplumlara yaklaşmak; çoban gruplar için hayli olağan bir olanak durumdu. Çobanın sahiplik bilinci ekicilerde yoktu. Meslekler, sahiplik sürecinin fay hatlarıydı.


Yönetilenleri sürü gören çobanlar bu çobanlık öngörüleriyle El temsilcileriydiler. Bu dar ve ham olan bağlamları içinde haklıydılar da! Asa, güden gücün dışa uzanmasıyla; sürü üzerinde aracı bir yaptıran sahipliğin beyniydi. Yine salt bu nedenle, çoban El temsilcileri kendi alametifarikaları olarak hep asa ile birlikte, akıllarda canlandırılırdı. 

Çünkü sopa-dışa uzanan aracı sahip kılıcı işleyişe beyindi. Çobanlık iyi bir sopa ve havuç olma örneğiydi. Havucu da sopayı da bir arada gösterebilen ender meslekti. Sopa havuç yoksa irade de yoktu. Algı buydu. Sopa olan asanın imajı, her yerde eli sopalı figür oluşla daima bulunamayan efendinin; sizi vicdanen kontrol eden başka yansımalara dönmesi de kaçınılmazdı.


Ekicilerin uğraşı yorucu ve çok zor olan bir üreten meslekti. Emeklerini taşkına karşı üretiyorlardı. Kıtlığa karşı üretiyorlardı. Kuraklığa karşı direnerek üretiyorlardı. Bir koyun sürüsünü yağmurda, fırtınada, korunaklı bir yerde saklayabilirdiniz. Ya da fırtınaya yakalanmış sürüyü, kötü şartlarda daha korunaklı yerlere götürürdünüz.


 Oysa ekicilerin ekili olan ürünlerini böylesi sahiplikle bir korunaklı alan içinde koruma altına almaları olası değildi. Üstelik güvesinden bitine; böceğinden çekirgesine; kurtçuktan tırtıla; kurttan kuşa kadar çok geniş bir haşarat tehdidi de ekici tarımcıların baş belasıydılar. Sürü dahi, ekicilerin ekinlerini; sürüden koruması gereken bir tehditti.


Sürünün tehdit yelpazesi bu kadar çok ve geniş değildi. Doğal afetlerin elinde büyük zorluklarla alınan bir ürüne; hasat sonunda yapılacak festivaller; elbette bir sevinç kutlaması da olacaktı.

( Ekici Ve Çoban Gruplar Diretişi 14 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 26.05.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.