Kipler çoğaltıyorum
aklımın tarhında,
Peşine düşüyorum
kesilen ahkâmların
Belli ki ölüyorum
Tanrım,
Üstelik ölüm ertesi bir
ölüm:
Yine zikrimde sen yine
kınımda rahmet
Hele ki sen iken
esirgeyen.
Kıyama duran iç
sesimden muzdarip,
Külliyen yalan demelere
muhalif kim ise
Soluklanıyorum kara
pencerede:
Evrenin tokadı gibi
kapanan kapılardan geçmek istiyorum:
Ne çare?
Ne mümkün, demelerin
yorgunuyum:
Aklımın çakıl taşlarına
denk düşüyor evrenin kini
Ben ise boyutsuzluğumun
kucağında,
Sancıların mağduru:
Keyfi yazmadığımı bil
hani sen iki gözüm,
Başımın tacı yine
evrenin hâkimi,
Gönlümün sureti.
O yangın ki,
Arda kalan bir iskelet
yine
Görünmezin indinde,
Bir sabır taşıyım hani
Belki de körelmiş bir
nimet,
Kâinat zaten itham
yüklü
Olmasa idi keşke
yalnızlığın asalet ile nikâhı!
Öyle ya, hüznüme nasıl
sahip çıkardım
Belki de ermeyeceği
kerametin bedellerini ödüyor
İnsanoğlu.
Yorgunluğu zümre
bilmekse;
Aşka tutku diyenlere
inat
Bir de evrenin
yaratılışına biat:
Keşke çoğalsam
eksileceğime;
Keşke üresem ölen hücrelerimden
Keşke kanıksalar tek
kişilik hücremi de
İlişmeseler masumiyetin
tınısına:
Belki de seçkin bir
imgeyim nezdinde bilinmezin
Üstüme bol gelen mi
yoksa
Peşrevi evrenin?
Bir de yükümlü ise
sevgiye nazire eden alay’dan,
Kopup da geldiğim hangi
yıldızsa
Keşke serpsem elimdeki
son nimeti,
Bir de meşkine
doyamadığım
Mazlumun ah’ını duysa
ölü yanım:
Ölümden kasıt olmamalı
mahremim,
Gönül gözünde yorgun
bir izlek tadında sadece
Hâkimi evrenin
Ve kenetlendiğime
delalet mademki
Sözcüklerin rahvan
koşusu
Yine de duymazdan gelen
kim ise
Hele ki fısıldarken
nedamet denen besteyi kulağına
Ama usulca ama yalan
yanlış.
Yeter ki çevirme beni
son açtığın kapıdan;
İzin ver de geçeyim:
Ha lahitte bir ceset
Ha yazılmamış bir şiir
Bir de cahil cesareti
iken biçilen kisve.