Hikaye / Yaşamdan Hikayeler

Eklenme Tarihi : 19.02.2017
Okunma Sayısı : 1579
Yorum Sayısı : 2


Aslında biletimi aldığımda otobüsümün kalkmasına daha bir saatten fazla vardı.
Ama işin açıkçası sudan çıkmış balık gibiydim. Ankara otogarın içinde dolaşmam,
gazete alıp okumam, etrafıma bakınmam derken, zamanın nasıl geçtiğinin farkına
bile varmamışım. O süre içinde çocukluğuma dair bile bir sürü şey düşündüm.

"En çok da gençliğe ilk adımları attığım Tütünçiftlik'de ki evimizde yaşananlar
gözümün önünden bir film şeridi gibi geçti. Kirada oturduğumuz tek katlı şirin
evimizin arka bahçesinde hiç aşılanmadığı halde başta harika bir şeftali ağacı
olmak üzere bir sürü meyve ağacı vardı. Ön bahçeye ise babam ufak tefek bazı
sebzeler ekerdi. 

Ön ve arka bahçe arasında kalan boş bölümde erkek kardeşimle futbol bile oynardık. 
Yaptığımız tek kale maçda hep o beni yenerdi. Futbolda iyiydi, ama güreşte ben 
güçlüydüm. Bazen kardeşimi tutup havaya kaldırırdım bu duruma o hem güler hem de 
ağabey ne olur yavaş bırak yere diye bağırırdı.

O zamanlardan yazmaya meraklıydım. Bir gün kardeşim ve arkadaşı funda eğlensinler
diye bir "Hacivat Karagöz" metni yazdım. Ardından bir çerçeve içine yağlı kağıt
monte edip, loş bir yerde arkasında mum yakıp, kartondan hazırladığım Hacivat ve
Karagözü sesli olarak canlandırdım. O kadar hoşlarına gitti ki, sonra bütün
mahalledeki çocukları toplayıp, tekrar oynat diyerek başıma geldiler. Tabi ki
hatırlarını kırmayarak istediklerini yaptım." Kardeşime çocukluğumuzda hep gülüm
diye hitap ederdim. Bu durum anne ve babamın dikkatini çekmişti. Zaman zaman
ben "gülüm" dediğimde bir birlerinin yüzüne bakarak, gülümsediklerini gördüm.

Daha sonra bayram sabahlarını düşündüm. Her bayram sabahı annem ya kadayıf ya da
kalbura bastı tatlısı yapardı. Bayram namazına gideceğimiz zaman o da bizimle
birlikte kalkar, mutlaka bir lokma yememizi ister ve kendi eliyle bir parça
tatlı yedirirdi."

Kolumda saat yoktu, ama bir an vakit bir hayli ilerledi diye düşündüm, valizimi
önceden arabanın bagajına vermiştim. Hızlı adımlarla otobüse geldim ve yerime
oturdum. Orta sıralarda bir yerdeydim. Muavin bilet kontrolü yapmaya başladığında
benim biletimin diğerlerinden farklı olduğunu fark etmeme rağmen biletimi uzattım.
Muavin bileti aldı, kafasını salladı ve senin otobüsün bu değil kardeşim dedi.

Hemen indim ve kendi otobüsüme bakındım. Ama peronda o firmanın otobüsü yoktu.
Koşarak yazıhaneye gittim.

-Afedersiniz ben firmanızın saat 4 İzmit yolcusuyum, ama otobüsüm yok yerinde.

-Senin araba gideli on dakika oldu kardeşim, çok aradık seni ama bulamadık.

-Şey ben askerim, daha doğrusu askerliğim yeni bitti ve memlekete gidecektim,
ne yapacağım şimdi? Üstelik valizimde otobüsle gitti.

-Valizine bir şey olmaz, Topkapı garajında yazıhaneye teslim ederler, gider
oradan alırsın.

-İyi de ben İzmit'e gideceğim.

-Kardeşim bak, ben şimdi sana saat 5 arabasına ücretsiz bir bilet vereyim ama,
mecburen önce İstanbul'a gidip valizini oradan alacaksın.

Çaresiz kabul ettim yeni biletimi alarak hemen perona gidip 5 otobüsünü beklemeye
başladım. Bu defa gözümü perondan ayırmıyordum. Otobüs perona gelir gelmez de
hemen bindim.

İstanbul'a gidişim, oradan valizimi alıp tekrar İzmit'e dönüşüm, yapacağım 5
saatlik yolculuk, toplamda yaklaşık 9 saate çıkmıştı. Eve vardığımda saat
gecenin ikisi olmuştu.

Seksen altıncı bölümün sonu
Mehmet Fikret ÜNALAN
( Bin Dokuz Yüz Seksene Doğru (Seksen Altıncı Bölüm) başlıklı yazı MehmetFikret tarafından 19.02.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.