Anlamsızlıkları sorgulamak maharet olmasa gerek hele ki tek anlamsızlığın sükûtun haznesine sığdırdığımız o seslerle terbiye olurken evren…

 

Yalıtılmak kadar da hezeyan yüklü bir makber görünmezliğin ırgat bir düş’ünde düşünce ihlali yapan benlik hele ki varsıl bir katsayı iken ikame eden ve nankör bir hicap tüm yâd ettiğimiz dünlerin yankısında vuku bulan sıtması yüreğin ve bir dem daha deyip ve hadi bir kez daha hele ki tüm densizliğimizle sarıldığımız bir kapanda kıstırıldığımızı fark etmeksizin…

 

Öyle ya, tüm sükûtun elemi tüm titreşim derken gönülsüz bir arbedede hazmetmekle mükellef olup da hâkim olamazken evrenin tehdit yüklü bildirgesinde bir arpa boyu yol alamamanın verdiği hezimet.

 

Nereden geldik de nereye gittiğimize kâiniyiz?

 

Müridimiz mademki sevgi o da bir yanılgı hele ki sandığımızda saklı tuttuğumuzu sandığımız güven ve sevgi denen bildirgenin izdüşümünde soyutlanmakla eş değer tüm sessizlik ve bir kez daha derken bir kez ve her yeni günü düne devrettiğimiz ve derken yarını an bellediğimiz an’ı ise kısık bir hezeyan…

 

Kanıksamak ya da reddetmek ama neyi?

 

Yol vermek ki bir kez daha mı?

 

Dahası var demeden dananın kuyruğu kopmuşta ne gelen var ne de giden.

 

Sayılar ki kimliğimizin tescilli yansıması. Onaylamadan onaylandığımız ama her nasılsa onaylanmadan da onay verdiğimize kani olup da bir köşede ve elimizde tek yönlü bir bilet üstelik nereye gideceğimizi bilmeksizin bir tabur gölgeyi de boykot etme istemi ama her nasılsa bizim boykot edildiğimiz.

 

Anılar, anılar ve ansız yok oluşu tek gölgede rehin düşüp de batıl bir istikamette darmaduman olmuşken yine de seferberlik katsayımız belki bir gecede meydana inen milyonlarla ifade ettiğimiz özgürlük şarkısı.

 

Özgün ama yansız.

 

Yansız ama yalıtılmış.

 

Ve bir o kadar iyi niyetin ihlal edildiği hazin bir rota ki bendinde hep ama hep sevgi iken her nasılsa sessiz taarruzu tümden gelen yetilerin de tek bir noktada hidayete ereceğini düşünüp hiçbir şeye kadir değilken şu evrende.

 

Hâsıl olan ama yetinmeden hangi anlık havale olabilir ki o muhbir tını ve kulağımızda aynı nakarat:

 

‘’Sen de mi?’’

 

Sensizliğin sessizlikle eş değer olduğu oysaki seslerden muzdarip bir yolculuğu sırf gürültülü diye yarıda kesip defalarca başa döndüğüm/üz.

 

Ansız bir refleks belki de yine de çıtayı daha yükseğe koyup tırmanmak düz duvara ki belli belirsiz bir tınıda mağlup olmanın varsıl hikmeti tüm çarçur edilen ömrü iken tek yudumluk bir aş(k) kadar da doyumsuz ya da meylettiğini bilmeksizin bir köşede bekleyen bir kedi yavrusu kadar sevgiye ve şefkate hasret ki minvalinde tüm yoksunluğu bertaraf eden yeni bir umut dalgası…

 

Gölgeler ah gölgeler.

 

Sırasız ve yersiz.

 

Sevinçler hem de batıl bir yörünge ki kınında mahrem bir imgeyi de buyur eden bir reçete yine yazmadığımız tüm şiirler hele ki bekleyip bekleyip eremezken nihayete oysaki nihai olmasını dilediğim/iz yine de tüm sabrı eşlik edip hangi sancı olduğunu bilmeksizin içimizde bir yer iken en çok hissettiğimiz ama her nasılsa duyarsız bir rükû yine gecenin karasında nifak soktuğumuz yaşama sevinci üstelik boyutsuz üstelik şartsız şurtsuz sevgiyi vatan bellemişken.

 

 

 

( Sükutun Elemi... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 6.12.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.