İnsan ruhu neden perde-beden ilişkisi ile yaratılmıştır bu dünyada? Elinden gelse açsa perdesini, belki de kimse kimseyle paylaşamayacak hale geldiğine inanır çoğu insan. İçtenliğini ortaya çıkarsa belkide, sevmek ve güzellik yerle bir olur deprem sonrası enkaz gibi. Dil konuşsa da ruha yansıyacak tercüman olamıyor. İçini çevirsen dışına uymuyor. Dışını çevirsen içine uymuyor. Günümüzün en değer kılan cümlesi şu olmalı sanırım “Ben herkesten iyi ve herkesten çok mutluyum.” İçindeki seste şöyle diyor “ Haydi oradan yalancı seni. Bütün sıkıntıları bana gönderip, dışarıya son kalan dayanma sınırımı zorlayarak paylaşıp duruyorsun. Yetti artık senden çektiğim…” 


 


Bu seslere dayanamayanlar, sinirli, kavgacı, öldürücü oluyorlar. Baskılar küpüne zarar veriyor. İnsanlara neşeli görünmeye, iyi gibi görmelerine veya bir oyun bahçesinde bunun ispatını yapmaya yol açan zaman kayıpları ile adeta ömrüne yazık ediyor. Neysek o şekilde yaşayamıyoruz ne yazık ki…


 

Bunun ilk sebebi belki de, her insanın başkası üzerinde kusur aradığının ön yargısıyla oluşan korku duygusudur. Kusur ile ortaya çıkan aşağılanmaya dayanabilmek zor gibi geliyor bize. Kendini beğenmişlik, ben neymişim deme isteği ve arzusu en mükemmel insanın-Allah dostlarının, bile büyük sınavı. 


 


Bir gün Abdulkadir Geylani Hazretlerine bir kişi dergahına gelerek mürit olmak istemiş ve olmuşta. Yıllar geçiyor bu kişi sürekli zayıflıyor. Yirmi sene sonra bir deri kemik haline gelmiş görüntüsü ile, bu kişi aynı büyük zat ile bir fırsatını buluyor ve ona laf atarak konuşmaya başlıyor:


 


“Ben kimim biliyor musun?”


 


“Senin kim olduğunun benim için bir önemi yok!”


 


“Ama herkesin korktuğu, benden kaçacak delik aradığı, şeytanım ben!…”


 


“ Olabilir ama senin kim olduğun beni asla ilgilendirmiyor!…”


 


“Bunca sene senin gittiğin bu dosdoğru yoldan, seni döndürebilmek için savaştım durdum boşu boşuna. Şimdi bunu itiraf ediyorum sana. Eğer senin yerine başkaları ile uğraşsaydım, binlerce insanı müridim yapardım ama sen başkasın, seni vesveselerimle kandıramadım, asla!…” 


 


“Bre melun son oyununu oynadın, görüyorum. Çek git huzurumdan!…”


ve şeytan üzülerek çıkıp gidiyor oradan…


Aslında şeytan, mübarek zatın ”Ben neymişim!” gibi bu övgüyle nefsinin gururlanmasını ve kendini özel hissetmesini beklemiş. Ama Allah dostu bu büyük zat, şeytanın oyununa gelmemiş. 


 

Oysa ki acizane ben dâhil her kişi, kendimizi, perdelerimizi yıkmadan, övgü peşinde koşarak, bu övülmenin bir gün kaybedileceği korkusuyla tavizkar paylaşıyor ve bambaşka bir kişilikle yaşantımızı devam ettiriyoruz. Kusur aranmalardan korkuyoruz. Mutsuz olmaktan da… Böylece, ne kendimizi tanıyoruz nede gerçek bir ömrü gerçek değerinde harcıyoruz, aradığımız mutluluğu bulamdan da bir ölü gibi yaşıyoruz…


 


İkinci sebebi, yalnız kalmak istemiyoruz. Yalan bile olsa bir şeyleri konuşmak, içimizdekileri değil de, aradığımız ya da bulduğumuz kusurları deşifre etmek “Neymişiz”in övgülerini dinlemek istiyoruz. Oysaki bu övgü bizim kişilikleri yoksullaştıran yegâne depremlerdir. Gerçek yalnızlık, övgüye maruz kalan kişiliklerde başlar. Tıpkı şöhret basamağına hızlıca tırmanıp, hızlıca da düştüğünde ki yanılgı ve depresyon gibi. Zirvede, kendini beğenmişliğin etkisiyle, kimseye değer vermez, herkeste kusur bulan adam olur ve ne kadar zavallı yaşar.Zirveden düştüğünde ise, tokat üstüne tokat yedikçe hızlıca öldüğünün farkına varmadan, belki bir çöplükte, belki eroin komasında, belki canına kıyarak hayatına son verdiği mekanda bulunur.


 


Üçüncü sebep ise sabırsızlığımızdır. Her istediğimiz anında bizimle olmalı ve hemen yaşanmalıdır diyen bir his vardır. Oysa her şeyin bedeli vardır. O bedel ödenmeden kişinin ona sahip olması mümkün değildir. Vaktinden önce öten horozun başı kesilir demiş atalarımız. Vakitsiz sahip olan kişinin sahip olduğu bu değerin manasını, zorla sahip olmuş kadar bilebilir mi?


 


Ruh perdelenmiş ki, perdesini gerçek manada yıkan sınavını kazansın. Elbisesini yırtmak değil bu, çıplak gibi… Allah’tan başkasına da övgü edilmez… Gerçek insan kendini beğenmez, iltifat ve övgü da beklemez. Aksine ben buyum diyen bizi keşfeder. Biz diyebilene iki batında yaşam sonsuz bir cennettir-hazinedir bilene. 


 


Saffet Kuramaz

( İnsan Olmak Böyle Bir Şey Olsa Gerek başlıklı yazı safdeha tarafından 18.11.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.