Aykırı zaman dilimlerinden geliyorum: Aykırılığın ayrımcılığından.

 

Akılsız desturlarla hitap etme yeteneğimi çökerten iklimlerden geliyorum: İklimsizliğin ikilem yüklü sancılarında rehin vermeye kıyamadığım saf sevgilerin saflık mertebesine yerleştiği ve de hor görüldüğü coğrafyalardan geliyorum sadece tek farkla: Temkinliyim hem de hiç olmadığı kadar.

 

Zamansız ısrarların zamansız ölümlerin yeniden hayata dönme olasılıklarının olmadığı bir cumhuriyetin nöbetçisiyim.

 

Çömez bir âşık belki de.

 

Çözümsüzlüğün çözüm olduğu bir ayrık otu olma ayrıcalığımla da sevdiğim nice insan ve tüm ayrık notlarına muteber bir dokunuşla aşkın yüzüne suyuna hürmeten…

 

Zamansız kavramların zaman aşımına uğradığı; aşksız rabıtaların tayfasında çözemediğim bir denkleme de yüklediğim yükümlülüğüm ve yüksünmediğim insanlığım: Kıtalar arası bir yolculuk muhtemelen esir düştüğüm beyaz sayfada tüm sıkıntımı yok eden bir sihir ki gecenin sessizliğini boykot eden rahman bir yeti ötesi sendrom yüklendiğim ve yüklediğim bilgi deposu hani olur da aykırı bir zihniyetin akılsız izdüşümü yine bilumum imler tehdit ederken gerçeklerin defolu yanılgısında mazur görülmeyi bekleyen detone bir mırıltı.

 

Heceler doğuruyor kimliksiz kelimelere kefen giydirdiğim aklı evvel bir cümlede can pazarı yaşanırken. Öyle ya ölümleri ve acıları tehir ediyorum yazdıkça. Yazmadan durduğum bir yanılgı belki de rast geldiğim hangi sair terennüm ise içimin isyanında yâd ettiğim mazimi de unutmamanın verdiği şeref yüklü bir söylence nazarımda celb ettiğim ve takmadığım kara duvak aşk uğruna debelenen bir çocuk geline biçilen kılıf yine ölümlü adamların sırtında ayan beyan bir kambur hak eden kadınına veremediği o şan şeref yüklü soyadı.

 

Şeref simsarları.

 

Aşk pazarı beyaz ekran.

 

Kıt kanaat dimağların boykot edildiği zincirleme kazalar.

 

Münferit aşklar belki de hegemonyasına sürdüremezken bedenlerin cahil satılmışlığında bir ekran koruyucu koymuşçasına yüreklere satılık bir vicdan çok daha kara iken cehalet yüklü güncesi insan oğlunun.

 

Kızgın mı yoksa kırgın bir milat mı?

 

Sanrılar mı kuşattı yoksa şizofrenik bir eğilim mi köstekli saatin tik takları?

 

Anlık rabıtalardan ansız düşüşlere geçiş.

 

Sevdadan ihanete…

 

Aşktan sefalete…

 

Aç ayı oynamaz misali rimel çektiğimiz yalanlar ve istifra ettikçe kötülüğü ve zulmü bin bir nida il doyuma ulaşan egoların kıskacında yine vicdan denen o kısık sesli terennüm.

 

Günler kısaldıkça ve güneş elini ayağını çekip de…

 

Zaman tükendikçe ve kötülük türedikçe…

 

Aşk yittikçe ve tüneyen zulmün gongunu vururken zangoç.

 

Asılsız ihbarla kanadıkça ve kanattıkça günü…

 

Bir çocuk daha kaybolunca…

 

Bir inilti duyunca…

 

Şehitler erdikçe en yüksek mertebeye ve kana doymazken zalim ve münafık…

 

Umutlar tükendikçe ve yarına çıkmaz dediğimiz mutluluk rütbesi söküldüğünden beri…

 

Devamı olmalı mı sizce hem yetmedi mi buncası?

 

 

 

( Devamı Olmalı Mı Sizce? başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 28.10.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.