Ninemin evinin doğusunda, duvarları yer yer dışarı doğru bombeli saya(ahır)sında, iki tane ineği vardı. Bunlardan birinin rengi kara, diğerinin ise sarıydı. Kara ineğin, ben köye gelmeden birkaç gün önce bir buzağısı olmuş. Buzağıyı çok görmek istiyorum, ninem de bana göstereceğine dair söz verdi. Sanırım sözünü unuttu ki aradan günler geçmesine rağmen, beni sayanın içine götürmedi. Sarı inek, galiba hasta. Bazen aniden bayılıyor. Hastalığının ne olduğunu nineme sordum, o da bilmiyor. Bir dua okuyunca ninem, sarı inek iyileşiyor. Dün, ineklerin ikisini de ninem avluya(bahçe) otlasınlar diye saldı. Bana da sebzelerin olduğu tarafa geçerlerse önlememi söyledi. Onun için gözüm ineklerin üzerinde. Bir ara baktım, sarı inek ot yemeyi bıraktı, kafasını sağa sola sallıyor. Derken ayakları titremeye başladı ve dört ayağı üzerine çöktü. Çökük fazla kalmadı, önce boynu yana yattı, sonra bütün vücudu... Korkuyla eve doğru koşmaya başladım. Bir yandan da bağırıyordum:

-Nineee yetiş! Sarı inek öldü...

Sesimi duyan ninem evden dışarı çıktı, telaşlı değildi. Elimle gösterdiğim tarafa doğru baktı; sarı ineğin yanına gitti. Sırtındaki tüyleri yavaşça okşadı, boynunu öptü, dualar etti ve üç kere sarı ineğe üfledi. Merakla sonucu bekliyordum. Biraz zaman geçti, bana çok uzun geldi bu geçen süre. Derken sarı inek kıpırdadı, boynunu kaldırdı, ayakları üzerine oturdu ve ayağa kalktı. Hafifçe bir silkindi ve hiçbir şey olmamış gibi otları yemeye başladı. Sevindim. Derin bir nefes aldım. Sarı ineğe karşı içimde bir acıma duygusuyla birlikte, sevginin oluştuğunu hissettim. Artık ona yeni bir gözle bakmaya başlamıştım.

Ninemin evinin batısında da duvarları ve tavanı, yani her tarafı çubuktan örme bir samanlık vardı. İneklerin kış günü için ihtiyacı olan samanlar ve tırmık, yaba, diren, pulluk gibi aletler burada muhafaza ediliyordu. Çocukların çoğu ateşle oynamayı severler. O nedenle samanlığa ateşle girilmemesi konusunda çocuklar sık sık ikaz ediliyordu. Çocuk aklı işte; birgün ocakta yanmakta olan bir dalı almış, dumanı tüte tüte avluya çıkıp, koşmaya başlamıştım. Ben koştukça daldaki duman savruluyor, uctaki ateş korlaşıyordu. Avludan geçip sokağa da çıktım böyle. Bir komşu kadın gördü beni ve bağırdı. Yanıma gelip elimden çubuğu alıp, yere attı, ayakla üzerine basarak söndürdü. Sonra da nineme gidip şikayet etti. Ninem bana kızdı ve geçen sene meydana gelen köydeki bir yangın olayını anlattı:

Bu yangın gecenin bir vaktinde samanlıkta değil, sayada başlamış. Aşağı mahallede olmuş yangın. Gece hayvanlarına yem vermek için gelen evsahibi kadın, daha sonra gene gelebileceği düşüncesiyle lambanın fitilini kısmış, sayadaki bir direğe asarak evine dönmüş. Geç saatlere kadar oturmasına rağmen, sayaya gitmek ve lambayı söndürmek aklına gelmemiş. Yatmış uyumuş. Galiba gece yarısından sonra hayvanlar biraz fazla tepinip, sayanın direklerini iyice sallamışlar ki lamba yere düşüp oradaki dökülmüş samanları tutuşturmuş. Kısa sürede yangın büyümüş, oradan samanlığa sıçramış. Sabah namazına giden bir adam, yangını görüp haber verdiğinde ise ortalık cehennem gibiymiş.Yangın haberi hemen bütün köyde duyulmuş ve herkes söndürmek için koşup gelmiş. Havada biraz da rüzgar olduğu için, bütün köyü yakabileceğinden korkuluyormuş. Köylülerin gayretleri sonucu korkulan olmamış, yangın tamamen sönndürülmüş. Yangın söndükten sonra, sayadaki enkazın altında inek boynuzu gören bir köylü, bu hayvan belki yaşıyordur umuduyla elini yakmasına aldırmadan boynuzu tutup çekmiş. Ve dibinden buhar çıkan boynuz elinde kalmış. Korkarak boynuzu elinden atmış ve oradan kaçmış. Bu yaşadığı korkuyu da aylarca her gördüğüne anlatmış.

Ninemin evinin kuzeyinde harman yeri var. Burası eve göre biraz çukurda kalıyor. Hasat zamanı gelmiş olmasına rağmen, ninem harman dövmeye başlayamamış. Çünkü ninemin düven(döven)i ve buna koşacak at, eşek, öküz gibi hayvanı yok. Amcamda var, o nedenle onun işini bitirmesini bekliyor. Geçen gün amcamlara gidip, harman işlerinin nasıl yapıldığını da gördüm. Sabahleyin erkenden, avluda yığılı duran ekin demetleri alınıp, harman yerine yayılıyor. Öyle ki harmandaki her yerin ekin kalınlığının, aynı olmasına dikkat ediliyor. Sonra, öküzler kızağa benzeyen ve önü biraz havaya kalkık düvene bağlanıp, harman yerinde dönmeye başlanıyor. Düvenin altında keskin çakmak taşları bu dolaşmalar sırasında sapları kesiyor, ekin tanelerinin ayrılmasını sağlıyor. Tabii bu iş, benim burada anlattığım kadar basit değil ve kısa sürmüyor. Ta akşama kadar devam ediyor. Düvenin bu kesme ve ayırma işlemini yapabilmesi için belli bir ağırlıkta olması gerekiyor. Onun için düvene binen çocuk ise, mutlaka ağır bir taş da konuyor. Belli bir süre dönmeden sonra duruluyor ve yaba ile harman yeri ters yüz ediliyor. Bu işlem akşama kadar birçok kere yapılıyor. Çünkü üsttekiler kesilirken alttakiler kesilmeden kalabiliyor. Ben de amcamın benden altı yaş büyük kızıyla birlikte düvene bindim. Güneş altında dönmenin bir zevki yok, ama çocuk olan merak ediyor işte. Düvenin üzerinde bir lenger ve bunun içinde de bir kürek var. Çünkü hayvanlar dışkılarını yapmaya kalkarlarsa düvendeki kişi, hemen küreği hayvanın kıçına tutuyor ve küreğe dolan dışkıyı lengerin içine boşaltıyor. Hayvanların ne zaman dışkılayacaklarını tahmin etmek çok kolay: Duruyor ve kuyruğunu kaldırıyor... Bunu görünce hemen küreği kapmak gerek! Harman yerindeki hayvanlar işerse buna karşı alınabilecek herhangi bir tedbir yok. Yani sidik, ekinin içine karışıyor. Akşam olmadan bir saat önce harmanda dönme bitiyor. Harman döverken bazen hayvanlar harman dışına kaçabilir. Buna dikkat etmeli ve önlemeli. Çünkü düvenin toprakla temas etmesi durumunda altındaki taşlar kırılabilir, çıkabilir. Harman dövme işlemi bittikten sonra tane ve samanlar; tahtadan yapılmış küreme araçlarıyla ve yabayla orta yere toplanıyor. Bu araçların toplayamadıkları için de süpürge kullanılıyor. Sıra gelmiştir, savurmaya. Savurma hemen yapılamayabilir, bunun için rüzgâr gereklidir. Genellikle akşamüstü Kızılpınar'da hafif de olsa bir rüzgâr çıkar. Ortadaki yığından yaba ile alınan karışım, harmanın temiz bir yerine havadan atılır. Atma sırasında saman hafif olduğu için ileriye, ekin taneleri de beriye düşer. Savurma işi bitince taneler gözerden geçirilir ve böylece aralara karışmış olan saman ve çer-çöpten arındırılır. Taneler tenekelerle ölçülüp (iki gaz tenekesi dolusu buğdaya bir kile diyorlar.), çuvallara doldurulur ve ambara taşınır. En son iş olarak, harmandaki samanların samanlığa konulması gelir. Tahta küreme araçlarıyla saman, samanlığa itelenir; tabii bu arada yabadan da faydalanılır. Bu işlem harman yerine yakın olan samanlıklar için geçerlidir. Samanlık, harman yerine uzaksa çitlere doldurularak sırtta taşımak gerekir.

Harman yerinin 30-40 metre ilerisinde komşunun sınırına bitişik kenef var. Geceleri karanlıkta kenefe gidip ihtiyaç görebilmek için yanına mutlaka bir lamba ya da fener almak gerekiyor. Çocuklar üşendikleri ve karanlıktan korktukları için, onlara bu konuda hoşgörü gösterilebiliyor. Onlar geceleri ihtiyaçlarını evin arkasında giderebilirler. Tabii kenefe giderken taharetlenmek için, bir ibrik su almayı da unutmamak lazım. Kenefe gitmek, asıl kış günü sorun oluyor. Hele bir de kar yağdıysa ve dondurucu rüzgar esiyorsa, çişi gelen kişinin işi çok zor demektir.

Avlu içinin büyüklüğü nineme göre, 5-6 dönüm varmış. Avlu içinde çeşitli yerlere ekili çok sayıda meyve ağacı var. Evin önündeki armut ağacı parmak kalınlığında küçük meyveler veriyor. Tadı hoş. Ninem yayık dövdükçe, suyu süzülsün diye ekşimik torbasını, buraya asıp en az bir gün bekletiyor. Suyu iyice çekilen ekşimiği toprak bir çömleğin içine dolduruyor. Ekşimik bu işlemden sonra, en az on gün bozulmadan durabiliyor.

Avlunun Kuzeydoğusundaki tümseğin olduğu yere Urumkuş deniliyor ve burada da meyveleri oldukça büyük bir armut ile yanında üç tane farklı erik ağacı bulunuyor. Urumkuş'un alt tarafında başka bir armut ağacı, avlunun tam ortasında bir meşe ağacı ve onun biraz ilerisinde bir caneriği bulunuyor. Buna ninem “Ömer dayımın eri(ğ)i” diyor. Galiba dayısı tarafından ekilmiş. Ömer dayının eriğinden yirmi metre ileride elma ağacı, sayanın yanlarında iki erik ağacı, karşısında bir dut ve bir de ahlat ağacı bulunuyor. Ahlat ağacının bir yanında mısır ambarı, diğer yanında da sap tepesi var.

Avluya, iki tane tokat yani kapı açılıyor. Bunlardan biri her gün kullanılan ve insanların girip çıktığı tahtadan küçük kapı, diğeri de arabaların girmesi için kullanılan büyük kapı. Ninemin avlusundaki büyük kapı yani tokat, çalı çırpı ile kapatılıyor ve her iki yanında oldukça yaşlı salkım ağaçları bulunuyor.

(Devam edecek...)

( Göçe Göçe- Göçmenler Kızılpınar'da Harman Dövüyor -38 başlıklı yazı Ömer Faruk tarafından 19.10.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.