Sosyal özneli bilincimiz tarihsel oluşla toplumsal bilinçten öncedir. Bu nedenle sosyal bilinç toplumsa bilince karşı direncini hızla ortaya koyar. Toplumun genel salınımı belli şartlar altında daha deneyseldir. Toplumun "özne nesnel süreçli boyutu da" üreten ilişki olması bağlamıyla başlangıçta sosyal özneli bilinç düzeyine örtük ve kapalı olan bir bilinç düzeyidir.

 

Toplumsal alan, yalın totem kültürlerden ve totem karakterlerden sentezle bir bilinçtir. Yine bu toplumsal sentezli bilinç; farklı sosyal kültürlü gelenekleri de sentez yapmıştır. Bu sentez totemi sosyal yapı direncini kat kat artırmış olmakla bu direncin gücüde sosyal sentezdendir.

 

Kişiler toplumsal bilinçle de evrensel olan bilincin bencillik düzeyine ulaşmışlardır. Bu bilinç düzeyi kısmen kozmik bilinç olmayı içermekle birlikte şimdilik kozmik bilinç evrensel bilince kapalıdır ya da kozmik bilinç dünyadaki söylemlere özgü olup, kozmik bilinç olan da şimdilik evrensel bilince örtüktür. Zorunlu olurla en az dış dünya ilkesi öznelliği bu aşamaya gelmişti.

 

Som bencillikti bilinciniz olmasa bu aşamaları süreçleyemediğiniz gibi süreci kristalize edecek bir çekim ekseni de ortaya koyamazdınız. Kozmik bilinç aydınlanması olan Yüce Tanrı anlayışımız dahi bu bencilliğin kotarmasıyla çoğu kez tek yanlılıklar içinde olmasıyla olası olabilmektedir.

 

Bu tek yanlılık içinde; öküzün insan için yaratılmış olma anlayışı gibi tek yanlı bencil anlayışlar vardır. Bu tür söylemlerle sosyal özneli benci anlayış, toplumsal özneli benci anlayışa egemen olmak istemektedir. Sosyal alandaki Yüce Tanrı anlayışı sosyal özneli anlayışın kaygı güdenle sezgisinden ve sosyal etkilenme süreçleriyle ile mana edilir.

 

Toplumsal özneli, özne nesneli bencillikteki Yüce Tanrı dek mana anlaması; yaratıcı düşünce içinden değil, şeylerin nasıl ve nedence düşünce bağıntılarını sorgulama, anlamaları sonunda ortaya koydukları giriştirmelerde ancak Yüce Tanrı kavrayışları az çok ve yaklaşıklıkla doğru biçimde ortaya konabilirdi.

 

Evren olayları için evrensel olayların kesikli sürekli oluşları içinde kusursuza, sonsuza ulaşmak diye bir şey yoktur. O vakit erişilen kusursuzluk, evrenin (bütünün) kendisi olurdu. Ki bu da bizim anlayacağımız bir devinme türü olmayıp, devinimsizliğin kendi süreç boyut nicelimi ve nitelimidir. Kesikli sürekli olayazmaların içinde kapalılık açıklık böylesi bir girişme ve bağıntı aşamasıdır. Bütün kesikli haliyle ve sürekli olan haliyle; ayrı ayrı ve birlikte bütündür.

 

Korunan bencillik bir aşamada iken henüz vakti gelmemiş kendisinden sonraki zorunluluğu görememesinden ötürü, som bencilliğe hiç bir şey söylenemez. Fakat ruhsal oluşun bir üst aşamasında olan özne de kendinden sonrasını göremese bile kendisinden sonrasını bir şey olacakla hisseder. Göremeyen, başka türlü hissetmek zorundadır

 

Kapalılık (örtülü gizli saklı olma) açıklığa döndüğü gibi açıklıkta kapalılığa (gizliye saklıya) döner. Fondan kopmakla yalıtılmış bir bütünlük olan hücre dış genelliğe kapanmıştır. Hücre zorunlu olurla en az dış dünyayı kendi içine almasıyla, dışın içe kapalılığı dediğimiz ilke, az biraz açıklığa dönmüştür.

 

Ne var ki hücre dış dünyanın tümünü değil de en az dış dünyayı içine almasıyla hücre dış dünyanın genelliğine kapalıdır. Bu evrensel oluşun yansımaları erken dönem atalarımızın bilincine de yansıyordu. Fakat atalarımız izah edemiyorlardı. Bu bilgiyi, bu öznelliği sezen atalar, bu bilgiyi gizli ya da ökülte bilgi oluşla öğreniyor kendilerine göre anlam ve yorumlarla söylemekle manaca bir anlama büründürüyorlardı.

 

Dinselliğin en etkin olmasındaki nedenlerden birisi de insanların bu tür manaca ökülte bilgiye yönelimleriyle bu bilginin kitlelere anlatılamaz oluşuna duyulan gizemli hayranlıktı. Dinlerdeki ibadet ve muamelatın yanı sıra dinsel felsefeler gizlini, düşünme ile birlikte yürümüştür. Tabii ki birçok siyasi yaşam ve yorum farkı bu gizlini olan felsefeyi görünmez kılmıştır.

 

Hiç bir şey sürekli aynı mantıki anlama içinde olmanın anlama ve anlatmasıyla gitmez. Arıza yapar, kendisinden kayıplar verir, bu kayıp eksiltmeler kadar da yeni eklemler alır. Bu girişme artık bir önceki girişmenin aynısı olmamakla o şey aynı mantıki söylemle sür git devam etmez.

 

Artan eksilen süreç olay noktaları sıçramalar yapar. Süreç yörünge (mantık girişmesi ve doğrultusunu değişmekle) yeni bir süreç yeni bir mantık oluşur. Sür git yoktur. Öyle olsaydı sürü mantığı ve totem mantığı kendi içinde açık kapalı oluşla bu günkü düzeye gelemezdi. Bugünü kotaran sosyo öznel totem mantığıdır. Ama bugünün mantığı totem mantık değildir.

 

Dünün şüphe etmesi ya da şüphe etmez sorgulamaması, bu günün şüphe etmesi ve sorgulamaması değildir. Dün yağmuru sorgulayan insan bugün belli koşullar altında yağmurun neden yağıp yağmadığını pek pek sorgulayıp yağmurda başka türlü şüphe etmez.

 

Emekten ve eşitsiz mal mülk dağılımından şüphe etmeyen dünün mantığına nazaran günümüz; emeği kutsar ve emeği özeğe almakla emeğin niteliğini niceliğini sorgular. Malın mülkün üreten emek olduğunu; kolektif malın mülkün eşitsiz dağılımıyla nasip, kader türü bir anlatım tarzı olma mantığını kabul eder değil, emeğin nasıl sömürüldüğünü göstererek şüphe eder. Yani, dünün mantığı günün mantığı değildir.

 

Bir mantık belli ilişkileri dışında sürüp gitmez. Sıçrama noktalarında mantık ta manevra yapar. Olu ve oluş içinde bir şeyin örtük olması, o şeyin şartlarıyla belirememesidir. Değilse şartları içinde beliren şeyi ben görmesem, sen görürsün. Senin göremediğin şeyleri de bir başkası ve toplumlar görür. Sosyalite ve toplumlar bizim dışımızda, korunan bencillikten bağımsız kendi yasalarıyla bir bağıntı içinde bizimle bütünleşen; som bene sağlayıştı etkimeleriyle biz olan özne nesnel yapılardır.

 

Sana örtük olan, senin ilgi ve ihtiyaç alanınla sınırlıdır. Konu edilen örtüklük kendi özel bağıntısı içinde şartlarıyla belirebilmiş olmamasıdır. Hayati önemde bir kez şartlarıyla belireni de göremeyenler, hayatın seçme eleme eleği ile elenmektedirler.

 

Sosyal özneli ruhsal bilinç, senin göremediğini sosyal yapının ve toplum sal yapının görmesi ile yaptığı mantıki sağlamalar nedeniyle senin kendi bencilliğini sürdürmendir. Şartlar el verdiği halde tifoda ölmeden yaşamanı sürdürenlerin durumu istisnadır. İstisnalar dışında, günümüzde tifoda ölmeden yaşamını sürdüren birine tifo bilinç düzeyi örtüktür.

 

Toplumsal sosyo özne-nesnel olan ruh ya da bilinç kişilerde yoktur. Tifo, toplumun bu toplum sal sosyo özneli nesnel yapısınca görülüp; mantık edildiğinden; kişi doğal seleksiyona uğramadan doğal sosyo toplumsa beden ilişkisi boyunca yaşar gider. Bu da gösteriyor ki sosyo toplumsa bilinç olan ruh; ya da özne nesneli bencillik bizden yansıyan ama biz olmayan bizden bağımsız yanı olan, bir muktedirliktir.

( İnşacı Olan Ben (Bilinç) 2 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 18.10.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.