Yine savaş, yine Orta Doğu ve yine ölüm, yine açlık, yine göç.

Gözlerimiz televizyonlarda, kulaklarımız seste..

Neler oluyor Orta Doğuda?

Başta Dünyanın 5’leri olmak üzere tam 63 ülke orada, peki neden?

İnsanlar tedirgin, korku içinde sığınacak güvenli yer arayışında…

Amerika; Dünyanın hakimi benim!

Rusya;Tamam geçmişimde bazı sorunlar yaşadım,dünyanın hakimi değilim ama bu bölge benden sorulur !

İran; şark kurnazlığı ve yayılmacı politikasıyla, bölgede hayalini kurduğu ‘’ Büyük İran’’ ı kurabilir miyim derdinde.

Diğer Ülkeler; Pasta bölünüyor, gidelim hakkımıza düşeni alalım telaşında.

Canım Türkiye’m; Tarih boyunca, sinsice, haince planlar neticesinde elinden zorla alınan ve 780 bin metrekareye düşen topraklarını savunma, önce halkının sonra komşularının huzur  ve güvenliğini sağlama peşinde

1.Dünya savaşında hoyratça parçaladıkları bu toprakları yönetemez duruma gelince; önce terör örgütleri kurup bu bölgeyi zayıflattılar, şimdi de kurtarmaya çalışıyorlar. Cetveller hazır, yeni haritalar çizilmeye çalışıyorlar.

‘’Size özgürlük getireceğiz, huzur getireceğiz ,biz sizin dostunuzuz!!!’’

Yemiyor kardeşim, insanlar uyandı artık. Oynanan oyunun farkındalar.

Bu coğrafyanın insanları birliğini sizin planlarınızla kaybetti ve bu birliği yeniden kazanma konusunda kararlı.

Bu savaşın hedefi elbette Orta Doğu’nun zengin toprakları.

Henry Kissinger’ İn: "petrolü kontrol eden; ülkeleri kontrol eder.  Gıdayı kontrol eden; halkı kontrol eder."  1974 petrol krizi sırasında dile getirdiği bu sözler, özellikle bugün yaşanan savaşın ne anlama geldiği ve niçin yapıldığı konusunda oldukça düşündürücüdür.

Peki, Canım Türkiye’m neden istenmiyor bölgede?

Sevgili dostlar Atalarımız tam 623 yıl bu toprakları idare etti. Asla emperyalist bir politika gütmedi. Bunun en güzel kanıtı; geçmişte bize ait olan topraklarda insanların inancına, diline yaşam tarzına karışmadı, özgür bıraktı. Yavuz Sultan Selim ile birlikte Halifelik Osmanlıya geçince, tüm İslam Ülkeleri Halife şemsiyesi altında birleşti.                                                                                                        Tıpkı Papalık, tıpkı patriklik vb. gibi kendi inançlarından olan insanların birleştirici gücüydü halifelik. Bu durum Batı Ülkelerinin hiç de hoşuna gitmiyordu çünkü sömürdükleri ülkelerin çoğu İslam’dı ve halifeye bağlılardı, ne yapıp edip bunları dağıtmalıydılar. Çok uğraştılar ama bir türlü başarılı olmadılar.

İttihat ve Terakki üyesi Rıza Tevfik beyin anılarında rastladığımız bir olay bu konunun Batı ülkeleri için ne anlam ifade ettiğini bütün çıplaklığıyla anlatıyor.

31 Mart Vakası sonunda Rıza Tevfik Bey arkadaşıyla birlikte başarılarında büyük yardım gördükleri İngiliz Sefirine teşekkür için ziyarete giderler ve çok soğuk karşılanırlar, kimse onlarla ilgilenmez, bunun nedenini anlayamaz ve üzgün bir şekilde geri dönerler.

Daha sonra İngiltere’ deki oğlunu ziyarete gider ve O’nun okumasında çok büyük katkı sağlayan İskoç asilzadelerinden Lord Nikilsin’ la buluşur. Güzel bir sohbetin sonunda Rıza Tevfik Bey Sefarette yaşadıkları olayı anlatır ve neden bu davranışa maruz kaldıklarını anlamadığını söyler.      Lord Nikilsin şöyle cevap verir: ‘’Dostum Rıza Tevfik Bey! Biz Jön Türkleri teşvik ettik. Onlardan büyük netice bekliyorduk. İhtilal olacak; İstibdat da, Sultan da, temsil ettiği Hilafet de alaşağı edilecekti. Fakat aldanmış olduk, beklediğimiz neticeyi alamadık. Zira ihtilal yaptınız gerçi Kanun-i Esasi geldi fakat Sultan da, Hilafet de yerinde baki..’’                                                                                                                 Rıza Tevfik Bey merakla sorar: ‘’İngiltere Devleti fakimesini Hilafet müessesesi bu derece şiddetle neden alakadar ediyor?’’  Aldığı cevap bugün Orta Doğu’da neden istenmediğimiz konusuna da açıklık getiriyor.                                                                                                                                                                               ‘’  Haa…Dostum Rıza Tevfik Bey biz Mısır’ da, bilhassa Hindistan’ da İslam kitlelerini idaremiz altına alabilmek için milyonlarca altın harcadık, muvaffak olamadık. Halbuki Sultan; yılda bir defa Selam-ı Şahane bir de Hafız Osman Kuran-ı Kerim’i gönderiyor,  bütün İslam ümmetini hudutsuz bir hürmet duygusu içinde elinde tutuyor. İşte bu ihtilalden ve siz Jön Türklerden ihtilal sonunda Sultanın da, hilafetin de yanı selam-ı şahane ve Hafız Osman Kur’an’ıyla kitleleri avucunda tutan kuvvetin de devrilmesini beklerdik, aldandık. İşte bu sebeple soğuk adem-i kabul gördünüz.’’

Hilafet 3 Mart 1924 de İngiltere’ nin ısrar ve bastırmalar,ı diğer ülkelerin de istekleri sonucunda kaldırıldı ve İslam dünyası başsız kaldı. Şimdi Canım Türkiye’ min Hilafeti geri getireceği korkusu var içlerinde bunu anlamamız lazım.

Bir de Misak-ı Milli sınırları içinde kalan Kerkük ve Musul, 1926 yılında yapılan Ankara Antlaşması ile birlikte toprak bütünlüğü sağlanması şartıyla terk edilmişti.

Irak'ın toprak bütünlüğü esas alınarak yapılan İstanbul Anlaşması'na göre ise, bugün bölünmüş yapısı ve bölgenin illegal örgütlerin kontrolüne geçmesi Türkiye'nin haklarını gündeme getiriyor. Buna göre, otorite boşluğundan kaynaklanan kaos ortamı, Türkiye'nin Kerkük ve Musul'a girebilmesi için uluslararası hukukta meşru zemini hazırlıyor. Yani Türkiye eğer isterse, Kerkük ve Musul'daki haklarını gündeme getirerek bu iki şehri kontrol altına alabilir.

Her ne kadar avazımız çıktığı kadar ‘’ BİZİM KİMSENİN BİR KARIŞ TOPRAĞINDA GÖZÜMÜZ YOK!!’’ diye bağırsak da; o korku onların bilinç altına yerleşmiş.                                     ‘’İstemiyoruz kardeşim sizi, gidim işinize bakın.’’ diyorlar ve üzerimize gönderdikleri terör örgütleriyle ayağımıza çelme takıyor bizi her an tehdit ediyorlar.

Bu yoldan dönersek daha yıllar yılı kaostan başımızı kaldıramayız.

İki seçeneğimiz var: Ya o güçlerle birlik olup hem alanda hem masada savaşacağız, ya da geçmişte olduğu gibi onların istedikleri şekilde suya sabuna dokunmadan içimize kapanacağız.

Ben şahsen Atalarıma ve şehitlerimize layık şekilde bu uğurda çarpışıp ölmeyi tercih ederim.

Dünya ikiye ayrılmış durumda: Bir yanda çıkarları için masum insanlara zulmeden, katledenler. Diğer yanda insanca muamele görmek, yaşamak için mücadele edenler.               Ben inanç, etnik köken, yaşam biçimi, milliyet sorgulamadan ‘’HAKKIN,İNSAN’’ ın yanındayım.      Şimdi sıra sizde; siz hangi saftasınız?

 

Saygılarımla

Sebahat Karagöz

( Kör Dövüşü Cingöz Amerika başlıklı yazı S.Karagöz tarafından 18.10.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.