Tınısından muafım:

Tezat çetelenin aklı yitik ikilemi,

Söze öze nispet eden tufanı evrenin,

Derinlerde vuku bulan hezeyanı hepten kopuk an’dan,

Demlenirken günbegün fırsat bulduğu kadarıyla aşk’a

Kırık bir töhmete giydirdiğim cepken,

Asılsız nidaları boykot etmeye müteşekkir adeta; yetmedi,

Saf tuttuğum yarınsız yalnızlığın sığıntı mukadderatı, demek mi

Yoksa keyfe keder?

 

Çıtasından tırmandığım safran sarısı buhran,

Bilmukabele dememe ne hacet,

Sızan rehavette dokuduğum hezimet.

Peyda olan bir düş’te saklı olsam keşke,

Nirengi noktası yoksun bir düşüşe kenetlenip de

Varsaydığım zincirleme kazanın maktulü;

Devinip tepinirken ömür,

Ah’lara sığınıp da tepe taklak olduğum piyesin en mazlum kahramanı,

Irmaklarda boğulmakla eş değer belli ki

Yağmadan rahmet

Bir katre de olsa nasiplenmeyi dilediğim.

 

Zıvanasından çıkmış heyula evren,

Sezilerimi koyup da boşluğa,

Aşkın küpeştesinde hazır ola beklediğim en rahvan, gölgeli mecra:

Bilip bilmeden kıyama durmayı mesken edinmiş bir garip beşer,

Döngünün vahametine burun kıvırmadan

Yüksünmekle müptela olmayı aynı kefeye koymayı

Meziyet bilip de,

Neşeyi yudum yudum içmeyi yürekten dilediği.

 

Anlamı kayıp ve yorgun,

Şeceresi yırtık bir çetele,

Girdabında boğulmayı marifet bilmişken,

Takılma sen hani olur da

Döküp dökeceğim bil ki ne ilk ne de son gözyaşı.

 

Ölmeyi bekliyorum sur akşamlarında:

Verilsin beratım çekmeden önce cezamı:

Sandığıma sinmiş kokusuna hasretken bilindik müfrezenin.

Köle ithamlar savurun hadi:

Fırlatın nidalarınızı mahremin mihrabına

Ve söylemezden önce son sözümü

Ve derken kulağıma fısıldarken evrenin girdabı.

 

Köle bellediniz:

Karakaşına kara gözüne bu aşkın

Ve patavatsız tümcelere hapsettiniz zehrinizi hatta

Kondurmalık aşklara geçirmezden önce kara külahı…

Ne efkârım diner ne de elası gözlerin erer hidayete.

Salkım saçak bir davetiye askısında ömrün,

Hicabı dahi dışlanmış melankolisine mahkûm edilmişim bir kez madem,

Davlumbazın altında yanmayı marifet bilmiş bir faninin güncesinde

Saklı tuttuğu infazına rağbet olmalı ki,

Sözü özü bir cümleler türetmeye haiz değilsiniz:

Bundan mıdır bunca zulüm?

Bu mudur kırık rotanız kaybolmayı marifet bilmiş o enginliğe

Sığdıramazken gönül yaramı…

 

Mahkûm edimlerde saklı tutuyorum son hükmünü benliğin;

Hele ki o kırık niyazıma sığan tütün kokusuna da çektim çekeli resti

Ve küpeştesinde mahir gölgeler oynaşırken eylülün bir vakti,

En nadir sukutu takınıyorum

Ölmeyi yeğ tutmuşken hem de bilip bilmeden.

 

Sandığımda saklı tuttuğumu sandığım mutluluk:

Gülüyorum artık o savruk çocuk yanıma,

Susuyorum gece gündüz makberi kıble bildiğimden beri;

Demleniyorum da günbegün:

Kâh kaşık çatına nazire edercesine kaderin,

Bilumum kaybı da gömmüşken kim bilir kaç seher vakti.

 

Oflara sığamazken en mendebur yalan,

Suslara nazire eden çatık kaşlı kelam,

Densizliğin dik alası be yar:

Yanıp yanacağıma kani nasıl da evren.

Sır tutmaz olmakla eş değer şu dil yarası,

Hanidir ifşa etmeyi meziyet bilmişken kalem.

( Çetele... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 29.09.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.