Güz sancıları:

Bağrında kanayan yangınların hasreti belki de.

En afili gölge

Yine gölgesizliğin yüzü vurmuşken aksime.

 

Söz kırımı üç beş muhabbet;

Asılı sancağın kan yüklü silsilesi

Yine depreşen vurgularda anlık bir izdüşümü:

Sevmelerin katsayısı sadece acı ve rükû eden tecellide

Sakla ne varsa

O hezeyandan arda kalan.

 

Telaffuz edilesi ne var ki?

Kıyısından köşesinden nasiplenmekle çıkıp da yola

Koca bir boşluğun hazin yönergesinde

İstifle istiflediğin kadarını.

 

Rotalarda devinen,

Yüz görümü rüyalar iken üstüme başıma bulaşan;

Pekmez kıvamında olsa keşke ömür denen cehalet,

Bildiğim kadarıyla mutlu olamasam da

Öğretileri birbirine eklemekle

Dingin bir peşrevde sözsüz tümcelerle

Asılı kalmışken…

 

Kınında o hacizli sağanak;

Suratı allak bullak tenezzül ettiğimden çok öte,

Kırılgan bir minvalde;

Kırıp da dümeni

Hazanı dâhil etmek mukadderata,

Son sarmalın hangi kayıp makamıysa,

Aradığımdan bu yana bilinmezi…

 

Günlerden tahayyül,

Takvimde makberi hicret dediğim hüzün geceleri

Aslında yeknesak ve

Saf kan bir yalnızlık teveccüh buyuran;

Getirebilirsen gerisini getir.

 

Solgun akşamlar,

Soygun mahlaslı şarkılar:

Gerisi teferruat, demekle ne mi geçer elime,

Sorguların yerinde dursun ey sinsi ömür.

 

Sükûtu derin bir mecaz

Ve haraç mezat sattığım aşkın küfesi:

İçinde dinginliği kayıp bir lehçe

Yine de patavatsızca çözüldüğüm bakir pencere:

Üstelik adsız sansız bir mecra

Adeta defolu geçmişin bakiyesi:

Hani olur da pay ederim ölgün geceleri.

 

Rahvan bir boyutta kaybolmuşluğum,

Adsız bir reçetede verdiğin hüküm,

Densiz bir demde tutuk dilim

Yine de her yeni günü maruzat bildiğim.

 

Yeknesak bir gönülden arda kalan,

Yetmedi günbegün solan o rahvan siluetin,

Unuttum ismini lakin

Gömdüğüm sevgi yüklü serzenişlerin.

Hâşâ, bükemem elini düzenin

Ve haylice geçkin bir rütbede boş vermişliğim:

Kuru sıkı bir tabancadan mı medet umdun

Ya da mutluluğu çok gören bir kuram:

Kayıp gölgeleri de ardımda bırakmışken.

 

Bir milat, de istersen

Ya da miadı dolmuş bir öfke:

Bakir yalnızlığın erip ereceği en yüksek mertebe:

Hıncını bileyen üç beş kelam, de istersen

Hatta tevafuk bildiğim varlığı gömme aşkların:

En derininde yüreği hırpalayan ne çok çakıl taşı.

 

Demedim, farz et;

Kibri yok sayan bir fani meylet, istersen

Ya da rükû bulduğum gönül hutbem:

Varlığımın şeceresinde gizli bil ki verdiğim beyanat:

Ansız alıngan güncemde bilfiil meşrebim.

 

 

( Güz Sancıları... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 27.09.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.