Bir yazı daha geride bıraktık. Her sabah olduğu gibi yine biyolojik çalar saatim beni saat 5’te uyandırdı. Yavaşça balkona yürüdüm fakat birazcık üşür gibiyim. Balkona çıktığımda gün yeni doğuyordu, ufuktaki kızıllığı bir süre hayranlıkla izledim. Ve gökyüzüne baktım, uçaklar yeni geçmiş olmalı ki ardında bırakmış olduğu duman şeklindeki buz kütleleri yeni yeni dağılmaya başlamıştı. Derin bir nefes aldım ve Bismillah dedim. “Hala fırsat var gün doğumuna yine nasip olduysam.” Diye mırıldanıyorum.
Aslında abdest alıp namaza koşmam gerekirken şeytana uyup sıcacık yatağıma geri döndüm. Bu sefer korka korka uyudum çünkü uykuya tamamen bırakırsam kendimi zamanında uyanamayıp işe geç kalacağım.
Ben çok rüya görürüm, uykum ne kadar bölünürse bölünsün rüyalar görmeye devam ederim. Gariptir ki gördüğüm rüyaların bir kısmını net bir şekilde hatırlayabilirim. Bazen rüyalarım çıkar hatta çoğu kez çıkıyor. Özellikle çok sevdiğim insanlarla alakalı gördüğüm rüyalar gerçek olur. Uzakta oturan bir kuzenimi durup dururken gördüysem, o gün ya da kısa süre içinde mutlaka onunla ilgili bir şey olur.
Onun dışında gördüğüm rüyalar da hep maceralı aksiyonlu film gibi olur. Sıra dışı olaylar, alışılmışın dışında insanlar, olağanüstü mekânlar süsler gecelerimi. Bu da, çok kitap okuduğumdan, çok film izlediğimden ve çok hayal kurduğumdan kaynaklanıyor olsa gerek. Her gece başımı yastığa koyarken “acaba bu gece rüyamda ne göreceğim?” diye sorarım kendime. “Amaan kâbus olmasın da” diye ekler üç İhlas, bir Fatiha okuyup Rabbimle konuştuktan sonra derin bir uykuya dalarım. Sabaha çıkacak mıyım, çıkamayacak mıyım bilmeden vücut fonksiyonlarımın bir kısmını devre dışı bırakırım.
Her sabah aynı saatte uyanıyorum ve rutin işlerimi yapmak üzere harekete geçiyorum. Hazırlanıp yola koyulduğumda sabah ki güneşten eser olmadığını fark ediyorum. Artık bundan sonra böyle olacaktı. “Yağar mı acaba? şemsiyemi de yanıma alsaydım keşke” diyorum kendi kendime. Yolum da kısa değil ki bir yağsa gideceğim yere varana kadar sırılsıklam olurum.
Neyse kulaklığımı takıp son ses hareketli bir parça açayım da günlük enerjimi depolayayım.
Her zaman geçtiğim yerlerden geçip iş yerime varıyorum ve rutin bir gün geçirip yorgun argın düşünceler içinde eve dönüyorum.
Hava düne göre biraz daha ılık, rüzgâr daha bir tatlı esiyor; ama bulutlara dokunsalar ağlayacak gibi.
Bulutlara dokunmadan hızlı hızlı eve gidiyorum.
Konuşmayı sevmiyorum eskisi gibi. İçimden gelmiyor. İşe yaradığını görmediğimden midir, çenemin yorulduğundan mıdır tükendiğimden midir bilmiyorum.
Artık konuşma ihtiyacımı müzik dinleyerek, hayaller kurarak, şiirler yazılar yazarak gideriyorum. İçime kapandığımın belirtileri de olsa bunlar, sonbaharı en güzel böyle yaşıyorum. Yazı, kışı ilkbaharı da.
Mevsimler değişiyor ben asla değişmiyorum.
( Sonbahara Dair başlıklı yazı AyşegülAktağ tarafından 27.09.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.