Zor olması gereken ne ise kolayı seçmek iken düşen payıma… İşte yanılgım ki maharet bellediğim zorluklar kadar dirayetimin sınandığı ilk ve tek mecra.

 

Seçimler kadar da sıradanlığın sıkıcı mertebesi: Bir varmış bir yokmuş… Sanırsın ki dünyayı kurtaracağım sabit bellediğim hangi mantık silsilesi ise tek kalemde rest çektiğim. Biraz münafık bir düşüngeç olsa da edilgenliğimin o tok sesine sığınıp aktif bir mekanizma bellediklerim ile peşi sıra gidiyorum artık hangi beyanat ise sür manşet.

 

Kırılgan olmanın da haddi hesabı yok hani:

 

Kaşımla yer değiştirme ihtimali mi var gözümün, demek bile müsebbibi yonttuğum aklı evvel ihtimallerin.

 

Tahayyül edilesi diril bir izlek ve sür-manşet tüm yalıtılmışlığın hazin makamı.

 

Aradığım kâh sekizinci nota kâh alfabeye sığdıramadığım mahremlerin altına imza attığım otuzuncu harf. Ya imgeler isyanda ya da biyolojik yaşımı yargıladığım o çocuk yanım. Gülüşlerin pervazındayım akabinde ve tokalaştığım anlamsızlık iken sırtıma çöken. Oysaki muteber bilirdim samimiyetin açmayacağı hangi kapı ise evren bile rest çekmişken mahrem ve yoz kalıntılarına mefta dünlerimin.

 

İkilettiğim yetmediği karbonla çoğalttığım yoksa kopyala-yapıştır yapıp ta mı tecelli etmeliydi sevdiklerimin kayıp ruhları.

 

Edilgen vasıflarım belki de… Hani kaşı gözü olmayan ifadesiz bir yumruya bakıp da yerden yere vururken iç sesinizi.

 

Ne müspet ne de menfi aslında sıradanlık nüksettikçe pervasız bir akıl oyunu benimki: Önüm arkam sobe, dercesine attığım kaçıncı ters takla ise tabii ki de illet kâbuslarımın verdiğim molalarla geçiştirdiğim o bakir korku.

 

Birisi korku mu dedi?

 

Israrcıyım ve mağlup.

 

Yengilere yüklenip de sırtını sıvazladığım rüyalardan da şikâyetçiyim. Uykumu alamadığım o koca yirmi dört saat ve tekmili birden şikâyetçi o izafi beyanatıma sığdırmışken müşkülpesent bir tınıda rehin vermekle öldürmek arasında gidip geldiğim.

 

Ölümden mi korkuyordum da intihar eden bir gölgeye gönül verdim?

 

Ölü sevicisi duygu ve vicdan yoksunu bir denklemde mi kayboldu yoksa insanlık?

 

Hanidir sorguladığım ama sürrealist bir imde takılı kaldığım yine de darağacını boylamak iken kesilen hesap yoksa yönerge yüklü bir kovuşturmada sıra dışı bir yükümlülük mü addedilen de atıfta bulunuyorum ruhumu sobeleyenlere.

 

Nameler.

 

Nidalar.

 

Nazı niyazı yoksun o edilgen muhbir çatık kaşlı velhasıl dillendirmekten hicap duyduğum…

 

Sonsuza meylettikçe başa aldığım yine de sonlanmasına kıyamadığım mecazi bir aşk hem de raks eden o mütalaa edilesi akıl rehberimi de kilitlemişken.

 

Nüansına takıldığım pür-ü pak ve asil sıra dışılığı kadar beyaz perdede kaybolmaya yüz tutmuş soluk bir kare: Biri bir elimden diğeri arkamdan kollamışken küçücük bedenimi-ki kırık bir toka ile tutturulmuş rüzgarın dilber dudağı pervasızlığı kadar da küçük bir ayrıntı iken zihnimin yorgun merdivenlerini adımlayan-ya sonrası?

 

Aklı evvel o sırdaş ve sırasız bir tecelli iken yitimlerin ardından sularken evreni boydan boya…

 

Ve derken alarmın sesi ile açıyorum gözlerimi ve tüm pervasızlığını kayıt altına alıyorum tehdit yüklü bir gölge ile kesişirken yolum:

 

Sahi, ben ne zaman büyüdüm?

 

( Sürmanşet... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 26.09.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.