Biriken hezeyanlardan çıkıp ta yola ve eremediğiniz devranın yine metruk siciline döşediğiniz mayınlar…

 

Cafcaflı hayatlar belki de körelten. Belki de cehalet yüklü tezahüratı yine beşer’in dilinden düşmeyen ya gözden düşenlere nasıl bir kimlik yüklemeli?

 

Yüksek nidalar iken nefesinizi kesen, sıra dışı roller iken büründüğünüzden kıvılcımlar saçan ve saçabildiğinizden ziyade savrulduğunuz…

 

Keşke sarmalında duyguların azıcık insiyatif kullanıp hangi badire ise aşılmayan ve hangi gölge ise kaybolduğundan bihaber ve sonsuzluğun menşeine yüklü bir dergâhı da katsak kayıpların mecalsizliğimize olan yansımasında yine payımıza düşenden soyutlansak ta sanıları zincir bellesek ve başımıza geçirsek hem de bilinmezin gergefinde ve yüksündüğümüz iken peşi sıra istiflediğimiz tüm o hayal kırıklıkları.

 

 Zordan öte imkânsızı sırtlamak.

 

Yoksunluğu alt edip cümbür cemaat binsek o rotası yüreğe kazılı trene ve hangi kompartımanda olduğumuzu umursamasak ta yol alsak varsın ağır aksak varsın harala gürele paye verirken dostluğa ve mutluluğa.

 

Sözlerden ırak bir dünya değil asla ama aşka ırak.

 

Suratlardan da ibaret değiliz hele ki maskelerin devri âlem yaptığı o hegemonyada neye ne sebeple bu denli atıfta bulunuyoruz da hangi kayıp medeniyeti sır bellemişçesine ser dahi vermiyoruz.

 

Korkak.

 

Gizemli.

 

Aykırı.

 

Asil.

 

Ve son seçenek: Asılı kaldığımız o darağacında bizlerin bilfiil astıkları yoksa mübalağa yapıp ta istifliyor muyuz peyder pey?

 

Öncesi olmayan bir hikâyede yine var olmaktansa öldürmeyi emretmiş zehir zıkkım bir evren mi bırakacağız ardımızdakilere?

 

Yine de bellediklerimizdense belirlediğimiz.

 

Korumak bir yana korunaklı hücrelerde kapana kısılmış önyargılar ve hangi mecra ise donanımlı bir ihlal ile boykot ettiğimiz.

 

Dirayet bile sorgulanırken.

 

Aşk bile hüküm giymişse.

 

Esvapları sökük prensesler iken iktidarında kırık yüreklerin ve sürgün edilesi ketum yalnızlığı yine anlamsızlığın.

 

An’dan da ırak yarınlar ise kıyısından köşesinden bile geçemediğimiz.

 

Hele ki dün’ün mecrasında, öncesizliğin yankısında ve en görgüsüz telaş iken yüz görümü öfkeler.

 

Yine de bir gölgeye rehin verdiğimizi sahiplenmek zor olmasa gerek hele ki teferruat yüklü bir bildirgeyi tek celse de beraat ettirmek belki de ötesizliğin gıyabında, sonrasızlığın tek hücre yalnızlığında tek kelime dahi etmeden sükûtun hicap yüklü sabrını yüklenmek ve kanayan o sahipsizliğin rüştünü ispatlamak…

 

Mükellef kılınmaktansa mütereddit bir mecburiyetin tüm zaafını giyinmek hele ki anadan üryan o çetrefilli sağanaktan kaçmakla da eş değer tüm pervasızlığını görmezden gelirken devrik ve asılsız bedeller kadar ücralara yığdığımızı bir bir ifa ettiğimiz belki de en dokunaklı tezahürü tüm yalıtılmışlığı tek kalemde bertaraf eden.

 

 

 

( Cümbür Cemaat... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 25.09.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.