İklimsiz bir seyri var
ömür güncemin ve ne çok muhalif sanrıda gizli iken beşerin isyanı.
Tahakkuk eden kaçıncı
mevsim, kaçıncı dokunuş ve kaçıncı nüans…
Yangından mal kaçıran
her kimse ise, asılı kaldığım yine de itiraz etmediğim.
Alıntı hayatların esir
düştüğü bir ikilem aslında beyan etmekle yükümlü olduğum ve her nasılsa bir
sırra vakıf iken dilimi tutamadığım.
Mesul olduğumdan ziyade
ihtiyaç hissetmek kadar anlamsız bir dürtü. Anlam güçlüğü çekmektense anlatmaya
mecalimin dahi olmadığı. Oysaki ilk günden beri sayfa sayfa döşediğim bir ömrü
milat bilip de dökmüştüm eteğimdeki taşları. Taşlar un ufak olana değin
acımasızca tepinsem de görüyorum ki kar etmedi.
Dokunaklı şarkılarda
hayat buldum madem ve mademki esir düştüm satırlar iken niyazla dolu, ardı
ardına peşkeş çektim kelimeleri tüm anlamsızlığı gölgelerken ve içli bir
serzenişi yok sayarken yer gök.
Bilip bilmeden
seyrettim hayatı pervazından isli gecenin ve tutundum o kırık dala ve seğirttim
bir sekmeden diğerine. Hangi peyzaj ise soluklandığım ve hangi kabul görür düş
ise peşine düştüğüm, anbean yakalandım o çisilti iken görünmezliğime perde
çeken.
Ramak kala mecbur
bırakıldığım ve çeyrek kala gece yarısına, sonlandıramadığım bir masaldan medet
umdum: Sonunu tayin etmekle yükümlü olduğum ve en karanlık kahraman iken kader.
Muhalif kılmaksa aşkı
nefrete, son vermekse acıya bilinmez bir zamana denk düşen pek de sorun olmadı
hani; meçhule giden yolda soluklandığım bir kareye sığdırdığım onca tantana.
Astığı astık kestiği
kestik sevgi mağdurları ve gıybete gönüllü insan izlekleri hatta yetmedi,
insanlığını sorgulamadan birbirini soyutlayan ne çok doyumsuz nefsin maliki…
Bir duygunun esareti
idim madem hak görmemden ziyade çarptırıldığım en ağır ceza ve ne yazık ki;
inanmakla çıktığım yolda, tüm inandırıcılığı ile soyutlanmışken hayattan
tuzağına düştüğüm.
Sırra kadem basan hangi
duygu ise bilfiil sorgulandım.
Yoldan çıkan hangi
dürtü ise konuşlandım bilinmezin indinde.
Dünya çok kirli. Deli
gibi evini ve kapısının önünü şartlayanları hayretler içerisinde seyrediyorum.
Arkalarını dönüp gidiyorlar ve gün yitip gidene kadar kirli ruhları ile
ağızlarına geleni söylüyorlar birbirlerinin ardından.
Gözlüğümün silecekleri
aralıksız çalışıyor yine de işe yaramadığı ortada.
Aklımın kancalarına astığım
cümleler fazlasıyla buyurgan. Sayısız emir kipi ile doluyum.
Durmaksızın iç sesimle
çatışıyorum her satır arasına koyduğum ünlemleri pekiştirircesine talimatlar
yağdırıyor.
Gönderemediğim boyutsuz
kaygıların yüreğimde yarattığı sıkıntıyı bertaraf edemezken, sağanaklarda
kaybolan ucube filikalarda tıkış tıkış tüm yolcular.
Soluduğum mertebenin
kuytularına sığdırdığım anlık bir nizamla peyda olan…
Satır başında nükseden
ayak seslerinden muzdarip bir nokta’nın kifayetsizliği belki de. Her çalan zil
sesine koşar adımlarla ulaşıp da bulmayı arzu ettiğim varlığın yoksunluğu belki
de müptelası olduğum o hiçlik duygusu.
Sefil bir tümceye tüm
sitemim yoksa arz edilen sitem mi de uzağında kaldığım her an yenik düşüyorum
heyecanıma? Ve soluduğum havada moleküllerin durağan simgesine rast gelip de
ayrıştırmaya mı çalışıyorum çatık kaşlı o mendebur gölgelere sığınan asılsız
gıybet ve düşkün riyaları?
Söylencesi ki muhatabı
belki de en ezik muhafız alayı ve her nasılsa yapılan o resmigeçitten alıyorum
payımı, duraksadığım her an ve her satır başında yumurta kapıya dayanmışken, en
bayat ve en çürük ihlalini insan nefsinin, bir şekilde nasipleniyorum. Ne mi
var bunda, dediğinizi duyar gibiyim belli ki ihaneti nefsin ki benlik
taşıdığından ziyade taşıyamadıklarını sorguluyor.
Mübalağa eden hangi
söylencenin nazarında ve hangi imin telaffuzunda el yordamı ile günden geleceğe
uzanan o serkeş tınısında bilfiil ve zamandan ayrı düşen yabancı bir süreç iken
devinen ve rast gele attığım her çentikte varsıl bir gözyaşına mağlup gelen
anlık hüzünlerin girdabında söz konusu etmeye değmeyen hangi sırdaş imge
olabilir ki, varla yok arası bir mağlubiyet iken payidar kılınan.
Susmaların bir suç
olduğu hele ki söz öbeklerinin kısıtladığı hürriyet kadar da arz-ı endam
etmişken sayısız kayıp vicdan.
Bir sureden diğerine
seğirtirken ve gecenin indinde günü duyumsayıp tefekküre dalmışken ve her
nasılsa telaffuzu imkânsızlığın indinde bir galibiyeti kucaklama arzusuyla…
Asılı ne çok kayıp
izlekte yine saklı onlarca tezahür, tüm anlamsızlığı ve kayıtsızlığı ile
ifadesiz suretlerde saklı duran montajı usta ellerce gerçekleştirilmiş ve hicvi
insanlığın çok ama çok uzağında. Belki bir gönderme belki bir yordam belki de
kazan kaldıran hakkaniyet yine de yüz göz olmamam adına yüz görümü bir sevinci
bile payidar kılmaya gücü yetmeyen tümden gelen bir hezeyan kadar da aykırı bir
coşkuyu belki de göreceli bir hüznü hızlıca tüketirken ki tüketildiğinin çok
uzağında, aklıselim bir gölgeyi bile adamdan sayan kayıp bir rota yine
bilinmezin indinde ve tüm kayıtsızlığı ile pervazlardan sarkan o doğaüstü gücü
ile hükmettiklerine kani iken.
Tüm gerçekçiliği soyut
bir kelamdan öteye gitmeyen.
Aşk’ı yalandan bir
geçiştirme ile sadece imlere sığdırıp ve gündelik lisanlarda tüketen.
Tüm yolsuzluğun girdabında
ve her nasılsa yoldan geçen bir tamlamanın belirteci olmaya aday iken her
müşkülpesent ve soytarı varlığını en üste taşıyan.
Seğirttiğimiz hangi
sekme ise, ucuna takılı kalıp bir baltaya sap olamazken, sorguladığımız
yetilerimiz ve bir o kadar yetersizliklerimize odaklanıp içine düştüğümüz o
kısır döngü.
Eksiler ne yazık ki tüm
artıları da götürüyor bu bağlamda matematik ve hayat inanılmaz orantılı ve bu
korelasyon sayesinde bir türlü müdahil olamadığımız o denklemde iz peşindeyiz
üstelik elimizde yeterli veri bulunamazken ve her nasılsa çözmeye yelteniyoruz
aklımız sıra, derken odaklandığımızdan uzaklaşıp uzaklara savruluyoruz yetmedi
elimizdekileri de savuruyoruz ve nihayetinde yitip gitmelerden mütevellit bir
sapma sayesinde üzünçleri çoğaltıp denk düşüyoruz bilinmedik bir hazanda
kaybolmuşluğumuzla, bir yandan ahkam kesip bir yandan aynada aksedene
aldırmadan ya da aldırmaz görünüp.
Her kim ise uzatmaları
oynayan ve her nasılsa bir bebek masumiyetinde hayatın seyretmesinden ziyade
saplandığımız o balçıkta boğarken umudu ve dalarken en derine düşmeye ramak
kala düş/üş/e aldırmadan.
Bir düşten mi ibaretiz
de aniden kayboluyor baloncuklarda devinen söylemler?
Bir düşüşten mi
ibaretiz yoksa her aklı evvel sanrıyı gerçek sayıp, bir baltaya sap olamazken
içimizden geçenler ve nihayetinde şekillendiğimiz ya da şekillendirdiğimiz…
Hangi ganimet ise kayıp
ve hangi hezimet ise yokluğu hissedilmeyen yine de esrikli bir aklın güncesi
iken her yeni gün ve her yeni kayboluş…
Günler torbada ve bir
elimiz havada, rest çekmişken kadere.
Sığdığımızdan ziyade
sığındığımız ya da sığdıramazken tıkış tıkış dolu iken akıl ve vicdan ve o
hezimette denk düştüğümüz asılsız bir söylencenin kaderini paylaşırken
içimizden geçenler ve gerçeği görmezden gelip inandığımız onca yalan hatta
kendimizi bile unutup unutulmaya mahkûm tüm gerçek ve yalın o gidişattan arda
kalan.