" Nasıl unutacağım o gözlerini, içimdeki mavi hüzünlerle ey sevgili? "


 


Yıkıntıları başka yıkıntılar izliyordu. Toprak birkez yürümüştü artık, ne Musa, ne İsa, ne de Muhammed  güç yetiremezdi durdurmaya. Yahudisi, Hristiyanı, Müslümanı kendi dininden ezberlediği duaları kendi dilince seslendirerek, Tanrı’ya yakarıp yıkıntıların altına gömülüyordu.


Her ölüm geceydi. Her gece yas içindi. Artık, bütün ’söz’ler, bütün ’ben’ler, bütün ’ideal’ler, bütün ’dil’ler  dilsizdi. Gece, dilsiz ölümlere gebeydi...  


Kim derse ki gündüzün gözü her şeyi görür, yalan söylemektedir. Görülen taş, toprak yığınıydı, görülmeyenler ise canlı kalması muhtemel bedenler. Enkazları kazıp kaldırmak bir dağı yerinden kazıp kaldırmak gibiydi.  Güneş’in sıcağı taşa toprağa değdikçe ateşe kesmişti her yeri.  Her şey kendince zulmünü yapıyordu. Umutsuz beklentilere, beceriksiz edimlere, vurdum duymazlığa, ilgisizliğe kalmıştı yaşam. Yaşam sinsiydi, sinsi ihanetleriyle.  


Üçü beş geçmeden önce, sevişmişlerdi delice; gusül abdesti almaya bile zamanları olmamıştı. Cenabet bedeniyle yedi saat yatmıştı enkaz içinde. Yedi saat sonra çıkartılabilmişti gün ışığına. İnsanın bedeni aydınlıkta olsa da ruhunu karartandı ölüm. Ölümün kendisi başlıbaşına zulümdü, hayatın tüm olumsuzluklarını peşinden sürükleyip insanın önüne seriyordu.


Ölümün eviydi mezarlıklar.


 


“Sensiz kaldım yollarında yar! Sen… Her zaman, her yerde sen…. Her şiirde, her şarkıda, her cümlede sen… Sen benim her şeyimdin... Nasıl varabildin varılmaz diyarlara? Beni inatla yaşatmak için o kadar çabaladıktan sonra, kendini ansızın nasıl yok edebildin? Bir ölü kadar duygusuzsun sevgilim…"


“Belki, ondandır şiirlerde acılar! Bizi, bizsiz bıraktı bu ölüm. Duygusuz bıraktı… Şiirsiz bıraktı… Etkin Mikroorganizmaların mucidi Teruo Higa henüz bulamamış bu acıya ilacı... Zaman da... Acz’içinde geçip gidiyor üstümden.” 


" Soğuk rüzgarlarında savruluyorum, tutuver ellerimden… Yalvarırım, bir daha göreyim gözlerini… Bilirsin ki, o sıcacık bakışların benim herşeyim. Geçmiş bakışmalarımızdaki gibi, ısıt gözyaşlarımı yanaklarım üşümeden.”


“Sil göz yaşlarını! Duymasın kimse hıçkırıklarını; görmesin kimse çaresizliğini…”


“Hiç kimse yok hayatımda, inzivadayım... Ölü bakışlı yalnızlığın balkısıyla, sana kavuşabilmek için, mezarımı kazıyorum kafatasımda.”


"Ömrün hep yanlız geçmeyecektir yakışıklım. Çok geçmeden gün ağaracak elbet, her ağaran gün daha da unutturacak beni sana, gözlerin gözlerimi tanımayacak, her düşte olduğu gibi..."


"Hayır! Bu düş hiç bitmeyecek! Ben seni düşlemek için geceleri bekliyorum. Sevinç çığlıkları doluşurken sokağa, kavuşanlar için; ne yaparım ben, güneş doğsa da sensiz? Ve bir sonraki geceye kadar saklı kalıyor düşlerim. Kimbilir kaç karanlığa, kaç uykusuzluğa sığdıracağım onları?"


"Düşlerin karalıkların sonsuzluğu içinde kaybolacak. Beni çok sevdiğini, hiç bir düş, bir daha anımsamayacak… Benim dünyam hep karanlık kalacak, ama senin için güneş doğacak."


"Sen karanlıklar içindeyken ben Güneşten nefret edeceğim!


"Her umutsuzluğun önünde bir açık pencere vardır. Zifiri karanlık bile varlığını gözler alışana kadar korur. Hiçbir gece yalnızlığı sürdürecek kadar karanlık kalmaz…"


"Seni çok özlediğimi duyup bir dönsen, tüm karanlıklarım aydınlığa dönüşecek zaten…"


"Mezarımın üstünde kına kokulu saçların, hüzünlü bir özlem gibi sevgilim... Cennetten kovulup cehenneme konulacağımı bilmesem, bir elma kopartıp yiyeceğim, senin dünyana dönmek için… Kavuşmak meşakkatlidir. Sabredip beklemelisin kavuşuncaya kadar…”


“Bekleyerek, daha kaç tane zaman, eksilecek kumbaramdan? Sen gelmesen de ben geleceğim sana… Sansürlemeli zamanı, çabuklaştırmak için ölümü.… Dünya döndükçe dönüp durdum ben de, yoruldum. Yorgunluğu, /yok olmanın koynunda/ duyumsamayacağım. Çekmecede günahlarım, hepsi zebani korkusuyla ihanette... Kaç günahımı kaydetti  kirâmen kâtibin meleği? Kaç günahla günahkârım? Günahlarımın yanında öyle masumum ki! Ölü gömücülere lanet okuyabilirim... Kazdıkları çukurlarla devam etsinler dünyayı kemirmeye. Kefen bezim yüz elli santim eninde on beş metre amerikan, makatıma sokmaya bir kaç pamuk paketi, /taret bezi, // kusak, //peştemal, // havlu, // maske, // eldiven, //sünger, // kafirun, unutmadım hiç birini, hepsini koydum sandığıma. Sabunlarım gül kokulu, bir kaç damacana da gül suyuyla beraber. Yıkanmaya hazırım. Belki paklanır günahlarım, üç külhuvallah, bir elhamla...”


 


*


 


"Yaşlı adam, neden geldin? Gelmeni istemedim ki ben!”


“Zamanlar paylaşılmalıdır. Sen, senin payına düşeni iyi veya kötü, yaşadın. Şimdi, yaşamak sırası bende…”


"O yokken yaşamak niye? Öl sen de!"


"Hayır! Sevgiyi ve dostluğu yaşatmak için yaşamaya devam etmelisin benimle…"


( Yas… başlıklı yazı AliKemal tarafından 29.08.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.