DÜNDEN  BU GÜNE  KİLİS

        

Ahmet AYAZ

Gaziantep Güneş Gazetesi  29 Ağustos  2016-08-29

…………………………………………………………………………….

 

     Bugün çocukluk yıllarımdan kalma küçük anılarımla Kilis’ten söz edeceğim. Ülke genelinde  Kilis’in, kültür sanat ve edebiyatta bir adım önde olduğu gibi, Kilis’in esnafı  ve  sanatkarının da bir adım önde olduğuna inanıyorum.

         1953-54-55 yılları idi. Oğuzeli’nin Yakacık (Zıranba) Köyünde ilkokulda okuduğum yıllardı. O zamanlar eşek  üzerinde  2  sandık. Sandıkların içinde sabun, cep aynası, tarak, krem, dikiş iğnesi, dikiş yüzüğü, dikiş  ipliği  gibi malzemeleri satan attar dediğimiz  insanlar,  köyleri dolaşırlardı. Bir  Kilisli sabuncunun, sabun sandığında asılı ipte kahkeler olurdu. O zamanlar tanesi bir yumurtaya satılırdı.  Anne annem yumurtaları bir kulpsuz tahta külekte biriktirirdi. O tahta külekte her hafta 30.35.40 kadar yumurta birikir, Kilisli sabuncu gelince bize  3-5 tane kahke alırdı. Fakat bu kahkeler kaç gün kalırsa kalsın,  özelliğini bozmazdı. Kurumazdı, tatları değişmezdi.

       Bir gün rahmetli babam Halaf  Ayaz beni Gaziantep’e getirdi ve sordu “Oğlum ne yersin? Sana ne alayım?” Ben hemen kahke dedim. Babam bana kahke alıyor ama, benim istediğim  kahkelerden  değil. Babama izah etmeye çalıştımsa, babam bana şöyle bir cevap verdi. Oğlum o kahkeleri satan sabuncu Kilisli. O kahkeleri Kilis’ten getiriyor .  O Kahkeler Gaziantep’te yapılmıyor dedi. Ben Gaziantep’te kahkelerin tadını alamadım, Kilisli sabuncuyu  beklemeye durdum.

       Bir de karasaban yapan yine Kilisli bir marangoz gelirdi.  Buna  “”Kilisli Nacar” derlerdi.  Güz gelip, çiftçiler ekime başlamadan önce,  o  usta köyümüze gelir yetişirdi. Malzemeciyi köye kendisi getirirdi.  Fakat alış verişe karışmazdı. Kendisi yapacağı karasabanın malzemesini seçip alır, fiyatına karışmazdı. Kara sabanı yaptıracak olan adam kim ise, ödemeyi de  o yapardı.  Bir gün köyde saygın bir kişi saban yaptırmak için malzeme getirdi. Kilisli Nacar, bu malzeme  olmaz, bunu yapamam dedi. Adam,  yahu  uydur diye ısrar edince, Kilisli  Nacar öfkelenip malzemeleri  elinden beş metre öteye  fırlattı. Yahu dediler sen adamın elinden malzemeyi alıp attın ama,  o adamın kim olduğunu bilmeden attın. O falanca kiya dediler.  Kendisi “Ben kiya veya aza  diye  bir kimseyi tanımorum. Ben malzemenin iyisini  getireni tanorum. Bana uydur diyorsunuz. Adamın getirdiği malzemeler yaş idi. Ben onu uydururum, ben gittikten sonra sabanın boğazı açılır. Adam o sabanla çift süremez. Daha  sonra da, aha Kilisli Nacarın yaptığı saban diyeceksiniz değil mi?  Ben de bunu demenize müsade  edemem,  beğenmediğim malzemeyi  de  kullanmam dedi.

       Ayakkabı alırlardı. Örneğin  kırmızı yemeni. Babam  ayakkabıya baktığı  zaman, yemeninin iyisi Kilis’te dikilir. Ama, bir ayakkabı almaya da Kilis’e  gidilmez ki  derdi. Buradan da anlaşılıyor ki,  usta yemenicilerin Kilis’te yetiştiği.

       Tabii ki, kültür sanat ve  edebiyatımıza dönersek, ben, Muallim Naci, Rifat Bilge, Alaaddin Yavaşça, Nejat Uygur Türk Halk  Müziği Sanatçısı  Aynur  Gürkan’ın sesinse  hayrandım. Sanatının en parlak döneminde  trafik kazasında yaşamını  yitirdi. Bunun gibi kültür sanat edebiyat adamlarının adlarını  çok geç öğrendim. Fakat günümüzün  Ahmet Barutcu’su, Muhlis Salihoğlu, başta  olmak üzere, Ahmet Elmalı,  Fikret Oğuztürk  gibi isimler kilis’te birer değerdirler. Hele Mehmet Karakaş, kendi halinde yazıyor,  çiziyor.  Ama bir Kilis sevdalısıdır.  Prof. Dr. Hikmet Celkan, değer biçilmez bir zat’ı  muhteremdir. Dr. Mehmet Hanifi Aliosmanoğlu ciddi anlamda bir şairdir. Bende bütün kitapları var ama, “Sonbahar Yalnızlığı”  adlı 338 sayfalık kitabının kaçıncı kitabı olduğunu bilemiyorum. Kitabının arka kapağındaki bir dörtlüğü sizinle paylaşmak istedim. “Bulup mutluluğu, sevgiyi canda, Şiirle, şarkıyla geçmiş bir ömür.  Dünya denilen şü muhteşem handa, Aşkı yudum yudum içmiş bir ömür” demiş. Gerekse Kilis Kent Gazetesinde, gerekse Zeytin Dalı  Dergisinde, Dr. Mehmet Hanifi Aliosmanoğlu’nun ismine rastlamadım. Bana göre bu  bir eksikliktir. İnşallah bu eksik de tamamlanır diye düşünüyorum.  Benim bildiğim kadar Kilis, Kilislilerin kıymetini bilir ama, bahse konu  zat’ı muhterem nasıl olmuşsa Kilisin gözünden kaçmıştır.  Yoksa, Aliosmanoğlu  Kilisi mi  unuttu desem, mümkün değil. Benim Kilis’in kültür sanat ve edebiyatını, sanatını ve sanat adamlarını, birkaç dakikada kaleme  alıp da anlatmaya gücüm yetmez. Fakat Kilis’i  de bir türlü beynimden silip atamıyorum. Sağ olsun Muhlis Salihoğlu dostum. Bana Zeytindalı Dergisinin her gelişinde, sözünü  ettiğim dergiye yazmayı,  kendime bir borç olarak biliyorum. Ben buradan Kilis’e Selam, Kilisli dostlarıma selam, Muhlis Salihoğlu  dostuma selam  derken, Mustafa Sağ kardeşime de teşekkür ediyorum. Çünkü Kilis Kent Gazetesinde çıkan yazılarımı facebook ta benimle paylaşarak, beni haberdar ediyor.  Ben, bu günlük de bu kadar diyorum.

       Saygıdeğer okurlarım; Beni  unutmayın, sohbet köşemde  yine buluşayım. En güzel ve mutluluk dolu günler hep ve hepimizin olsun diyorum. Hoşça  ve  dostça kalınız.

( Dünden Bu Güne Kilis başlıklı yazı Ahmet AYAZ tarafından 29.08.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.