Mehter marşı arka fonda önde yeniçeriler savaşlarda mı anlatılmalı…

Spor müsabakasında birinci gelip, istiklal marşı okunması şeklinde mi yaşanmalı?

Asrın ihtiyacı olan acil bir buluşu bulabilecek milliyetçi gençler yetiştirerek mi gururlanmalı?

Dinine sadık, hafız olmuş, Yunusları, Mevlanaları anlatıp onlarla gurur duyarak mı?

Şimdiki asrımı yoksa geçmişin parlak anlarını mı anlatmalı;

Gençliğe... Görmemek için darbe ya da terör ile yaşanan acıları, tarih sahnesinde!

 

Çıkarı olan ya da duyguları sömürmek olan kişilerin yanında yer alanların dışında, tarihini gerçek manada öğrenme peşinde olan kimseler yok. Varsa yoksa vakit geçsin de, varsa yoksa eğlence olsun, varsa yoksa cepler dolsun da… ömrümüzü bir an önce bitirelim sevdasındayız. Konuşulunca ettiğimiz sözlerin tesiri yok bu yüzden. Ama konuşmaya aç, öğüt vermeyi başımızda taç kabul etmiş bir toplum olduğumuz kesin. Çoğu kimse tarihini merak eder durumda görünmüyor. Geçmişte, Muhteşem Yüzyıl filmi ile saklanmış, kabuğundan dışarı fırlayan tarih, esas mesajlarından uzak bir magazin havasında anlatılıldı.  Kimsenin eleştirmediği ve çok izlendiği için diyorum, içindeki gerçekleri de kimse merak etmiyordu. Devlette, vatandaşta ve aile bazında azıcık sesler gelse de bu manada,  çok uzun süre yayında kaldılar, oynayanları dünyaca şöhret kanıp paraya para demediler. Senaryosunun içeriğinde ve yanlış mesajlarında direterek yayınlanmaya uzun süre devam ettiler ve bu dizide tarih oldu-unutuldu. 

 

 

Allah’tan bu dizi sırasında Fetih 1453 filmi ortaya çıktıda, bir nebze tarih nasıl yazılır ve oynatılır gösterilmiş oldu. Uyuyan kişileri uyandırdı. Dolmayan sinema salonları dolduruldu böylece. Bu filmi görmek isteyenler bilet bile bulamadan evlerine geri dönmek zorunda kaldılar. Şimdi, aradaki farkı gören ve hisseden hatta eleştiren bir meraklı kitle var. Diriliş dizi filmi ile bu arayış nerdeyse son buldu. Yanlışından gencine, oynayacak günü iple çekmekteler... 

 

Muhteşem Yüzyıl filmi oynadığı yıllarda, İstanbul’a giderken, bir seyahat firmasının terminalinde gideceğim istikamet için minibüs beklerken, kantincilik yapanlarla sohbet etmiştim. Sıradan bir kişi, üniversite bile okumamış halktan biri, uzunca ve samimi olarak konuşmuştuk. Laf dönmüş dolaşmış Muhteşem Yüzyıl filmine gelmişti. Kantinci, dizi hakkında çok kötü sözler söylüyordu, evinde o filmi kimsenin seyretmesine izin vermediğini, niçin toplum olarak duyarsız olduğumuzu konuşup durdu. Şaşırmıştım. Anlamıştım ki, halk içinde duyarlı insanlarda var ve tepki gösteriyorlar kendilerince.  Konu hakkında internette yazdıklarımı paylaşmıştım. Dinledikçe mutlu olmuştu, hatta çay ikram etmişti o sırada baba. İçecek oluyorumdum ki, içemeden servis gelmiş, helalleşip ayrılmıştık.

 

Halk arasında geziyorum. Amerika’yı öven, oraya özenip gitmek isteyen veya Almanya, Fransa ve daha nice zengin ülkelere özenen nicelerine tanık oluyorum… Neden diye soruyorum, onlar süper güç bizse fakiriz diyorlar. Çünkü ne tarihimizi doğru öğreniyorlar nede onların sömürdükleri ülkeleri ve iğrençliklerini dile getirecek bilgileri yok.  Onlar güçlü ve bizse onlara tabi olmalıyız önyargısı hâkim. Bu yüzden bir spor müsabakasında eğer onları yenmiş ve birinci olmuşsak, “Destan Yazdık…” haberleri ağızdan ağıza dolaşıyor hızlıca. Aşağılık kompleksinin bilinçlice verildiği tepkiler bunlardı ne yazık ki…

 

Yurt dışına gittiğimde, Türkiye’denim dediğimde, tepkiler çok güçlü bir ülke oluğumuz yönünde geliyor. Çünkü tarih bilgisi onlara doğru yönde ve özgürce veriliyor. Belki düşmanca hisler var içlerinde ama bu gerçeği dillendirmekten de kaçınmıyorlar. "Ya Osmanlı uykusundan uyanırsa ve tekrar dünyaya bu düşünce ile Türkiye hükmederse!" diye korkuyorlar. Hala Osmanlının yaptıklarını gerekçe gösterip toprak talebinde bulunma, ülkemizi bölme uğruna oyunlarını oynuyorlar. İçimize fitne sokuyorlar, bizi bir sebeple birbirimize düşman ediyorlar. Eğer halk gerçek tarihine yönelse, içimizden ona sahip çıkacak bilinçli bir Avrupalı gibi halk türese bizimle bu şekilde uğraşıp da boşa kanlarımızı dökecek, iğrenç eşkıyalar ve teröristler beslenerek yaşayabilir miydi çevremizde… İçimizde düşmanca tohum ekip büyüyen bir fetö eşkiyası doğar mıydı? O asker, halkına silah doğrultup, düşman gibi öldürmek ister miydi?

 

Amerika’ya çok düşman halklar var. Ama niçin çökmüyor ya da bölünmüyor? Sebebi çok açıktır ki, orada yaşayanlara öylesi bir dünya sunuluyor ki, böylesi dertlere ihtiyaçları olmayacak bölünmeler gerçekleşmiyor. Eğer bir dertleri mi var, grevdeki yürüyüşlerde hak arayışları da normal görülüyor ve kişilere verilmiş doğal hak olarak da sergileniyor… Çalışma ofisinde sigara yüzünden kansere yakalanan kişi, sigara içeni mahkemeye veriyor ve kısa sürede tazminatını alabiliyor. Hak arama bizdeki gibi uzun zaman almıyor. Halka zulmedilmiyor. Çalana mükâfat verilmiyor.  Kişiler ilk önce nasıl ayakta duracaklarını ve haklarını nasıl savunabileceklerini güzel bir eğitimle alıyor. Biliyorlar ki, eğer bu hak eşitliğini sağlamazlarsa demokrasi hakim olan Amerika’yı kaybedecekler…

 

Japonya’da çok az bir maaşla çalışan mühendise soruyorum “ Niçin daha fazla maaş alabileceğin bir yerde çalışmıyorsun?” o net bir şekilde diyor ki, “ bu şirket bizim şirketimiz. Çocuklarımızda burada çalışacaklar gelecekte. Bu yüzden çok çalışıp çok daha fazla üretmeliyiz. Hem çalıştığımız kurum ayakta kalmalı ve böylece ülkemiz de!” Oysa ülkemizde bir çalışana eğer daha fazla maaş veriyorlarsa yurt dışında çalışmaya razıdır insanlar. Ülkesi değil, menfaat ön planda oluyor. Bu yüzden biz Japonya ya da Amerika gibi değiliz. Özellikle bu aşağılanmışlığı ve bencilliği yok edemediğimiz sürece…

 

Dünyaya hükmeden Osmanlıyı iyi anlamalıyız, anlatmalıyız gençlerimize. Her yönünü en doğal şekliyle… Ne zaman başarılı olmuştur ve ne zaman iktidarı ve topraklarını kaybetmeye başlamıştır iyice anlamalıyız.  Kurtuluş savaşını ve Çanakkale’de verilen mücadeleyi iyi düşünmeliyiz ve anlamalıyız da... Türk’ün Türk’ten başka dostu yok, olmayacak da, her ne kadar yüzümüze karşı iyi görünseler de. Kardeşliği ve komşuluğu selamlaşmayı yaygınlaştırmalıyız aramızda. Bunu yapabilmek için o kadar çok örneklerimiz var ki… Sevgili peygamberimiz(sav), Mevlana, Yunus Emre ve niceleri… Geçmişini inkâr edenin geleceği asla olamaz. Geçmişimizi en duru haliyle korkmadan açabilmeli ve öğrenmeliyiz. Çocuklarımızı okullarda aldıkları tarih derslerini sevdirmeli, bir matematik ve fen dersi kadar ders saati ile milli şuuru vererek onlara tarihi öğreterek sevdirmeliyiz. Kırık notları görmek yerine, sevgiyle öğrendikleri ve çok iyi notlar aldıkları ders haline gelmeli tarih dersleri…

 

Darbe sonrası gelişen bu milli şuuru unutmamalıyız. Adaletin hakim kılındığı bir Türkiye'yi yeniden inşaa etmeliyiz. Dünya değişiyor ve bizde değişmeliyiz. Değişmezsek, en acı şekilde değişeceğimizi unutmamalıyız…

 

Saffet Kuramaz  


( Tarih Bilinci Olmalı başlıklı yazı safdeha tarafından 27.08.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.