ORTA DOĞU ÇÖPLÜĞÜ

Son zamanlarda oldukça ilgimi çeken bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Hiç dikkat ettiniz mi ?
Batılı dostlarımız nasıl üzerimize titriyor,kendilerinden çok bizi düşünüyorlar !!
Meğer ne kadar çok severlermiş bizi !!
Bizim özgürlüğümüz,huzurumuz,barışımız onlar için ne kadar önemliymiş !!
Şimdiye kadar biz onları yanlış anlamışız meğer !!
Araştırmayı çok seviyorum ve okudukça, kafam daha da karışıyor.
Biraz 19. yüzyılı araştırdım.Gerçekten de bu milletler ; medeni,insan hak ve özgürlüklerine saygılı,demokrat insanlamış!!
Basit,herkesin anlayacağı bir dille okuduklarımdan edindiğim bilgilerin bir kısmını paylaşmak istiyorum sizinle.
Ülkemizin de yer aldığı Orta Doğu ; dünyanın  en zengin,en verimli topraklarına sahip olmasına rağmen
son 100 yılda en çok kan dökülen,en huzursuz ve en acılı insanların yaşama tutunmaya çalıştığı bir yer.
Peki bu topraklar neden kilometrelerce uzaktaki ülkelerin ilgisini çekiyor?
İlk aklıma gelen şeyi, sömürgeciliği araştırıyorum ve yanılmadığımı anlıyorum.
Sözlük anlamı : genellikle bir devletin başka ulusları, devletleri, toplulukları, siyasal ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılması veya yayılma istemidir.

Sömürgeciler genellikle sömürdükleri bölgelerin kaynaklarına el, iş gücüne, pazarlarına el koyar ve aynı zamanda sömürgeleri altındaki halkın sosyo-kültürel, dini değerlerine baskı uygularlar.
Aynen de böyle olmuş.
Tarihe baktığımızda Avrupa'yı sömürgeciliğe iten faktörün tamamen ekonomik olduğunu görüyoruz.
Sanayi devrimi başlayınca, özellikle bu konuda başı çeken ; gerek donanması gerekse, güçlü 
ticaret filolarıyla taşımacılığın kralı İngiltere ,ada ülkesi olması nedeniyle Avrupa'daki derebeylik mücadelesi,
savaşlar ve mezhep kavgalarından uzak kalmış,diğer ülkeler karmaşa yaşarken onlar sanayileşme yolunda dev adımlar atmışlar.
1763'de İskoçya'lı James Watt buharla çalışan makineyi icat edince Dünyanın 1 numaralı sanayi ülkesi konumuna gelmiş.
Önce kendi insanını kadın,çocuk demeden kurduğu fabrikalarda acımasızca çalıştırmış.İnsan gücünün yetmediğini görünce; Afrika ,Avustralya ve Hindistan gibi ülkelerden köle ticaretine başlamış.
     Üretim arttıkça nüfusları bu üretimi tüketemez olmuş ve ortaya çıkan fazlalığı dağıtacak alanlar aramaya başlamışlar.
Sonra endüstrinin ham madde yetersizliği ortaya çıkmış, bu nedenle de Avrupa'nın sınırlı ham madde kaynakları karşısında 
yeni kaynaklar sağlayacak, yeni topraklar elde etme zorunluluğu doğmuş.
Önce kömür rezervleri konusunda 1 numarada olan Güney Afrika'dan başlayarak, Hindistan'a kadar birçok geri kalmış ülkeyi sömürge haline getirmişler.Bir yandan oralaların insan gücünü,diğer yandan yeraltı kaynaklarını sömürmeye başlamışlar.
       1853 yılında Polonyalı Ignacy Lukasiewicz'in petrolü gaz lambalarında kullanması bir dönüm noktası olmuş ve bu tarihten sonra da petrolün önemi her geçen gün daha da artmış.
1861 yılında Mirzoeff adlı iş adamı Azerbaycan-Bakü'de ilk petrol rafinerisini kurmuş.
19 yüzyılın sonlarına doğru petrolle çalışan motorun bulunmasıyla petrolün önemi de ikiye katlanmış ve gözler Orta Doğuya çevrilmiş.
     Afrika ve Hindistan'dan gelen kömür hem masraflı, hem de çok zahmetliydi. Ne yapıp yapıp petrole ulaşmaları lazımdı ama orada Koskocaman bir Osmanlı İmparatorluğu vardı ve işe O'ndan başlamak gerekiyordu.
Önce azınlıkları çeşitli yalanlar ve özgürlük vaadiyle kandırıp, isyanlara neden oldular. Tam 623 yıl bu toprakları elinde bulunduran Osmanlı; köklerinin derinliğine ve bu topraklarda yaşayan insanlara olan güveninden  mi yoksa yöneticilerinin basiretsizliğinden mi bilinmez ,olaylara zamanında vakıf olamamış, çok kısa bir süre sonra da; bir bir buraları kaybetmiş.Dört bir yandan kuşatılan 7 asırlık koca imparatorluk 3-5 yılda  paramparça olmuş ve sahip olduğu topraklarda emperyalist ülkeler tarafından  küçük küçük devletcikler kurulmuş.
Yetmemiş  623 yıl boyunca başta inançları olmak üzere, kültür olarak da birbiriyle uyum içinde yaşamış bu insanları, duygusal olarak da araya fitneler sokarak birbirlerinden koparmışlar ve düşman etmişler.
Mezhep kavgaları,etnik kavgalar o gün bu gündür hala devam ediyor.
Bu topraklar, onlar için hem yeraltı kaynakları açısından, hem de ürünlerini satabilecekleri bir pazar olması açısından çok çok önemliydi çünkü
     CANIM TÜRKİYE' m de 80 milyon nüfusuyla onlar için sömürge değildi elbette ama mükemmel bir pazardı, ta ki kendine gelene kadar. 
     Eskiden '' Sizin bir şey yapmanıza gerek yok,bakın bizde her şey var,biz size veririz!! '' diyorlardı.
Öyle ki ;istihbaratımızı bile onlardan alıyorduk. Biliyorsunuz istihbarat sadece askeri alanda olmuyor,ekonomik alanda da istihbaratımız tamamen onların elindeydi.
Düşünün ; uluslararası bir fuarda,  bir yıl önceden araştırmalar yapıyorlar, günü geldiğinde bütün bağlantılar hazır,onlar oralarda mal satıp kasalarını doldururken, biz turistik gezi sonunda güzel anılar,yüzümüzde tebessümle  eli boş dönüyorduk.
Biz sömürgeleri  değildik onların ama çok büyük bir pazardık. 
Ne zamanki Türkiye uyandı ;'''Bu Dunyada ben de varım !'' deyip, sanayisini güçlendirmeye ,yeraltı kaynaklarını ortaya çıkarmaya başladı,sömürgeci devletler bunu hiç hoş karşılamadılar,panik içinde Arap baharını başlattılar. Kuzey Afrika'dan başlayıp önüne gelen çöpü,
pisliği süpürüp, sınırlarımıza yığdılar. Amaç Türklerin hiç olmazsa bu ülkeleri uyandırmaması ve yeniden eski beraberliğin başlamaması.
Bize gösterdikleri sevginin NİNNİ (!!) olduğunu geç farkettik.
     Bu yüzdendir ki  atalarımıza yaptıklarını yapıyor, çeşitli terör örgütlerini pervasızca üzerimize salıyor ve arada parmak sallıyorlar:
''Aklını başına topla, dediklerimizi yapmazsan seni de Osmanlı gibi parçalarız !!''
     İşte olan biten bu.Onların bizim veya kendinden olmayanların hakkıyla,hukukuyla hiç alakaları yok,bizleri sevdikleri falan da yok.
Tek amaçları bu coğrafyanın yer altı ve yer üstü zenginliklerini sömürmek ,ürettiklerini bu ülkelere satmak.
Ben araştırmamın sonunda bu kanıya vardım.
Şimdi bu pazarı kaybetmek istemeyenler bizimle göğüs göğüse mertçe çarpışarak değil,pusular kurarak haince arkamızdan vurmaya çalışıyorlar bizi.
Çok geç olmadan uyanmak ve oynanan oyunların farkına varmak zorundayız,aksi halde yarınlarımız olmayabilir.

Sagılarımla
Sebahat Karagöz
( Ortadoğu Çöplüğü başlıklı yazı S.Karagöz tarafından 29.07.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.