Kâbe’de putları kırarken
Nefsimde umudu görürken
Akıl yaratanı sorarken
Yüreğim teslimdir yokluğa
Mekke fethedildikten sonra
Kâbe’nin içindeki bin bir çeşit putun kırıldığı gibi, nefsimizle savaşı kazanıp
içimizdeki putları kırmadıkça gerçek mutluluğu bulmamız mümkün değildir. Nefis
şer dolu ve isteğini her an artıran bir çaba içindedir. Aldıkça fazlası yok mu
diye isyan eder. Çocuk, eş, araba, mal… Sevgisi ile yaşayan binlerce bunun gibi
put var kalbimizde. Her sevgisine doyamadığımız bu gibi şeyler dünyaya bağlıyor
ve bu yüzden ölüm bize acı geliyor. O sevilesi güzel gelip sonunda acı veren
dünyalıktan ayrılması zor geliyor bize. Onlardan ayrılmamak için karşılığı
günah olan tavizleri etrafımıza sergiliyoruz.
Neden Kâbe var? Neden içindeki
putlar kırıldı? Neden dışındaki örtü siyah? Neden etrafında insanlar her saniye
dönerler huşu ve safi iman içinde? Bu gibi soruları sormak ve çoğaltmak mümkündür.
Bana göre Kâbe, Allah’a kullukta
en yüksek mertebeye eren safi ve nurani insanı tasvir eder. Mekke fethedilmeden
önce Kâbe içindeki her put korkunç bir görünüm sergilemekte ve onlara dokunan günahkâr
kişilerin kirli elleri ile dokundukları için maddi ve manevi görünümleriyle
kokar derecede pislik içindeydi. Tıpkı, insanın yanlış ve haram yolda oluşu
gibi… İçinde zerre kadar Allah’a imanı olmayan kişinin görüntüsü, kokusu ve
davranışları ne kötüdür böyle.
Etrafında tavaf edenler içindeki
safi iman ile nurani bir ipte nokta olurlar ve Bu ipe sıkıca sarılırlar. Bu
iple etrafında dönülen siyahlığa dışarıdan hiçbir leke bulaşamaz. Renginin
siyah seçilmesi de bu safi zenginliği artırmaktadır zaten. Yanına yaklaştıkça o
siyahlığın nurani görüntüsü karşısında şaşırıp kalırsınız. İçindeki nur
gözlerinizi kamaştırır. Öylesi etkiler ki, gözünüze kalbinize kulağınıza
gönlünüze gelen yansımalar sizin ayağınızı yerden keser ve tavaf esnasında uçar
gibi hissedersiniz. Samanyolu’nda sonsuzu hissedersiniz, tıpkı ölümden sonra
baki yaşam gibi…
Umre ya da hac ile Kâbe’den
ayrılıp evine dönen kişiler bu yansımalardan ve sarılmalardan koptukça-halka
zayıfladıkça yavaşça dünya eksenine ve nefsin azgınlığına mahzar olurlar.
Kalpten dudağa doğru çıkar safi yaşama isteği. Dil söyler ama kalpte izleri
azalır, belki de hiç kalmaz. Dilden çıkan zikir bir vicdan rahatlaması haline
dönüşür. Zamanla hatıraları bile silikleşir. O tadı unuttukça günahlara ve
nefsin hükümranlığına geçiş hızlanır. Bu yüzden sıklıkla bu mukaddes beldeye
giderek var olan bu hissi tazelemek gerekir. Safi örnek modele dokunmak ve
yeniden ona sarılmak ruhu bahar gibi yeniden yeşertecektir. Bu kadar fitnenin
yaşandığı günümüzde eskiye oranla bu beldelere gitmek güç yettiğince, gitmeye
gayret etmelidir. İmkânlar o kadar arttı ki, üç saatte Cidde’ye varıyorsunuz
güvenle. Etrafınızda ne eşkıya ne de yolunuzu kesen var. Eskiden böyle miydi
ki… Gidip gelmek altı ay alıyordu. Gidip ölmekte mümkündü. Aşırı sıkıntılıydı.
Bu yüzden buraya çokça gidenleri eleştirmemek gerekiyor bana göre.
Kıblemiz Kâbe’dir. Yani safi ruh
modelinden yansıyan güzelliği ışınlanmak üzere ona doğru secde ediyoruz. Namaz
kılarken diyoruz ki, biz bu safi kulluk içinde Ya Rab sana secde ediyoruz.
Bizim modelimiz Kâbe’nin ruhudur, şekli değil. Bunu hissettikçe kalbimiz
titriyor, gözümüzden inci taneleri hemen dökülüveriyor.
Peki, fakir ne yapacak ya da
gidemeyenler… Fakir kişi, eğer iman noktasında kalben yaşamışlığın içindeyse,
yokluğun etkisiyle nefis isteklerine cevap veremez haldedir. Zaten içimizdeki
putları kırmakla yokluğu tadıyoruz. İnsan bu dünyadan vazgeçmedikçe, yokluğu
anlaması mümkün değildir. Fakir bunu en doğal şekliyle yaşamaktadır. Zaten
Mevla’m insanlara kaldıramayacağı yükleri yüklemeyeceğini vaat etmektedir.
Zengin azgın bir nefisle uğraşırken, kumar masasında tükenir gibidir. Fakir
yoklukla uğraşırken, aza kanaat edip imanını tazelemektedir. İkisi de zor
sınavdır. Zaten acının hissedilmediği bir yaşam insanı gaflete götürür ve
nihayetinde azgın bir elemle karşı karşıya bırakır. Fakir, Kâbe’ye gidemez ama Kâbe’yi
o yokluğunda hissederek yaşar… Kâbe’den alınacak hazzı bu yokluğun içinde kolayca
hisseder. Kim bilir, bu samimi yaşam içinde, Allah bir şekilde lütfeder Kâbe’yi
fakire de… Ol denilince olduran Allah değil mi?
Kansere kanser olmadan çare
aramak gerekir.
Eğer kanser olmuşsa kula ölüm son
erektir,
Maalesef…
Saffet Kuramaz