Yunus sabah daha güneş doğmadan uyandı güne. Sabah namazını Nazif amca ile kılmak için ilçeye kadar gitti. İçinde adını koyamadığı bir huzur vardı. Nazif amcanın evine yaklaştıkça içine tarifsiz bir sevinç doluyordu. Nazif amcanın evi ona hep eski güzel anılarını çağrıştırıyordu. Babası ile bahçesinde top oynadığı, annesinin onu leğende yıkadığı o bakir yıllar…

 

Evin önüne yaklaştığında arabayı park edip Nazif amcanın evinin kapısını vurdu. Bir müddet bekledikten sonra kapı yavaş yavaş açılmaya başladı. Nazif amca Yunus'u gördüğüne pek bir sevinmişti. Yunus'u içeri buyur etti. Yunus daha adımını atar atmaz eski mahalle özlemi buram buram burnunda tütmeye başlamıştı. Habersiz gelmesine rağmen sanki Nazif amca onun geleceğinden haberdar gibiydi. Ya da Yunus Nazif amcanın şaşırmamasını buna yoruyordu. Yunus ve Nazif amca namazı eda edip odaya geçtiler. Yunus'un bu eve ikinci gelişiydi. İlkinde fark etmeyip sonrasında fark ettiği ne güzellikler vardı. Duvarda hat sanatlı portreler, eski hatıralardan kalma siyah beyaz resimler vardı. Hepsi birbirinden güzel olsa da Yunus'un dikkatini duvarda asılı olan zümrüt gerdanlık çekti. Ona doğru uzanacağı sırada Nazif amcanın dur der gibi bakmasıyla yeniden yerine oturdu. Uzun bir sessizlik kaplamıştı odayı. Yunus Nazif Amcaya dönüp onunla konuşmak üzere söze karışacakken, Nazif amca ondan önce davrandı.

 

Nazif Amca: O duvarda asılı duran gerdanlık bana eşimden hatıra kaldı. Eşim onu çok seviyordu.

Yunus: Kusura bakma Nazif amca istemeden yaranı deştim.

Nazif Amca: Sen söylemesen de kanıyor o yara. Senin bir suçun yok ben seninle konuşmak istedim.

Yunus: Affına sığınıyorum Nazif amca onu çok mu seviyordun?

Nazif Amca: Rabbimin tecellisi yansımışken yüzüne sevmemek olur mu?

Yunus: Nasıl söylenir bilmem ama bende âşık oldum sanırım.

Nazif Amca: Sanmakla değil inanmakla olur her şey. Eğer onu gördüğün halde özlüyorsan, bir daha göremeyecek olmanın verdiği korkuyla gecelerin zehir oluyorsa işte o aşktır.

Yunus: Ben ona bakmaya, onunla konuşmaya doyamıyorum.

Nazif Amca: Aç oturup tam doymadan kalkmalı sofradan! İşte o zaman ilk gün tazeliğinde kalır her şey. Kördüğüm gibi.

Yunus: Ben Damla’ya âşık oldum. Bunu niye sana anlatıyorum bilmiyorum. Tek bildiğim senden başkasına böylesine gönül rahatlığıyla anlatamam.

Nazif Amca: Aşk saklı kalır mı? Sen sussan da gönül ferman dinlemez. Dileğim o ki mutlu olasın.

 

 Nazif amca yerinden doğrulup o zümrüt gerdanlığı duvarda asılı haldeyken alıp Yunus’a uzattı. Yunus şaşkınlığını gizleyemedi. Ve elindekini geri vermek istedi. Nazif amca Yunus'un sırtını sıvazladı. Masaya geçtiklerinde Yunus bir çay demleyip getirdi. Çaylar içildikçe muhabbet daha bir derinleşmişti. Çay mı güzeldi yoksa sohbet mi çayı güzel kılıyordu belirsiz olsa da, demini almış sohbet çok güzeldi.

Yunus: Nazif Amca bu hediye çok güzel ama ben kabul edemem. Yani ne bileyim çok değerli ki sana da sevdiğinden hatıra kalmış.

Nazif Amca: Haklısın evlat çok değerli benim için. Ama hediyesinden çok ona yer ayırdım ben gönlümde. Hem duvarda asılı kalıp put olacağına, sevdiğinin boynunda zümrüt olsun.

Yunus: Eyvallah Nazif Amca babamdan sonra ilk kez birinin varlığı bana huzur veriyor. Hakkını helal et.

Nazif Amca: Helal olsun oğlum. Sende helal et.

Yunus: Olmayan hakkım helal olsun.

 

İkilide de tatlı tebessüm vardı. Yunus müsaade isteyip evden çıktı. Damla’yı almaya gitti.

 

Yunus piknik için gerekli malzemeleri alıp arabaya yerleştirdikten sonra, Damlayı arayıp dışarı çıkmasını istedi. Dağ evine vardığında Damla’nın kendisini beklediğini gördü. Damla evde kendi hazırladığı piknik sepetiyle çıkmıştı dışarıya. Yunus baştan aşağı süzdü Damlayı. Damla kendine has spor kıyafetiyle güne renk katıyordu. Yola koyuldular. Piknik yerine ulaştılar. Yeşillik içinde bir cennet vadisi gibiydi. Şelalenin aktığı, kuşların cıvıl cıvıl olduğu bir yerdi. Damla ilk kez geliyordu bu küçük ama cennet misali doğa piknik alanına. Mutluluğu yüzünden okunuyordu. Yunus ve Damla arabadan iner inmez kilimi yere serip malzemeleri üzerine yerleştirdiler. Piknik alanına vardıklarında saat öğle bire geliyordu. Yunus hamağı hazırlayıp Damlayı çağırdı. Damla da hamağa bindi. Yunus bir yandan hamağı sallıyor bir yandan da Damlayı hayran hayran süzüyordu. Güneş yaz sıcaklığına rağmen rüzgârın koluna girmişti. Serinlik yayılıyordu etrafa. Damlaya her baktığında annesinin yüzü gözlerinin önüne geliyordu. Onun gibi içtendi gülüşü. Onun gibi yalansız...

 

Yunus çıtalıyı hazır ederken Damla ilk kez Yunus'u böylesine derinlemesine inceliyordu. Onda gördüğü bir şeyler vardı. Başka erkeklerde olmayan... Yunus sahiden de sahiciydi Damla için.  Göz çukurlarında halkalar, saçlarında ayrılık aylarından kalma karakış. Erken olgunlaşan insanlardandı Yunus. Damla ilk kez bir şeyler hissettiğini fark etti. Yine de fark ettirmek istemedi. Yunus çıtalıyı hazır etmişti. Damla ilk kez uçurtma uçuruyordu. Heyecanlı hissediyordu. Yunus öncelikle sakin olmasını, kendisine güvenmesini tavsiye etti. Sonra bir iki sendelemeden sonra uçurtma kendisini gökyüzünün kollarına bırakıyordu. Damla uçurtmayı bırakıp koşmaya başladı. Yunus da ardından koşmaya başladı. Damla o ağaçtan diğer ağaca çocuklar gibi koşuyordu. Yunus da ardında gidiyordu. Sonra Yere uzandı Damla. Yunus da yanına uzandı. İkilinin mutluluğu doğaya da yansımış olacak ki çiçekler rengârenk, kuşlar cıvıl cıvıldı. Damlaydı ilk sessizliği bozan.

 

Damla: Nasıl hissediyorsun kendini.

Yunus: Uzun zamandır hiç bu kadar eğlenmemiştim. Teşekkür ederim.

Damla: Asıl ben teşekkür ederim. Hem bir şey itiraf edeyim mi? Senin için gelmiştik. Benim için terapi oldu.

Yunus: Ne güzel şifa beklerken zeytin gözlü hekimden, ona şifa olma bahtiyarlığına erdim.

Damla: Öyle ama mühim olan senin de aynı huzuru hissetmen.

Yunus: Şuan olmaktan memnun olduğum tek yer burası o yüzden rahat ol.

Damla: Bak bu iyiydi.

 

Damla yerden doğrularak malzemeleri bıraktıkları yere doğru gitti. Yunus da onu takip etti. Yunus etleri hazır ederken, Damla da salatayı hazırlıyordu. Mangal eti, közlenmiş biber ve patlıcanlar Yunus'u çocukluğuna götürmüştü. Yunus babasıyla gittiği bir doğa yürüyüşündeki konuşmaları aklından hiç çıkarmıyordu. Babası ona'' Sen benim çocukluğumsun. Sen benim veliahdımsın. Ne biliyorsam öğretiyorum sana. Her iş elinden gelsin diye en iyi arkadaşın ben oldum. ‘demişti. Mangaldaki ustalığı, çıtalıyı, hamak bağlamayı hep babası öğretmişti ona. Gözleri doldu bir an. Damla da neyin var diyecek oldu. Yunus’un cüzdanından çıkardığı fotoğrafa bakınca durumu anlamıştı. Fazla üstelemek istemedi. İkili daha sonra içtikleri kola şişesiyle şişe çevirmece oyunu oynadılar. İlk soru Damladan.

 

Damla: Bugüne kadar yaptığın en güzel şey ve yaptığın en büyük hata nedir?

Yunus: Çocuk ruhumu kaybetmemek sahip olduğum en güzel şey. En büyük hatamsa ailemle kaliteli zamanlar geçiremedim. Peki ya senin bugüne kadar yaptığın en güzel şeyle, en büyük hatan nedir?

Damla: Barışık olmam kendimle en güzel yanım. Çabuk inanıp çabuk bağlanmam da en büyük hatam. Sıra bende. Peki, bugüne kadar yaptığın en büyük delilik nedir?

Yunus: Lisedeyken kibirli bir hocaya kızmıştım. Bende o derse girmeden sandalyesine yapıştırıcı sürmüştüm. Oda gelip oturduktan sonra kalkmaya çalışırken pantolonunu yırttı. Tüm sınıf disipline gitsek de pişman değildik. Gerçi sonra okulun bitiminde hocadan helallik almıştık. Tabi disiplin cezası kalkmıştı. Yoksa avukat olamazdım. Ya senin yaptığın delilik nedir?

Damla: Lise ikiye kadar en boş derse bile katılıp bir gün devamsızlık yapmamıştım. Sonra bir açıldım tam açıldım. Babama devamsızlık mektubu geliyordu sürekli. Bir sene sınıfta kalacakken babam müdürü zor ikna etmişti. Öyle işte. Biraz da cesaretini ölçelim. On on beş ailenin olduğu bir piknik yerindeyiz. Senden istediğim en kalabalık aile olan sağ taraftaki ailenin yanına gidip şarkı söylemen olacak.

Yunus: Ama bu çok zalimce değil mi? Hem benim sesim yüzünden geçen iki karga intihar etmişti.

Damla: Ben anlamam. Yapmak zorundasın. Hem sıra bana da gelecek rahat ol.

Yunus: Tamam sende benimle geliyorsun. Ve senin cesaretinde şarkı da bana eşlik etmek olsun.

Damla: Tamam ben senin gibi korkak değilim.

 

İkili kalabalık olan ailenin yanına gidip kendilerine bir şarkı söyleyeceklerini söyledi. İlkin deli sandılar. Sonra kalabalık ailede bulunan gençler durumu anladı ve müsaade etti. Şarkıyı seçmek işi Yunus’a kalmıştı. Yunus da kalabalık aileye sordu. Sevdikleri şarkı ‘’ İkimiz Bir Fidanız’’ şarkısı oldu.

‘’İKİMİZ BİR FİDANIZ

Yola çıkmış arıyorum.

Kaybettiğim aşkımı.

Sakın bana ümit verme.

Seveceksen başkasını.

 

Bana tozpembe görünmez.

Sensiz dünyam çok karanlık,

Benim senden daha fazla.

Sevecek kimsem yok artık.

 

İkimiz bir fidanız.

Güller açan dalıyız.

Sen benimle ben seninle,

Bu hayatı yaşamalıyız.

Severek birbirimizi.

Hayatta hep gülmeliyiz.

Hayatta hep sevmeliyiz.

 

Yaşamanın gayesini,

Seni sevince anladım.

Senden gelen her cefaya,

Bu canımı adadım.

 

Bil ki tahammül kalmadı.

Başka birini sevmeye.

Sevme benden başkasını.

Razı değilsen ölmeme…’’

 

İkili zorda olsa şarkıyı bitirdi. İlkin geniş aile garipsese de ikiliyi, daha sonra onlarda gülmüşlerdi.  İkili aileden müsaade isteyip yerlerine geçtiler.  Yunus oturdukları yeşillik alanda dört yapraklı yoncayı görünce cesaretlendi. Birden Damla’nın elini tuttu. Ve itiraf etti yüreğinde biriktirdiklerini.

 

Yunus: Ben yıllar sonra ilk kez böylesine kalbimin yerinden çıkacakmış gibi atığına şahit oluyorum. Ben sana âşık oldum. Birlikte yürüyelim bu patika yollardan. Benimle her zorluğa göğüs germeye var mısın?

Damla: Ne diyeceğimi bilemiyorum. Çok ani oldu. Ama benimde içimde adını koyamadığım bir duygu var. Ne zaman seni görsem bir daha göresim geliyor.

Yunus: Sen yüreğime damla damla biriken okyanus ol yeter ki, ben o koca okyanus da Yunus olmaya razıyım.

Damla: Tamam kabul ediyorum.

 

Damla Yunus’un teklifini kabul etmişti. Yunus mutluluktan havalara uçuyordu. Gün batımına yaklaşırken, ikili toparlanıp eve doğru yola koyuldular. Dağ evine iki saatlik uzaktaydı piknik vadisi. Yunus ile Damla dağ evine varana denk el eleydiler. Mutluluklarını arabanın penceresini açıp haykırıyorlardı...

 

 Devam Edecek…

( Benimle Aşık Konuş-5 başlıklı yazı Mecaz Adam tarafından 19.07.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.