Söz verdim ona, tek bir söz;

Gözlerinde gördüğüm irinde takılı aklımın

Reçine tokası.

Kara meleği buyur etmiş kaderin

Örtülü peçesi:

Gece gibi gizemli,

Aşk gibi buyurgan

Ve kopuk aklın imleri

Hatta kırık tekeri bilinmezin indinde

Kerelerce tökezlemekten mütevellit

Bir boş vermişlikte.

 

Söz verdim ki kerelerce dönecekken,

Çektim kara kaplı defterin perdesini,

Sığındığım üstü açık tabutta,

Dilimde bir tekerleme:

Sormuştu şair kerelerce,

Hani henüz büyümediğim ahir zamanda.

Henüz ölmemiştin zahir,

Yıkanırken musalla taşında

Ergen düşlerim.

 

Mücbir sebeplerle yasaklamıştın ağlamayı.

Beni yine de ağlamadım sanma hani,

Sormuşlardı bir zamanlar:

Nedir elbisenin bu hali?

Öyle ya, mendilsiz çıkmıştım o gün sokağa,

Üzerimde bir ağırlık

Ve imam sormuştu,

Çekmeden kader tetiği:

Helal ettiniz mi hakkınızı?

 

Boykot ettiğim ne çok ırgat düş,

Ve yanımda kimsecikler yokken,

Ölü toprağı serilmişçesine atime,

Kala kalmıştım bir başıma,

Dememe bakma asla baba

Ve özlediğimden ziyade,

Özlenmediğime kâiniyim

Hele ki gözünden sakınan bir mertebeye

Yerleştirmişken beni;

Bilfiil sürgülediğim tokmaklı kapıyı,

Ses etmeden sorgu suallere yanıtı özür bildiğim.

 

Gönlün yırtık güncesinde

Karalıyorum adını mutluluğun,

Karalandığımdan ziyade süt kokan

Çocuk neşelerimi kaçırmadım henüz,

Kaçan trenden arda kalan o iste

Kaybolmuşluğuma koyarken son noktayı.

 

Ölümlerden ölüm beğenmezken,

Hak görmezken ayrılığı,

Şimdi ölmeden peşi sıra uğurladığım

Kibirli süzüşleriyle,

Akla ziyan bir hengâme

Yine donatıldığım ama konduramadığım,

Sormasam da sorgulandığım

Ve alabildiğine hoyrat bir itirafname,

Aklımın pervasızlığına nazire eden

Bir düş kırıntısından ibaretim.

 

Gönülsüz bir serzeniş,

Gaddar döngünün rehaveti çöktü çökeli,

Çekim gücüne yenik düştüğüm evrenin,

Nazarımda akıbetim bir romandan sızan,

Satırlara sığdıramadığım ne çok kelam:

Pervazındayım alabildiğine,

Süzülen bir kırlangıcın kanatlarında

Gönderiyorum dua yüklü sevgimi,

Ellerimle kazdığım kuyunun

En dibindeyim şimdi.

Asla da sormasınlar; solumda yatan

Muhaberatın kepenklerini indirdim çoktan,

Teneffüs ettiğimden ziyade

Telaffuz edemediğim tek bir cümle:

Hiç bu kadar özlediniz mi?


Bir gün bir şiir soludum, bilemedim kolumun kanadımın bu denli kırılgan olduğunu.

Üstat sormuştu şiirinin birinde:’’Sizin hiç babanız öldü mü?’’

Öldü ve defalarca tattım ölümü o gittikten sonra.

Sineye çektim hayatı en kırılgan güfteye sığınmayı da meziyet bildim.

Mekânın cennet olsun baba.

Cemal Süreya’yı da rahmetle anıyorum.


( Hiç Bu Kadar Özlediniz Mi? başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 6.06.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu