Papatyadan bir kolye gördüm gümüşçüde.

Ne de mutlu oldum ne de sevindim

Aldım hemen.

Ömrü papatya olana vermek üzere, bende papatya olana...

Bir güzele onu anlatan bir şeyi vermek kadar güzel olan başka bir şey var mıdır?

Gülüm dediğinize gül hediye etmek, incim dediğinize inci...

Yürek sancımdı o, çarpıntım, heyecanım, canım.

Ömrünü kolaçan ettiğim bana kollarını açan...

- Kolye aldım sana, müsaade edersen takabilir miyim boynuna. dedim o nazenin yâre.

Gözleri hare hareydi.

Yareliydi bakışı.

- Nen var kuzum, dedim.

Uzattı ince uzun boynunu, İbrahim'e boynunu uzatan İsmail gibiydi. Bir şey demeden kayıtsız şartsız kabul etti isteğimi. Bu itaat beni mahvetti.

Alışkın değilim böyle, ona kıyamam.

Kusursuz bir teslimiyetti yaptığı.

Tutmaya kıyamadığım elleri dizlerimdeydi, dokunmaya dayanamadığım boynu önümdeydi.

Hele saçları, bir şelaleden dökülen su gibiydi yüzünün üstüne.

Çok fena seviyordum onu.

Çok acayip seviyordum, emsali yoktu hikayelerde eminim.

- Dünyanın en güzel boyunlu kadını, dedim ona.

Gözlerimin ta içine baktı, gülümsedi.

Çarpıldım ama kolyeyi ellerim titreyerek soluğum kesilerek de olsa taktım.

Bir şahesere bakıyordum adeta.

Bir paha biçilmeze...

Rabbim.

- Seni seviyorum boyuna. dedim.

Hiç konuşmadı gülümsedi, mutlu oldu galiba.

Kaçamak bir öpücük kondurdu dudağımın sol kıvrımına.

Kalbim durdu.

Bir öpücük kondurdum ben de gözlerinin üstüne.

- Sen bu adamın boynuna takılmış olan nadide bir kolyesin. dedim, ömürlüksün.

- Sarıl, dedi bana kollarını açarak.'İhtiyacım var.'dedi.

Kemiklerini hissettim sarılırken, kaburgalarını, kalbini...

Kaç dakika kaldık öyle, kaç yıl?

- Sensiz yapamam. dedim ona.

- Yapama! dedi

İçim aydınlandı birden, gökyüzü içimdeydi sanki masmavi oldum, alabildiğine ferahladım.

- Sen nasıl bir güzelliksin ya! dedim 'İçin dışından güzel, dışın içinden. Örneğin var mı ki bu dünyada? Rabbim sana nasıl bir güzellik bahşetmiş ve beni nasıl da ödüllendirmiş. Sen bana sunulmuş olan en kutsal, en güzel ve özel nimetsin.

Tuttum ellerini öptüm. Dudaklarının her kıvrımı gülümsedi, gözlerinin içi beni kendine çeken bir girdap oldu.

Kayboldum, kendimi yitirdim, yok oldum.

- Cama düşen ilk gün ışığımsın. dedim.

- Cana değen ilk kalp ağrım...

- Sen bana ne güzel şeyler söylüyorsun, hak ediyor muyum acaba? dedi sessizce.

İşaret parmağımı dudağına götürdüm ve sus dedim.

- Sözlüğümde senden başka mana yükleyeceğim isim yok. Yazıyorsam sebebi sensin. Kalemin ucu sensin, kağıdın canı... Ne güzel işte seni yazıyorum ve beğeniyoruz ikimiz de sana yazdıklarımı. Ben yaşıyorum seni yazarak, sen okuyarak yaşıyorsun seni.

- Bana hep yaz böyle lütfen! dedi.

- Sen alnıma yazılmışsın Rabbim tarafından çıkmaz boya ile. dedim. "Ben sana güzel şeyler yazmışım çok mu?"

- İnşallah, dedi.

- Kalem tuttuğu müddetçe elim, kelimeleri sarf ettiğince dilim ve kalbim çarptığı sürece bu isteğin bana emir olur. dedim.

- Teşekkür ederim, emir deme ama üzülürüm!  Ne prensesim, ne kraliçeyim. dedi.

- Sen bu gönül ülkesinin, bu kalp coğrafyasının en nadide prensesisin. Senin her arzun emirdir bana. Senin her bakışın bana lütuf ve her seslenişin cana minnettir.

Kalktı, yürümeye başladı.

Sandım ki saba rüzgarı esiyor ve nazlı bir fidan salınıyor.

Sandım ki sana rüzgarı kokusunu getiriyor bir papatya tarlasının.

Şükür namazına durdum ben de.


( Kolye başlıklı yazı GürhanGürses tarafından 6/5/2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.