Eskiden imece usulü, beş on kadın bir araya gelir, düğünler, kışlık ihtiyaçlar için, erişte, mantı gibi gıdaları hazırlarlardı. Çocukluğumun geçtiği, 1960lı yıllarda, köy dış dünyadan arınmış, her şey doğaldı. Elektrik yoktu, gaz lambası ya da lüks lambası ile geceler ışıldardı odalarımızda. Toprak sabanla sürülür, ekin başağından döğenle ayrılır ve saman kağnılarla getirilirdi samanlıklara…

 

Yine bir yaz günü, dayımın evinde böyle bir erişte kesme paylaşımı vardı. İmece çalışmasına gelen kadınların çocukları, 1-10 yaş grubu, bir odada toplanır, başlarında yetişkin bir bayan onlara bakar ve herhangi sorun yaşanmasını önlemeye çalışırdı.

 

Ben de bu çocuklar arasındaydım. Çocukluk işte her yeri karıştırmak, yaramazlık yapmak… Doğal idi. Eskiden sedirler olurdu. Tahtadan yapılır ve üstüne de hasır minder veya yatakla örtülürdü. Hasır, saz bitkisinden sarılarak yapılırdı.

 

O sedirin altına baktığımda, jelatinli bir Bafra sigarası gördüm. Bu sigara, o zamanlar oldukça meşhurdu. Ayrıca, sigara içmek yetişkin olmak gibi saygınlığın bir sembolüydü köy kültüründe. O sigarayı keşfedince hazine bulmuş gibi hissettim. Benden iki yaş büyük olan Gazi isimli çocuğa o sigarayı gizlice gösterdim. Onunda gözleri parlamıştı. Beraber plan yaptık ve sigarayı alarak, uzaklaştık o evden. Bir an önce içmek için can atıyorduk ama onu yakacak ateşimiz yoktu. Kimden istesek, içmemize engel olur diye üzülmeye de başlamıştık. Rahmetli amcamın eşine, artık çocukça bir yalan ile kayalıklarda ateş yakacağımızı söyleyerek ateşi de ondan almıştık. Yengem bu sözümüze inanmış mıydı veya inanmış gibi yapmıştı, hiçbir zaman buna cevap bulamadım…   

 

Köyün Üst taraflarında kayalıklar vardı. Öylesi gizli yerlerdi ki, herhangi bir kimsenin görmesi imkânsız gibiydi. O bölgeye gittik. Bafra’nın jelatinini yırtıp, içindeki sigarayı Gazi ile yarı yarıya paylaştık. Sonrasında arka arkaya içmeye başladık. Adeta nefes almadan hızlıca içimize çeke çeke içtik. En son sigara bittiğinde, artık oldukça acı veren bir baş ağrısı ve baş dönmesi ile baş başaydık. İmece evine dönemezdik. Evlerimize gitmeye karar verdik. Vakit nerdeyse ikindiydi. Merdivenlerden balkona geldiğimde, annemin hala gelmediğini görmüş ve çok sevinmiştim. Balkonda ekmek ve hamur türü şeylerin pişirildiği bir sobamız vardı. Onun altına girdim ve uzandım. İşte, nerdeyse boyum da o kadardı. Yaklaşık bir saat sonra, annem ve ablam gelmişti. Neden buraya yattığımdan ve niçin eve geldiğime kadar birçok soru sorup, kızmıştı annem. Başımın ağrıdığını söylememe üzülmüştü belki de. Allah’tan sigara kokumu anlamamıştı. Anlasaydı, ucunda kesin bir dayak ta vardı. Derin bir oh çekmiş, elimi yüzümü yıkamış ve hemen uyumuştum.

 

Bu yaşadığım olaydan sonra, o çocuksu aklımla, sigaranın ne kadar kötü ve zararlı olduğunu anlamış, kendi kendime yemin etmiştim: “Asla bir daha sigara içmeyeceğim…” Öyle de oldu, yaşadığım hiçbir anımda sigara içmedim, içmeyeceğim de... İçenleri de vaz geçirmek için uğraştım, uğraşmaya da devam edeceğim. En azından, sigaranın 50 sene sonraki gelinen noktada, zehir olduğu ve kanser yapıcı özelliğinin kabul edildiği zamanı gördüm, çok şükür. Hele ki, içenin zoraki de olsa içmeyene saygı gösterdiği, ortak yaşam alanları oluşturuldu.  

 

Gençler sigara içmeyin, kötü alışkanlıklar edinmeyin. Sosyal bir yaşam modeli seçin ve her şeyi, en doğal nefesle aldığınız bir çevrede, birbirinize güvenerek ve içtenliğinizle yaşamaya gayret edin, olur mu?

 

Saffet Kuramaz

( Bafra Sigarası Da Köyümüz De Tarih Oldu başlıklı yazı safdeha tarafından 1.06.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.